I. Giriş

Avukatın, avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği veya Baro organında üstlendiği görevinden doğan veya görevi sırasında işlediği iddia edilen suçlardan dolayı, soruşturma ve kovuşturma yapılması, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 58 ila 60. maddelerinde öngörülen özel usule tabi tutulmuş olup, Kanunun “suçüstü hali” başlıklı 61. maddesinde yer alan durum ise bundan istisna tutulmuştur.

Bu soruşturma veya kovuşturma başlatmaya dair özel usulle genel soruşturma veya kovuşturma usulünü birbirine karıştırmamak gerekir. Aynı konuyu düzenleyen genel ve özel kanunlarda öncelik özel kanuna verilmeli ve özel kanunda yer alan usul hükümlerine göre hareket edilmelidir.

Avukat, görevinden kaynaklanan hak ve yetkileri kullanırken kanunlarda öngörülen emir ve yasaklara uymak zorundadır. Avukatlık mesleği ile ilgili veya mesleğin icra sırasında bu zorunluluğa uymadığı ve suç işlediği iddia edilen avukatın soruşturulup kovuşturulmasında, 1136 sayılı Kanunun 58, 59 ve 60. maddelerini dikkate almak gerekir.

II. Soruşturma Başlangıcı ve Soruşturma
1136 sayılı Kanunun 58. maddesine göre, bir suçun işlendiğine dair basit şüpheye ulaştığında bile soruşturma başlatması gereken cumhuriyet savcısının, görevi ile ilgili veya görevi sırasında suç işlediği iddia edilen avukat hakkında soruşturma açabilmesi için önce Adalet Bakanlığı’ndan soruşturma izni alınması gerekir ki, buna eski adı ile takip şartı, yürürlükte olan adı ile de soruşturma veya kovuşturma başlatma şartı denir. Bu şart gerçekleşmeden, bir avukat hakkında soruşturma başlatılabilmesi mümkün değildir.

Belki bu noktada, “avukatın görevi ile ilgili veya görevi sırasında işlediği suç” kavramının ne olduğu ve neyi kapsadığı sorusu gündeme gelebilir. Dikkat edilecek olursa kanun koyucu, yalnızca “görevinden doğan/görevi ile ilgili” dememiş, avukatın görevi sırasında işlediği iddia edilen adi, yani görevi ile ilgili olmamakla birlikte avukatlık mesleğini icra ederken işlediği suçları da soruşturma ve kovuşturma iznine dahil etmiştir.

Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hali hariç suçun kusur türünün, ağırlığının, suçüstü olup olmamasının ve niteliğinin önemi olmayıp, bir avukatın görevinden doğan veya görevi sırasında işlediği her türlü suçtan dolayı Avukatlık Kanunu m.58 ila 60 uygulanmalıdır. 1136 sayılı Kanunun “suçüstü hali” başlıklı m.61’e göre, “Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü halinde soruşturma, bizzat cumhuriyet savcısı tarafından genel hükümlere göre yapılır”.

Suçüstü halinin ne olduğu CMK m.90/1’de tanımlanmış ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar da 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un “Ağır ceza mahkemelerinin görevi” başlıklı 12. maddesinde sayılmıştır.

CMK m.90/1’e göre, “(1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:

a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.

b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması”.

5235 sayılı Kanunun 12. maddesine göre, “Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan yağma (m. 148), irtikap (m. 250/1 ve 2), resmi belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflas (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler, askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır”.

“Suçüstü hali” ve “ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suç” kavramlarının birleştiği bir suçta, görevinden doğan veya görevi sırasında işlediği ileri sürülen avukat hakkında, 1136 sayılı Kanunda öngörülen özel soruşturma veya kovuşturma usulü değil, CMK, yani genel hükümler uygulanacaktır.

“Görevi sırasında” kavramı, bir avukatın duruşmaya, karakola, keşfe ve görevi ile ilgili hazır bulunmak zorunda veya hakkı olduğu yerlere giderken veya oralarda bulunurken işlediği veya karıştığı suçları da kapsar ki, 1136 sayılı Kanunun 58. maddesinde geçen bu kavram geniş düşünülmelidir.

