Meslektaşımız Av. Umut Kılıç’ı tutuklamışlar.

Hakimlik-Savcılık mülakatında komisyondaki kişilere “Siz zaten beni almayacaksınız neden boşuna yoruyorsunuz, Faşist Erdoğan’ın adamlarısınız” demiş.

Haberin başlığını ilk gördüğümde anlatım bozukluğu var gibi geldi. “Avukat tutuklandı”. İkisi yan yana bir tuhaf geliyor tabi kulağa. 

Neyse meslektaşımızı hakaret suçu işlediği şüphesiyle tutuklamışlar.

Avukatları itibarsızlaştırma harekatının bilmem kaçıncı skandalı daha. En ufak bir fırsatı kaçırmıyor “büyüklerimiz”. Fakat madem skandal yaratacaksınız bari hukuka uygun skandallar yaratın. Yani burada “tutuklama gerektiren haller”i saymak durumunda kalmayalım mesela. Zaten kendimiz yazıyoruz kendimiz öğreniyoruz. Ama ben sayacağım yine de tutamıyorum kendimi:

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. Maddesinde tutuklama gerektiren haller açıkça sayılmıştır. Nedir bunlar çok basit:

1-Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme.
2-Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma.

Aynı maddede bir de bir kısım “büyük” suçlar sıralanmıştır; soykırım, insanlığa karşı suçlar, işkence, cinsel saldırı vs. gibi. Bu sayılanlardan birine ilişkin bir suçlama söz konusu ise başkaca bir şart aranmaksızın yaka paça tutuklanabiliyorsunuz.

Şimdi olayımızın, bu kanunda sayılanlarla ne ilgisi var? 

Yok.

Hakaret suçundan tutuklanan (ceza alan değil tutuklanan) bir tane insan evladı gösterin bana ülkede, var mı?

Yok. En azından ben hiç şahit olmadım, okumadım, duymadım.

Umut Kılıç arkadaşımız insan evladı olmasının yanı sıra avukat aynı zamanda. Yani, yeri yurdu belli, kaçamaz göçemez, hukuk fakültesi bitirmiş, hakim-savcılık sınavından 85 almış.. 

Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu tutuklama karına baktığımızda gerekçede “suçun işleniş biçimi karşısında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacak oluşu..” diyor. Ben bir hukukçu olarak bu gerekçeyi ne kafamda ne de kanunda hiçbir yere oturtamadım. Ne düşündüler acaba? Av. Umut Kılıç’ın bağıra çağıra hunharca etrafa hakaretler yağdırmasının önüne geçilemeyeceği gibi görüntüler geliyor aklıma. Elimde olmadan gülüyorum..

Ülkemizde cesaret korkulan bir şey. Cesur birini gördüğümüzde bastırmamız lazım. Yoksa maazallah ayıbımızı ortaya çıkarır, herkesler duyar, başkalarını da özendirir falan al başına belayı..

Neyse bunlar bir yana yeri gelmişken değinmeden geçemeyeceğim;  hakimlik-savcılık sınavlarındaki “torpil” konusu biz hukukçular arasında çok konuşulan bir şey. Aynı zamanda bir yara. Diğer mesleklerin sınavlarında da olduğu gibi. 

Marifetin yazılı sınavlarda değil, mülakatlarda bittiği, hatta evvelinden kimlerin alınıp alınmayacağının belli olduğu konuşulur durur camiada. Tabi ki devlet memurlarının, dönemin siyasi iktidarına göre suret değiştirdiği de bilinir. Bu bir Türkiye klasiğidir esasında, şaşılacak şey değil.

Aklıma gelen şeyi paylaşayım: 
Bir gün, bir dosyadan verilen hukuka aykırı karara kafayı takmış oraya buraya koştururken, malum dosyayla ilgili olarak bir Hakim Bey’e yolum düşmüştü. Laf lafı açmıştı da hakimlik-savcılık sınavlarına gelmişti. O gün Hakim Bey açıkça deyivermişti “Sınavlarda torpil olduğu doğrudur yalnız biz ona ‘torpil’ değil ‘referans’ deriz” diye. “Niçin peki?” diye sorduğumda, “E hakim olacak kişinin çevresi, eşi dostu, geçmişi, en ufak ayrıntısı dahi önemlidir” demişti. 

Şimdi düşünüyorum, elbette önemlidir; fakat dengeyi şaşmamak lazım. Sanırım bizde hakim olacak kişinin kendisinden çok eşi, dostu, çevresi, geçmişi daha bir önem taşıyor. Yani uygulamada gördüğümüz bu maalesef. Tabi bir de burada referansı kimin aradığı, nasıl bir referans aradığı, o referansı neye göre değerlendirdiği, kısaca o kişinin “iyi” ve “kötü” kavramlarının ne olduğu da önemli. 

Av. Umut’un tutuklanmasına geri dönecek olursak; tutuklama kararının hukuka aykırı olduğu apaçık ortada. Hiçbir hakimin mevcut olaydaki gibi bir durumda tutuklama kararı vermeyeceği de aşikar. Bunun yine, kanunları ezmek pahasına da olsa, avukatlık mesleğinin saygınlığını zedelemek için yapılan girişimlerden biri olduğu gün gibi ortada..

Uzun lafın kısası, bu tarz olaylar avukatlık mesleğini “öldürmez güçlendirir”. Bilakis yapılan her haksız girişim, bunu yapanların tarihine bir çentik daha demektir. Zaman gerçekleri ortaya çıkarma konusunda her usta gibi acımasızdır. Tek temennimiz zamanın elini biraz daha çabuk tutmasıdır..

Av. Tuba TORUN


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Tuba TORUN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)