Neler yapmadık şu vatan için / Kimimiz öldük, / Kimimiz nutuk söyledik.‘ Orhan VELİ

ANILARIMDAN BİR SAYFA – SARIKAMIŞ HAREKATI!

2009 yılının Eylül ayı sonlarına doğru tanınmış Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez beni aradı. İsmen tanıdığım Bingür Hoca, sadece iyi bir kalp cerrahı değil, aynı zamanda bir Sarıkamış sevdalısıdır. Tarihimizin fazla konuşulmayan Sarıkamış Harekatının gün yüzüne çıkmasını sağlayan, tek bir kurşun atmadan Allahuekber Dağları’nda donarak ölen şehitlerimizi unutmanın ayıbını çoğumuza hatırlatan Bingür Hoca’dır. Bingür Hoca bana Soroptomist Derneği ile birlikte Sarıkamış Harekatı ile ilgili bir etkinlik yapmayı düşündüklerini, bu etkinliği Ankara Barosu ile birlikte yapıp yapamayacaklarını sordu. Bunu görev kabul edeceğimizi söyledim. 03 Kasım 2009 tarihinde Baromuzun konferans salonunda yapılan etkinlik Bingür Hoca’nın konuşması ile açıldı. Daha sonra Sarıkamış ile ilgili görseller sunuldu. Bingür Hoca’nın konuşması etkili ve güzel, Sarıkamış ile ilgili görseller son derece dramatikti. Hemen herkes etkinliği gözü yaşlı bir şekilde izledi. Etkinliğin açılışında kısmen Şevket Süreyya’nın “Tek Adam” ve “Enver Paşa” isimli kitaplarından ödünç aldığım konuşmamda şunları söyledim;

(…)

‘Tarih 10 Temmuz 1908. Yani İkinci Meşrutiyet’in ilan edildiği gün. Yer, Makedonya’daki Köprülü Hükümet Konağı’nın önü. Meşrutiyeti ilan eden kürsüdeki adam o tarihlerde 27 yaşında olan Binbaşı Enver Bey’dir.

Köprülü’den bir gün sonra, yani 11 Temmuz 1908 günü Selanik İstasyonu’nda Talat Paşa tarafından bir vagonun kapısından çevreyi tıka basa dolduran binlerce insana “Hürriyet Kahramanı” olarak takdim edilen yine Binbaşı Enver Bey’dir.

Tarih 5 Ağustos 1922. Kurban Bayramı’nın ikinci günü. Yer, Himalaya Dağları’nın kuzeydeki devamını oluşturan Pamir eteklerindeki Ceğan Tepesi. 25 kadar süvarisi ile Rus askerlerinin birliklerine elinde kılıcı ile yaptığı saldırı sonucu mitralyözlerin saçtığı kurşun yağmuru altında aldığı 7 kurşunla ölen ve Abiderya Suyu kenarındaki Abiderya Köyü’nde bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömülen, ölümünden 11 gün önce eşine yazdığı son mektubunda “Karaağaca çakımla ismini yazdım” diyen 42 yaşında bir kumandan. Adı Enver Paşa.

Enver Paşa, sadece eşine karşı değil, bir asker, bir komutan ve bir siyasetçi olarak da romantiktir. Öyle olduğu için hazırladığı ve amcası Halil Paşa eli ile uygulamaya koyduğu plan gereği; İstanbul’da hazırlanan bir tümeni trenle Ulukışla’ya kadar götürmeyi, karayoluyla Halep, Urfa, Mardin ve daha sonra İran’a varmayı, oradan Kafkas Azerbaycan’ına girmeyi, daha sonra Kafkas Dağlarına ve Dağıstan illerine doğru yürümeyi, Kaf Dağları geçitlerini keserek Rusların Kuzey Kafkasya ile bağını koparmayı, böylece Kafkasya’daki Rus hakimiyetine son vermeyi ve orada yeni devletler kurmayı, yeni Şeyh Şamiller yaratmayı hayal eder.
Bugünkü konferansın konusunu oluşturan Sarıkamış Harekatı da, sadece Rusların elinde olan Kars’ın, Ardahan’ın, Iğdır’ın kurtarılması ve 1878 Berlin Antlaşmasında kaybedilen toprakların geri alınması amacına yönelik bir harekat değil, aynı zamanda bütün Güney Kafkasya’yı fethetmeye, Rusya Müslümanlarını isyan ettirmeye, bütün Türk-Tatarlarını, yani Hazar, Volga, Batı Sibirya, Türkistan ve İran’ı, peşi sıra Hindistan ve Afganistan’ı Halife’nin nüfuzu altında toplamayı amaçlayan romantik, dahası hayale dayalı planın bir parçasıdır.

