Türklerin insan hakkı ihlali başvuruları en üst sıralara ulaşması üzerine zaten kaplumbağa hızıyla çalışmakta, sıradan işlerde ortalama 5 yılda karar vermekte olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’nden “Bu böyle gidemez!” serzenişleri gelmeye başladığında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru getirilmesinin akıllı bir çözüm olduğunu düşünmüştüm.

Dönemin Adalet Bakanı, TÜSİAD üyelerine bireysel başvuru sayesinde AHİM başvuruların hızla düşeceğini buna karşın şikayetlerin Anayasa Mahkemesince daha hızlı ve etkili olarak çözüleceğini söylediğinde umutlanmış; insan hakkı ihlali iddialarını azalacağını, ancak yargıdaki sorunlar nedeniyle adil yargılama hakkı ihlali şikayetlerinin artacağını tahmin edebilmiştim.

AİHM’ne götürülerek “yen dışına taşan” insan hakkı ihlali iddialarının, Anayasa Mahkemesine getirilerek “yen içinde kalacağını” bunun da dışarıdaki itibarımız için oldukça akıllıca olduğunu düşünmüştüm.

Aradan 7 sene, 1 – 2 yılda biter diyerek yaptığım başvuruların üzerinden yaklaşık 4 sene geçmesine rağmen halen karar verilmemiş olduğunu gördükten sonra kanaatim değişti.

Düşünsenize, yargıda yıllarca uğraşmanıza rağmen hakkınızı alamayıp adaletsizliğe uğrayacaksınız; hatta yargılamanın kendisi insan hakkını ihlal eder hale gelecek; yıllarca bir karar verilmesini bekleyecek; verildiğinde kesinleşmesi için ayrıca yıllarca bekleyeceksiniz, AİHM’e gidebilmek için önce Anayasa Mahkemesine başvuracaksınız, orada da yıllarca bekleyecek ve ondan sonra AİHM’e gidebileceksiniz...

Bu kadar süre hangi mücadele sürdürülebilir ki! Hakkını arayanın ve avukatının sinirleri, cüzdanı ve hafızası böyle bir mücadeleye dayanabilir mi ki! Dayansa bile müvekkil veya avukat, ya da ikisi birden emekli olur ya da ölmez mi ki!

İşte bu yüzden Anayasa mahkemesine bireysel başvuru yolu getirilmesini, artık, akıllıca değil kurnazca buluyorum… Öyle ya hem yabancıların ağzı kapatılmış hem de vatandaşın AİHM’ne başvurma hakkı için ipe un serilmiş gibi oldu…

 
"Yazarın özel izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."