Elbette bir avukatın mesleği ile ilgili olmayan ve mesleğin icrası sırasında işlendiği kabul edilemeyecek fiilleri, örneğin evinde bulunurken, bir kafe veya restoranda otururken, alış-veriş, gezi veya tatil yaparken, yani avukatlık mesleği kapsamına girmeyen hal ve davranışları, 58. madde kapsamında sayılamaz. Belki avukata karşı bu hal ve zamanlarda işlenen bir suç, avukatın mesleği ile ilgili uğradığı saldırı ve haksız fiil olarak nitelendirilebilir, fakat bir avukatın mesleği ile ilgili veya mesleği sırasında işlediği iddia olunan suçlardan dolayı öngörülen özel soruşturma veya kovuşturma usulüne tabi tutulamaz.

Hem soruşturmanın başlamadığı ve “inceleme” aşaması olarak kabul edilen ve belki “başlangıç soruşturması” denilebilecek aşama için, avukata “şüpheli” denilmesi ve bir suçun faili olarak muamele edilmesi hukuka aykırı olacaktır. Henüz Adalet Bakanlığı’nın soruşturma izni vermediği aşamada cumhuriyet savcısı, önünde bulunan dosya ve o an elde edilmiş bilgi, belge ve delillere göre inceleme yapmalı ve CMK m.160/1 uyarınca bir suçun işlendiğine dair basit şüpheye ulaşmışsa fezleke hazırlayıp soruşturma izni almak amacıyla dosyayı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne göndermelidir.

Bu aşamada, ismi dosyada geçen ve ileride “şüpheli” olma ihtimali bulunan avukat, maddi hakikatin ortaya çıkmasına, belki soruşturma izni istemeye veya vermeye gerek olmayacak bir durum varsa, gerek lekelenmeme hakkı ve gerekse usul ekonomisi adına inceleme dosyasına beyan ve delil sunabilmelidir ki, uygulamada bu yöntemin tatbik edildiği görülmektedir. Bizce isabetli olan, avukata zorunluluk yüklemese bile, kendisini anlatma ve maddi hakikatin ortaya çıkmasına yardımcı olma, endişelenmeme, varsa inceleme dosyasında hatalı bilgi ve belgelere cevap verme adına, henüz inceleme aşamasında olsa da avukatın dosyaya beyanda bulunup delil sunabilmesi doğru bir yöntemdir. Bu nedenle, inceleme dosyasının varlığından avukat haberdar edilmeli ve hakkında inceleme başlatılan avukat veya kendisini bir avukatla temsil ettirmesi halinde avukatı dosyayı inceleyebilmelidir.

Avukat, inceleme dosyasından haricen de haberdar olabilir. Haricen dosyadan haberdar olmayan avukat hakkında, inceleme dosyası açan cumhuriyet savcısı, eğer dosyayı özel soruşturma izni için Adalet Bakanlığı’na göndermeyi düşünmekte ise, hakkında inceleme yaptığı avukata bu durumu bildirmelidir.

Avukat hakkında yapılan ihbar veya şikayetin tümüyle mesnetsiz olduğu veya soruşturma için gerekli basit şüpheyi taşımadığı, asıl şüpheyi ortaya koyabilen bir emarenin dahi bulunmadığı, yani soyut iddiayı destekleyen somut bulguya rastlanmadığı durumda, bizce soruşturma izni için cumhuriyet savcısının görüşünü bildiren fezlekenin Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine gerek olmamalıdır.

Uygulamada, Kanunun 58. maddesinin bir zorunluluk olarak yorumlandığı, yani avukat hakkında izlenmesi gereken özel soruşturma usulüne dayalı ihbar ve şikayetlerde cumhuriyet savcısının soruşturma açılmasına gerek görmediği hallerde bile, bu görüşünü yani avukat hakkında soruşturma açılmasına dair mütalaasını yazıp dosyayı Adalet Bakanlığı’na gönderdiği ve oradan gelen cevaba göre dosyayı kapattığı veya soruşturmaya başladığı bilinmektedir. Özellikle Adalet Bakanlığı aracı kılınarak avukatlarla ilgili gönderilen ihbar veya şikayetlerde bu zorunlu usulün tatbik edilip tamamlandığı görülmektedir.

