Hukuk devleti, faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan devlet demektir.[1] Bir devletinin hukuk devleti olarak anılabilmesi; devletin temel organları olan yasama, yürütme ve yargının hukukla bağlı olmasıyla mümkündür[2]. Ancak bu şekilde vatandaşların hukuki güvenliği sağlanmış olur.

Hukuk devletinde yapılan ceza yargılamasının; anayasa, kanunlar ve hukuktan bağımsız olması mümkün değildir. Öyle ki, ceza muhakemesindeki makamlar (iddia makamı, savunma makamı) ve süjeler (şüpheli veya sanığın kanuni temsilcisi, eşi, malen sorumlu kişi) hukukun çizdiği sınırlar içinde belirli hak, yetki ve yükümlülüklere sahiptirler. O halde, amacı maddi gerçeğe ulaşmak olan ceza yargılaması, bu gayeye ulaşmak için her yolu meşru göremeyecektir. Ceza yargılaması ile asıl elde edilmek istenen adalettir; ancak bu hedefe ulaşmak için faaliyette bulunurken insan hakları ihlallerine yol açmamak, kırmızı çizgidir.

Suç şüphesi altında bulunan kişi, Devlet ile karşı karşıya kalmaktadır. Kişi henüz “şüphe“ altındadır, yani isnat edilen fiilin faili olup olmadığı belirsizdir. Kaldı ki; aksi söz konusu olsa, yani kişinin suçu işlediği kesin olsa dahi, devlet muhatabı olan kişiye insan onuruna yakışır şekilde muamele etmelidir.[3] Adalete ulaşmak için organlarını harekete geçiren devlet; sanığın yargılanma sürecinde adil yargılanma hakkının ihlal edilmesini önlemekle yükümlüdür.

Yargılamanın süjesi olan sanık; AİHS, AY ve CMK’da yer alan düzenlemeler sebebiyle hak sahibidir. Sanığın yargılama aşamasında adil muameleye tabi tutulması, sahip olduğu hakların tanınmasıyla mümkün olacaktır. Suç isnadının muhatabı olan sanık, taşıdığı sıfat dolayısıyla savunma hakkına haizdir. Savunma hakkı, AİHS’ye göre; adil yargılanma hakkının bir unsurudur. Kişinin şahsına itham edilen fiilleri reddetmesi, olayın farklı şekilde tezahür ettiğini iddia etmesi savunma hakkı kapsamında yer almaktadır. Öte yandan Anayasa m.36’ya göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” Ek olarak, CMK m.289/1-h, hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararıyla savunma hakkının sınırlandırılmış olmasını hukuka kesin aykırılık hali olarak nitelendirmektedir.

CMK sisteminde, şüphelinin veya sanığın, savunma hakkı ile bağlantılı olan bir takım hakları, uygulamada yapılan ihlal kararlarına da yer verilmek suretiyle aşağıda anlatılacaktır.

Savunma Hakkı İle Bağlantılı Olan Haklar[4]:

  • Adil yargılanma hakkı

  • Tarafsız ve bağımsız, tabi hâkim ilkesine uygun bir mahkemede yargılanma hakkı

Yargıtay, bir kararında; “Çocuğun cinsel istismarı suçunda ilk kararı veren heyetin olayla ilgili kanaatinin oluştuğu, görüşünün ilk hükümle belirginleştiği, yeniden yargılama aşamasında ya da bu aşamaya götürecek talebin kabule değer olup olmadığına dair vereceği kararda önceki kanaat ve görüşünün etkisi altında kalabileceği, bu sebeple adil yargılama hakkının bir uzantısı olarak olaya tamamen yabancı, farklı bir heyetin yargılamanın yenilenmesi talebini incelemesi gerekir. [5]” diyerek, tarafsız ve bağımsız mahkemede yargılanma hakkının ihlalinin adil yargılanma hakkı ihlali olduğunu belirtmiştir.

  • Aleni yargılanma hakkı

Yargıtay 6. C.D.’nin kararına göre; ‘adil yargılama’ ilkesi karşısında; hükmün açıklanmasına karar verilebilmesi için öncelikle ceza yargılamasının ‘vasıtasızlık’, ‘aleniyetlik’ ve ‘sözlülük’ ilkeleri gereği duruşma açılarak, sanığın, hakkında yapılan yargılamadan haberdar edilmesi gerektiği gözetilmeden ve hükmün gerekçesinde de iddia, savunma, sanığın lehine ve aleyhine olan tüm kanıtlar, sabit kabul edilen olaylar ve suçun yasal ögelerinin nasıl oluştuğu açıklanıp, tartışılması ve dayanaklarının gösterilmesi gerektiği düşünülmeden hüküm kurulması, yasaya aykırıdır.[6]

  • Makul sürede yargılanma hakkı

  • İfade ve sorguda haklarını ve isnadı öğrenebilme hakkı

Suç şüphesi altında bulunan şahıs, kendisine isnat edilen fiili bilmelidir ki; söz konusu iddialara karşı olan tezleri ileri sürebilsin, söz konusu ithamları kendisine tanınan hakları kullanmak suretiyle bertaraf etsin. Aksi halde, kişi nereye varacağını bilmeden yol olan bir yolcudan farksız olacaktır.

