Yeni Anayasa önerisinin içeriğine ve maddelerine girmeden önce söylemek gerekir ki; yeni bir Anayasa üzerinde görüşülmesinin “ne yeri, ne de zamanı” değildir.
        
Zira Türkiye Cumhuriyeti, iç ve dış tehdit ve tehlikelerin odağı konumundadır. Ülkemiz sınırları içinde, çatışmalar, terör olaylar sık sık yinelenmekte, can ve mal kayıpları verilmektedir.
        
GENEL DEĞERLENDİRME
        
Bunun yanında ülke dışında, tabir caizse bulaştığımız olaylar, ülkenin güvenliğini ciddi boyutta tehdit eder niteliktedir.
        
İşsizlik, ekonomik bunalım, Türk parasının sürekli değer kaybetmesi, ulusal kaynak ve gelirlerimizin değişik adlar altında yitirilmesi bunların üzerine eklenmelidir.
        
Ülkemiz insanı, yönetime, siyasete, adalete güvenini giderek artan bir ölçüde kaybetmiştir.
        
Türkiye Cumhuriyetinin bu güne kadar elde ettiği kazanımların; Laik, demokratik Cumhuriyetin ve Atatürk İlke ve Devrimlerinin örselendiği açık bir şekilde görülmekte ve bütün bu sayılan ve buna benzer durumlar açık bir şekilde yaşanmaktadır.
        
Böyle bir dönemde ve böyle bir durumda; üstelik hiç de alışılmayan önerileri içeren yeni bir Anayasa önerisi getirilmesinin, toplumun bununla meşgul edilmesinin, zaman kaybedilmesinin yeri ve zamanı olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. 
        
DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİNİN GEREKÇELERİ
        
Değişiklik önerisi için ilk öne sürülen gerekçelerden biri “Hukuki durumun, fiili duruma uydurulması” olmuştur.
         
Yani, yasalarla mevcut durum arasında bir çatışma olduğu kabul ediliyor. Kanunen yasak ve suç olmasına rağmen bazı işlerin yapıldığı kabul ediliyor.
         
Normal olarak, yasaklanan ve suç olan şeyi engellemek gerekirken, kanunu değiştirelim, suç olan şeyi serbest bırakalım “hukuki durumu, fiili duruma uyduralım” bunu sağlamak için yeni bir Anayasa yapalım denmesinin hiçbir gerekçesi olamaz. Asıl yapılması gereken şey; “fiili durumun hukuki duruma uygun hale getirilmesi” olmalıdır.
          
Bunun yanında, hukuk normları ile bu kadar sık, bu kadar fazla ve bu kadar yoğun bir şekilde uğraşılmasının doğru olmadığı gerçeği yadsınmamalıdır.
         
Demokratik ülkelerde örneğine az rastlanır belki de hiç rastlanmayacak bir biçimde “Torba Yasa” adı altında, birbiri ile hiçbir ilgisi olmayan yasaların, maddelerinin değiştirilmesi, hukuk sistemini alt üst etmiştir. Yargı organı, temsilcileri ve uygulayıcıları üzerinde uygulanan baskı ve olağan karşılanmayacak tutumlar, bu konudaki sakınca ve tehlikeleri ağır ve büyük boyutlara taşımıştır.
          
İÇERİK HAKKINDA
         
Değişikliğin bir diğer gerekçesi olarak ileri sürülen “değişiklik olmazsa toplumda kargaşa ve terörün giderek artacağı yolundaki” ibarenin ise hiçbir hukuki temeli yoktur, tamamen sakıncalı ve bir göz dağı verircesine işlenen hatalı bir söylemdir. Yasa önerisi ile Meclis görüşmelerinin sonrasında referanduma gidilmesi sürecinin çok hızlı ve sert bir şekilde işletilmesi sonucu, getirilmesi düşünülen yeni anayasa değişikliklerinin biçim ve içeriğinin  kamuoyu tarafından yeteri ölçüde öğrenilmesi olanağı da kalmamıştır.
         
Demokratik ve çağdaş toplumun, hukuk ve sosyal düzenin ana kuralları; “yürütme, yargı ve yasama organlarının” yani bir Cumhuriyet’teki üç temel unsurun birbirinden bağımsız olmasıdır. Bu bağımsızlığın ve kuvvetler dengesinin bozulmasının olumsuz sonuçları tahmin edilenin çok üzerinde olacaktır.
        
SONUÇ
        
Böyle bir ortamda ve olağanüstü hal döneminde halkoylamasına gidilmesi, toplumdaki kutuplaşmaları artıracak ve ayrışmaları körükleyecektir.
        
Bütün bu değerlendirmeler altında ortaya çıkan sonuç ve gerçek; yeni bir Anayasa üzerinde görüşülmesinin yeri ve zamanı olmadığı gibi, bu yeni Anayasa teklifinde yer alan maddelerin ve genel yapısının; Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde bulunduğu ortam ve koşullara uymadığı noktasında toplanmaktadır.

Av.A.Erdem Akyüz
Ankara Barosu Avukatı
Hukukun Egemenliği Derneği
Onursal Genel Başkanı