Bizce bu merasim doğru değildir, çünkü CMK m.160/1’e göre soruşturma başlatma yetkisi cumhuriyet savcısına aittir. Her ne kadar Avukatlık Kanunu m.58’de bunun için takip şartı öngörülmüşse de, takip şartının gerçekleşmesine ihtiyaç bulunmadığı durumda cumhuriyet savcısı, en başta usul ekonomisi adına inceleme dosyasını doğrudan sonuçsuz bırakıp kapatabilmelidir ki, bizce bu “soruşturma zorunluluğu” ilkesinin istisnaları arasında kabul edilmelidir.

Kaldı ki 1136 sayılı Kanunun 58. maddesinin 1. fıkrasında, avukatın görevi ile ilgili, yani görevinden doğan veya görevi sırasında işlediği iddia edilen suçtan dolayı Adalet Bakanlığı’nın vereceği izinle iddiaya konu suçun işlendiği cumhuriyet başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılacağı yazılıdır.

Buna göre, Adalet Bakanlığı’ndan soruşturma izni alınmasını gerektiren bir eylem olmadığı sürece kendisine ulaşan her ihbarı ve şikayeti cumhuriyet savcısı fezleke ile Adalet Bakanlığı’na göndermek zorunda değildir. Cumhuriyet savcısı bir hukukçudur ve hangi eylemin suça konu olabileceğini değerlendirme bilgi ve kapasitesine de fazlasıyla sahiptir. Avukatlık mesleğinin özelliği ve avukatın sıfatından kaynaklanan nedenle özel soruşturma usulünün öngörülmesi, her ihbar ve şikayetin Adalet Bakanı’nın görüş ve oluruna sunulması anlamını taşımaz.

Ayrıca Bakanlık, cumhuriyet savcısı tarafından istenebilecek soruşturma izninde, soruşturmaya konu suçun unsurları ve delilleri yönünden esastan değil, bu konuya ilişkin takdir ve değerlendirmeyi mahkemeye bırakacak şekilde usule ilişkin bir izin değerlendirmesi yapmalıdır. Ancak bu incelemenin dar olmaması gerektiği ve savcı tarafından iletilen her soruşturma izni talebinin kabul edilmesinin de doğru olmayacağı, bu durumda “özel soruşturma” usulünün anlamsızlaşacağı ileri sürülebilir ki, biz de bu kanaate katılmaktayız.

Bakanlık, avukat hakkında soruşturma iznini re’sen, yani suçun işlendiği yer cumhuriyet savcısının izni olmaksızın da veremez. Bakanlık; varsa bir ihbar veya şikayeti ilgili cumhuriyet başsavcılığına iletir ve dilerse bunun akıbetini takip edebilir, fakat cumhuriyet savcısının fezlekeye bağlı talebi olmaksızın avukat hakkında re’sen soruşturma izni veremez.

1136 sayılı Kanunun 58. maddesi ile avukatlar hakkında öngörülen özel soruşturma usulü bir ayrıcalık veya yargı dokunulmazlığı ve hukukilik denetiminin zorlaştırılması olarak algılansa da, bu usul hiç de bu algıyı doğrulayacak şekilde uygulanmamakta ve neredeyse avukat hakkında yapılan her ihbar ve şikayetin en azından soruşturmaya konu edildiği görülmektedir. Ancak bizce bu özel usul, “yargı mensubu” olarak kabul edilen hakim, savcı ve avukat arasında soruşturma usulü yönünden bir dengeyi sağlamaktadır. Bu özel usul, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, iddia ve savunma dokunulmazlığına da uygundur. Belki bu özel soruşturma usulü, avukatın yargılanma sürecini geciktirdiğinden bahisle eleştirilebilir ki, bu özel soruşturma usulü ile korunan yarar düşünüldüğünde bu gecikmenin makul karşılanması gerekir. Özel soruşturma usulünde avukat, sunacağı beyan ve delillerle hakkında gereksiz soruşturma açılmasının önüne geçebilir. Ayrıca bu yöntem, olur olmaz her ihbar ve şikayetle avukatın mesleki huzursuzluk yaşamasını engelleyecektir.