  • Müdafi yardımına başvurabilme ve buna bağlı olarak ifade ve sorgu sırasında yanında müdafi bulundurabilme ve onun yardımını isteyebilme hakkı

Yargıtay 21. HD, duruşmaya davalı vekili katılmamış olmasına rağmen aynı duruşma tutanağında davalı vekilinden son beyanının sorularak tutanağa geçirilmesini savunma hakkı kısıtlaması niteliğinde olduğundan adil yargılanma hakkı ve hukuki dinlenilme hakkına aykırı nitelikte olduğunu belirtmiştir.[7]

Yüce Yargıtay’ın bir başka kararında ise şu ifadeler yer almaktadır; “Duruşmaya gelmeyen ve mazeret bildiren sanık vekilinin duruşmada hazır bulunarak görevini yapmaya zorlanması, sanığın esas hakkındaki savunmasını avukatı marifetiyle yapacağını beyan etmesi karşısında, gerektiğinde zorunlu bir müdafi görevlendirilmesi yoluna gidilerek savunmada oluşan boşluk giderilmelidir. Sanık ile müdafinin hükmün tefhim edildiği son oturumda hazır bulunmadığı, sanık müdafinin bu oturuma yönelik verdiği mazeret dilekçesinin kabul edilmediği ve hükmün kurulduğu anlaşılmış olup, savunma hakkının kısıtlanması suretiyle hüküm kurulması yasaya aykırıdır.[8]

  • Lehine olabilecek delillerin toplanmasını talep hakkı

Bu talep hakkıyla ilgili olarak Yargıtay bir kararında, “Sanık tarafından verilen müteaddit tevsii tahkikat dilekçelerinde olayın görgü tanığı olduğunu bildirdiği şahit M.D., N., A.D.’nin savunma çerçevesinde dinlenerek sonucuna göre delillerin takdirine girişilmek gerekirken, tutanakta yazılı düşünce ile bu görgü tanıklarının dinlenmemesine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının tahdit edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.“ tespitinde bulunmuştur.[9]

  • Tercümandan yararlanma hakkı

Yüksek mahkeme, sanığın, görevli asliye ceza mahkemesince CMK 202. maddesine aykırı olarak tercüman bulundurulmadan savunması alınması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması olarak değerlendirmektedir.[10]

  • Savunmada hazır bulunma hakkı

Yargıtay 21.HD bir başka kararında, mahkemece yapılan oturumda duruşma gününün bırakıldığı gün belirlenen saatten önce duruşma açılıp davalının yokluğunda hüküm kurulmasını savunma hakkı kısıtlaması niteliğinde olduğundan adil yargılanma hakkı ve hukuki dinlenilme hakkına aykırı nitelikte olduğunu belirtmiştir.[11]

  • Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylığa sahip olma hakkı

Anayasa mahkemesi, savunmanın hazırlanması için gerekli zamana sahip olma hakkının, AY 36. maddesinde belirlenen meşru vasıta ve yollardan yararlanmak kavramının kapsamında olduğunu, bu hak gereğince sanığa ve müdafine savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri zamanın verilmesi gerektiğini belirtmektedir.[12]

  • Kanun yollarına başvurma hakkı

Yargıtay bir başka kararında, sanığın üst kanun yoluna başvuru incelemesini ilk kararı veren heyetin yapmasını adil yargılanma hakkının ihlali olarak görmekte; bu hakkın uzantısı olarak olaya tamamen yabancı, farklı bir heyetin yargılamanın yenilenmesi talebini incelemesi gerektiği sonucuna varmıştır.[13]

Bir başka kararda ise, verilen hükümlerde yasa yolunun, süresinin, merciin ve şeklinin belirtilmesi ve bu hususların karara yazılması zorunlu olduğu, somut olayda; yasa yolu bildiriminde yasa yolu başvuru süresi ve başvuru şeklinin gösterilmemiş olması, adil yargılanma hakkına açıkça aykırılık oluşturduğu belirtilmiştir.[14]

  • Yakınlarından istediğine yakalandığını bildirebilme hakkı

  • İfade ve sorguda tanzim edilen tutanağı imzalamaktan imtina edebilme hakkı

  • Soru sorma hakkı

  • Soruşturulan veya kovuşturulan olayla sınırlı olmak üzere kendini ve yakınlarını suçlamama ve bu sonucu doğuracak beyanda bulunmaya zorlanmama hakkı

  • Lekelenmeme hakkı

  • Sanığa son sözünün sorulması

Bu cihetle, savunma hakkının doğal sonucu olarak ortaya çıkan bu haklar, aslında ceza yargılamasının muhatabının insan olmasının tabi bir neticesidir. Bu haklara ilişkin ihlal kararlarının yaşadığımız günlere ait olması, asıl sorunumuzdur.