Bu amaçla Enver Paşa, 1914 Aralığı’nın 18’inde, eksi 30 derecedeki Sarıkamış’ta 2500-3000 metre yükseklikteki Allahuekber Dağlarında Rusları imha ve planını icra etmek için çevirme ve kuşatma emri verir.

Kendisine “bu karda kışta böyle bir harekatın başarı şansı yoktur” diye karşı çıkan Harp Okulu’ndan hocası Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa’yı “eğer hocam olmasaydınız, sizi idam ettirirdim” diyerek komutanlıktan alır ve komutayı bizzat kendisi üstlenir.

Sonuç, tek bir kurşun atmadan soğuktan donarak, tifüsten hastalanarak şehit olan 90.000 vatan evladıdır.

Özgeçmişini “Enver Paşa” isimli eserinde yazan Şevket Süreyya Aydemir’in yaklaşımı ile “Hem kaderci, hem de kendi kaderini kendi yaratabileceğine inanan adam” olan Enver Paşa’nın, Makedonya’dan Orta Asya’ya uzanan serüveninin en trajik aşaması olan Sarıkamış Muharebeleri’nin arkasından herhalde söylenmesi gereken şey, Cemal Paşa’nın Selanik İstasyonunda İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinin hemen arkasından söylediğidir: “Enver, sen artık Napolyon oldun.”

Kendi kaderini yaratabileceğine inanan adam olan ve bu inancı doğrultusunda 600 yıllık koskoca bir imparatorluğun kaderi ile oynayan Enver Paşa, kader, silah ve dava arkadaşı Cemal Paşa’nın ironik ifadesiyle “Napolyon” olamamıştır belki, amma tıpkı Napolyon’un soğuk ve kar nedeniyle ağır yenilgisiyle sonuçlanan Rusya Seferinde olduğu gibi, Sarıkamış’ta uğradığı hezimetle Napolyon’un kaderini paylaşmıştır.

Sofya’dan İstanbul’a geldiğimizde, Enver Paşa’da Sarıkamış Harekatı’ndan İstanbul’a dönmüş bulunuyordu. Kendisini ziyaret için makamına gittim. Haber gönderdim. Gelecek cevabı kapıda bekliyordum. Az sonra Enver Paşa ile karşı karşıyaydık. Biraz zayıf düşmüştü. Rengi solgundu. Söze ben başladım:

“Biraz yoruldunuz.
Yok, o kadar değil.
Ne oldu?
Çarpıştık. O kadar.
Şimdilik vaziyet nedir?
Çok iyidir.
Enver’i fazla üzmek istemedim.

Yukarıdaki konuşma Enver Paşa ile o tarihlerde Sofya’da askeri ataşe olan Yarbay Mustafa Kemal arasında geçer. Mustafa Kemal, Enver’i fazla üzmek istemez, zira Mustafa Kemal asker olarak, siyasetçi olarak romantik değil, hayalci hiç değil, gerçekçidir. Onun için vaziyetin çok iyi olmadığını iyi bilir. İkisinin arasındaki fark da esasen budur.

Mustafa Kemal Paşa gerçekçi olduğu için, asker ve siyasetçi olarak vizyon sahibi olduğu için, Kazım Karabekir komutasındaki ordu ile Kars’ın, Ardahan’ın, Iğdır’ın 43 yıllık esaretine son vermiş, bir devlet, bir Cumhuriyet inşa etmiştir.

Enver Paşa ise, kendi yaşadığı yüzyılın akımlarını sağlıklı olarak kavrayamadığı, jeopolitik konumu gerçekçi biçimde değerlendiremediği için 600 yıllık koskoca bir dünya imparatorluğunun dünya tarihinden silinmesinde pay sahibi olmuştur.’

Sonuç, hayattaki başkaca pek çok şeyde olduğu gibi, siyasette ve askerlikte de en çok işe yarayan şey boş hayaller değil, her zaman daha çok işe yarayan ve gerekli olan gerçeklerdir.