Özel soruşturma usulü; bireyin hak ve yararlarının temsili ve korunmasında önemli fonksiyonu olan avukatın, görevi sırasında korkmaması, baskı görmemesi ve mesleğini özgür şekilde yerine getirebilmesi amacıyla kabul edilmiştir.

III. Kovuşturma Başlangıcı ve Kovuşturmaya Geçiş
Çalışmamızın bu kısmında, 1136 sayılı Kanunun 59. ve 60. maddeleri incelenecektir. Bu maddelerde, bir avukatın görevinden doğan veya görevi sırasında işlediği iddia olunan suçla ilgili kovuşturma aşamasına giden süreç düzenlenmiştir. Bu aşama geçildikten sonra ise, bizce CMK m.191/3-b’ye göre iddianame yerine geçen ağır ceza mahkemesini, son soruşturma yani kovuşturma açılması kararına ilişkin belgenin kabulü ile başlayan kovuşturma aşamasında genel hükümler yani CMK uygulanacaktır. Bir başka ifade ile avukat, kamu davası başladıktan sonra hakkında özel soruşturma ve kovuşturma usulü öngörülmeyen herhangi bir sanık gibi yargılanacaktır.

Belirmeliyiz ki 59. ve 60. maddeler, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu’ndan önce uygulanan hükümlerdir. Bu açıdan her iki maddede geçen kavramları, yalnızca Ceza Muhakemesi Kanunu dikkate alınarak anlamlandırmak mümkün olamaz. Bu nedenle, 59 ve 60. maddeler yönünden 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nu da göz önünde bulundurmak gerekir.

59. maddenin 1. fıkrasına göre, soruşturma izni sonrasında yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne gönderilir ve Genel Müdürlük, dosya üzerinde yapacağı inceleme hakkında gerekli gördüğü takdirde dosyayı kovuşturma yapılması amacıyla suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi cumhuriyet başsavcılığına gönderir. Burada geçen “kovuşturma” kavramı, CMK m.2/1-f’de tanımlanan, iddianamenin kabulü ile başlayan ve hükmün kesinleşmesine kadar geçen evre değildir. 59/1’de yer alan “kovuşturma” kavramı, yürürlükte olan CMK açısından soruşturma ile kovuşturma arasında ve kovuşturmaya, yani eski adıyla son soruşturmaya geçilmesi için iddianame düzenlemeye gerek olup olmadığının cumhuriyet savcısı tarafından kararlaştırılması aşamasıdır.

Bu aşamada cumhuriyet savcısı, her halükarda iddianame düzenlemeli ve dosyayı son soruşturma açılması, yani kovuşturma başlatılıp kamu davasına geçilmesi veya kovuşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmesi amacıyla ağır ceza mahkemesine verir. 59/2’ye göre, cumhuriyet savcısı kamu davası açılmasına yer olmadığına karar verilmesi düşüncesinde olsa bile iddianame düzenlemeli ve dosyayı son kararı vermek üzere bağlı olduğu ağır ceza mahkemesine sunmalıdır. Belki bu noktada, eski adı ile son soruşturma ve mevcut adıyla kovuşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmesi amacıyla dosyayı ağır ceza mahkemesine gönderen cumhuriyet savcısının iddianame düzenlemesinin anlamsız olacağı düşünülebilir. Ancak 59. maddede öngörülen usul ile genel hükümleri birbirine karıştırmamak gerekir. Burada geçen iddianame, tipik ve CMK m.170, 174 ve 191/3-b’ye uygun bir iddianame değildir. Bu hükümlere göre düzenlenecek iddianame, esasında, avukat hakkında son soruşturma, yani mevcut adı ile kovuşturma açılmasına karar veren ağır ceza mahkemesinin düzenlediği belgedir.