İlk zamanlardan beri insan zihninin kabullenemediği husus şudur ki; her şüpheli veya sanık, suçsuzluğu ispat edilene kadar masumdur. Masumiyet karinesi olarak da adlandırılan bu husus, toplum ve yargısal faaliyeti yürütmekle görevli olan kişiler tarafından içselleştirilemediği için şüpheli ve sanığın sahip olduğu savunma hakkına; hukuka, yasaya, vicdana aykırı müdahaleler yapılmaktadır. Bu noktada en etkili ve öncelikli çözüm ise; hukuk kurallarına müdahale etmeden önce, düşüncelerimizi değiştirmekten geçmektedir.

Diğer taraftan, toplumun sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürmesi, cemiyeti oluşturan insanların hukuki güvenlik altında yaşamaları, hakların gözetilmesiyle mümkündür. Bu noktada, adaleti, mülkün temelidir olarak tanımlıyorsak, idarenin ayakta durmasının tek yolu da vatandaşlarının hukukunu muhafaza etmekten geçmektedir. O halde, kişiye söz hakkı vermeyen bir sistemin, varlığını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi de beklenemez. Öyleyse, birey, temel haklarının devlet tarafında korunduğu kanısındaysa ve bu rahatlıkla yaşamını devam ettiriyorsa; ancak bu noktada toplumsal mutluluğun sağlandığını söyleyebiliriz.

Sonuç olarak, savunma hakkı ve buna bağlı olan diğer hakların insanlara tanınmadığı bir sistemde yapılan yargılama sonucu verilen karar, toplum nezdinde kuşkulu olarak nitelendirilecektir. Zira insanlar kendiyle baş başa kaldıklarında, “acaba” sorusu zihinlerinden çıkmayacak; bu durumda toplumdaki adalet duygusunun zarar gördüğünün kanıtı olacaktır.

Tüm bunların ışığında, şüphesiz adaletin tesisiyle yücelecek bir dünyada savunma hakkının, adil yargılanmanın köşe taşı olduğunu belirtmekle birlikte, dünyada her insanın adalet duygusunu tatmin edecek, şüphelerden tam olarak arınmış yargılamanın da, mümkün olabileceğine dair inancımız tamdır.

Av. Begüm GÜREL (L.L.M)

(Stj. Av. Merve TEKİN)

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Begüm GÜREL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)


--------------------------------------

[1] Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s:89

[2] Gözler, “Hukuk Devleti“ www.anayasa.gen.tr/hukukdevleti.htm (Erişim Tarihi:14.01.2018)

[3]Çetin Beytullah, “Savunma Hakkının Kısıtlanması“ Yüksek Lisans Tezi, s:6

[4] [4] Şahin,“ Ceza Muhakemesi Hukuku-1“ sy.131

[5] Y.14.CD.E. 2012/2829 K. 2012/4193 T. 10.4.2012

[6] Y.6.CD, E. 2010/12917, K. 2011/7064 ,T. 23.5.2011 , http://www.baltaci.av.tr/adil-yargilanma-hakki-hakkinda-yargitay-kararlari/ Erişim Tarihi: 14.01.2018

[7] Y.21HD, E.2014/7757,K.2014/17201,K.T: 11.09.2014, www.hukukmedeniyeti.org/karar/35171/savunma-hakkinin-kisitlanmasi-adil-yargilanma-hakk/ Erişim Tarihi:14.01.2018

[8] Y.1CD,E.2014/5140,K.2014/6696,K.T:29.12.2014, http://www.baroturk.com/yargitaydan-savunma-hakkinin-kisitlanmasi-hakkinda-karar-6584h.htm Erişim Tarihi:14.01.2018

[9] Y. 1.CD, 1844 E.-973 K., 12.03.1974

[10] Y. 2. CD. 11116/14139, 01.11.2007

[11] Y21HD, E.2014/6529,K.2014/6529,K.T:26.6.2014,

[12] AYM, 2013/4030 E., 16.10.2014), Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı, (Erişim Tairih:29.05.2016) ,Aktaran, Çetin Beytullah, “Savunma Hakkının Kısıtlanması“ Yüksek Lisans Tezi,s:122

[13] Y.14.CD. E. 2012/2829 K. 2012/4193 T. 10.4.2012

[14] YCGK,E. 2009/2-53, K. 2009/121,T. 12.5.2009