Güzel ve heyecanlı günler yaşıyoruz. Ramazan’ın gelmesi ile sadece sofralarımızı değil kazançlarımızı da az ya da çok paylaşıyoruz tanımadıklarımızla. Daha bir şefkatliyiz daha bir merhametliyiz.

Tam da bu rahmet ayında Sayın Bahçeli’nin af önerisi geldi. Niyet okuyucu olamayız ve kimsenin de niyetini okumak yakışmaz bize, en azından bu rahmet ayında! Ama sayın Bahçeli’nin dediği gibi kader mahkumlarına bir fırsat verilmeli.

Ben bu mağfiret ayında, af dileklerinin kabul gördüğü ayda dünya affı ile ahiret affını birlikte ele almak istiyorum.

Darbe girişiminden sonra yaşananları yazmaya çalıştım. İnsanların haksız ve hukuka aykırı küçük söylentilerle nasıl hayatlarının karartıldığını, nasıl bir hukuk devleti olmaktan çıktığımızı hatta bırakın hukuk devleti olmaktan insan olmaktan uzaklaştığımızı ne kul hukuku ne de Allah hukukunda olmayan her şeyi yaptığımızı defalarca yazdım.

Mahkûm edilenler, hapsedilenler, tecrit edilenler, bilmem uzaktan hangi akrabası var diye mağdur edilenler… Tam bir linç ülkesi oluverdik. Binlerce çalışanı, yetişmiş insanı bir çırpıda siliverdik. Bir gecenin sabahına uyanan insanlar birden bire terör suçu ile yargılanmaya başladılar. Sahi o gece kaç sivil vardı darbecilere yardım eden? O kadar baktık görüntülere sonradan: Tutuklanan öğretmenleri, ev hanımlarını, doktorları, hemşireleri, kapıcıları, öğrencileri görebildiniz mi darbecilerin yanında? Sahi 150 bin kişi atıldı 75 bin kişi de tutuklandı, siz meydanlarda bunları görebildiniz mi darbeye destek verirken?

Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin bir kitabı vardı: Bir Nesli Nasıl Mahvettiler diye. Benim fakülte öğrenciliğimin ilk yılında vefat etmişti, hayatını hep mert yaşadı, düzgün yaşadı ve bırakıp gitti kirlenen dünyayı. Şimdi olsa idi belki de üç nesli nasıl mahvettiler derdi. Cemaat ve iktidar elbirliği ile mahvetti yetişmiş bir nesli. Sadece nesilleri değil muhafazakâr düşünceyi ve dini de mahvettiler. Daha seküler dünyanın kapılarını birlikte araladılar.

Muhafazakâr kesim kendi evlatlarını yedi.

Cemaatin üst tabakası, sevgi hareketi adıyla yürütülen ve binlerce insanın emeği ile kurulan bir sistemi yerle bir etti. Siyasetle uğraşmıyorum deyip siyasetin en adisini yapmaktan çekinmedi. Birkaç nesle kıydılar. Hesap vermeden kaçıp gittiler. Acaba Ramazan da bunlar da af mı bekleyecekler?

Ya iktidar? Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesi ile ihanet tabakası cezalandırılacakken tam aksine ticaret ve ibadet tabakasına zulmedilmesi ne yaman bir çelişkidir? Nasıl bir af gelecek iktidara? Ramazan’da bunlara da af olacak mı?

Sadece güvenli diye okula giden çocuklar fişlenirken bütünüyle orda okuyan Cumhurbaşkanının damadı nasıl olur da bakan olur? Eğer siyasi bir tarafı olmasa idi muhtemelen bugün cezaevindeydi. Ak Partinin bütün milletvekillerinden gitmeyen kalmış mıdır Amerika’ya. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bile kaç fotoğrafı var Gülen’le? Ya sıradan vatandaş olsa idiler ne olurdu? Müebbete kadar giden bir hapis cezası kendilerini bekleyecekti muhtemelen. Şimdi nasıl bir adalet bu?

Daha önce de yazdığım gibi istihbaratın bütün bilgilerini alan, emniyetin bilgilerine erişen, olmadı eniştesinden bilgi alan Cumhurbaşkanı aldatılabiliyor da sıradan bir vatandaş yani öğretmen yani manav yani hemşire yani odacı ya da kapıcı nasıl aldatılmıyor? Biri sadece Allah’ın affına havale edilecek buna karşın garibanların hayatları mı karartılacak? Aldatılma hakkı sadece bir zümreye ait olacak! Bu mu adalet?

Terörle mücadele adına kardeşlikleri ve dostlukları bile yıktılar. İnsanların birbirine olan muhabbetini bitirdiler bu süreçte. Baba evladından evlat babadan kaçtı. Korku, en yakın arkadaşlarından selamı sabahı kestirdi ve insanlıklarını unutturdu topluma. Acaba Ramazan’da bunlara da af çıkar mı?

Ramazan ayı olunca, mağfiret ayı olunca ve hele hele dindar kesim bu kadar haksızlık yapınca bunları sormadan edemiyorum.

Af gelmesin bunlara.

Sayın Bahçeli dünya affından bahsediyor ve haklı. Gelsin af. Zira bu kader mahkumlarının en azından kararmış dünyalarında bir bayramı evlerinde yaşama sevinçleri olsun. Kırık kalpleri bir zerre de olsun sevdikleriyle sarılsın bu bayram.

Ahiret haklarına gelince…

Elbette Allah’ın rahmetine bir sınır çekemeyiz: O’nun rahmeti, O’nun tasarruf alanı! O ne dilerse yapar.

Bir hikaye anlatayım buna ilişkin. Haccac-ı Zalim’i, dua ederken duymuşlar, diyormuş ki, “Allah’ım beni de affet de kulların senin rahmetinin genişliğini görsünler”. Bir büyük de demiş ki, “bu zalim dünyayı çaldı korkarım ahireti de çalacak”.

Ama inandığımız mutlak adaletse ve boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını alacaksa, kul hakları da Allah’ın affının kapsamı dışında ise birkaç laf etmek isterim.

Ben bu dünyada bu fitneyi çıkaran, en adi siyaseti yapan cemaatin hainlerine, buna karşın önüne gelen ve doğruyu söyleyen herkesi ateşlere atan ama buna karşın “ne istedikler de vermedik diyen”, bakanlıkları cemaate tahsis eden ama hiç hesap vermeyen yönetenlere hakkımı helal etmiyorum. Af gelmesin bunlara.

“Mü’minler ancak kardeştir” diye ayetleri diline pelesenk edip de selamı sabahı kesenlere, insanları tecrit edenlere, insanlıktan uzaklaşanlara, bir makam için diğerini karalamaktan zerre kadar sakınmayanlara, dostlarını ilk fırsatta satanlara af gelmesin.  

Mağfiret ayıdır elbette. Yine de bu satırlar bir yana herkesin mağfiretini isterim. Elbette af gelsin! Bayramınız bayram olsun.

Not: Yine rahmetle andığım ve kendisini de tanıma fırsatı bulduğum Abdurrahim Karakoç’un şiirini de sizlerle paylaşmak istedim:

Bayramlar bayram ola!

Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine

Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı...

Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu

Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı...

Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok

Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini...

Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara

Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı...

Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta

Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı!..

Abdurrahim Karakoç