Bu aşamada, 01.06.2005 tarihi itibariyle yürürlüğe giren “İddianamenin iadesi” başlıklı CMK m.174’ün hangi iddianame, yani cumhuriyet savcısının hazırladığı iddianame için mi, yoksa ağır ceza mahkemesinin hazırladığı son soruşturma kararı için mi uygulanacağı sorusu gündeme gelebilir. Özel usule baktığımızda, 59. maddenin son fıkrası uyarınca hakkında son soruşturma açılmasına karar verilen avukatın duruşmasının suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesinde yapılacağı ifade edilmiştir. Buna göre son soruşturma/kovuşturma kararı, CMK m.174 kapsamında incelenecek bir belge değildir. Çünkü Avukatlık Kanunu m.58 ila 60’ta özel soruşturma usulü öngörülmüştür. Bu usul, genel hükümleri düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun hükümleri ve bakış açısıyla uygulanamaz. Ancak cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianamenin, bağlı olduğu ağır ceza mahkemesi tarafından CMK m.170 ve 174’e göre inceleneceği ve eksik olması halinde iade edilebileceği söylenebilir.

Son soruşturma kararı verecek olan ağır ceza mahkemesi, cumhuriyet savcısının iddianame içeriği, gündeme getirdiği suçlar ve sonuç kararı ile bağlı değildir. 59/3’e göre ağır ceza mahkemesi; delil toplayabilir, talep dinleyip kabul edebilir ve gerektiğinde de mahkeme başkanı tarafından soruşturma derinleştirilebilir. Bu özel usule göre bir anlamda asıl soruşturma, yani ileride açılacak kamu davasının yol haritası olan iddianame ağır ceza mahkemesi tarafından tamamlanır. Avukat hakkında son soruşturma açılmasına karar verildiği anda, duruşmayı yapacak olan suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesini bağlayan ve CMK m.191’e göre sorguda esas alınacak belge, cumhuriyet savcısının hazırlayıp sunduğu iddianame üzerine soruşturmayı tamamlayan, sonuçta son soruşturma, yani kamu davası açılmaması kararı vermeyip dava açılması kararı veren ağır ceza mahkemesini hazırladığı son soruşturma açılması kararıdır. Bu belgede ne yazmakta ise, yani suç, suça konu eylem, deliller, deliller ile suça konu eylem ve sanıklar arasında kurulan illiyet bağı duruşmayı yapacak ağır ceza mahkemesini bağlayacaktır.

CMK m.225, iddianame yerine geçen son soruşturma/kovuşturma kararı hakkında da geçerlidir. Duruşmayı yapacak mahkeme, ancak bu belgede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında karar verebilir. Bununla birlikte mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.

“İtiraz hakkı” başlıklı Avukatlık Kanunu m.60’da, son soruşturma açılmasına yer olmadığına dair kararlara karşı cumhuriyet savcısı veya sanığın genel hükümlere göre itiraz edebileceği ifade edilmiştir. Bu itiraz, son soruşturma açılmasına yer olmadığına dair karara karşı yapılamamaktadır. İtiraz; suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesi hariç olmak üzere, itiraz edilen kararı veren mahkemeye en yakın ağır ceza mahkemesinde incelenir. Görüleceği üzere, duruşmayı yapacak olan suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesinin itirazı inceleme yetkisi bulunmamaktadır.

Uygulamada, Avukatlık Kanunu m.59/2’ye göre hazırlanan iddianame ile klasik iddianamenin karıştırıldığı, son soruşturma, yani kovuşturma açılması halinde duruşmayı yapacak mahkeme tarafından bu iddianamede gösterilen suç, eylem ve delillerin esas alındığı görülebilmektedir. Bu hatalıdır, çünkü duruşmayı yapacak olan ağır ceza mahkemesi tarafından esas alınacak belge, 59/2’de geçen iddianame değil, aynı maddenin son fıkrasında yer alan son soruşturma kararıdır. Avukat hakkında ağır ceza mahkemesi tarafından son soruşturma kararı verilmediği takdirde, izlenen prosedürün ve cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianamenin bir anlamı olmayacaktır.

Örneğin; cumhuriyet savcısı iki veya üç suçtan, buna ilişkin maddelerden, eylem ve delillerden hareketle iddianame düzenlediği halde, son soruşturma/kovuşturma açılması veya açılmaması kararını verecek olan mahkeme, cumhuriyet savcısının iddianame adlı belgede yaptığı nitelendirmeden farklı bir karara varabilir ve cumhuriyet savcısının iddianamede düzenlediği suç sayısını azaltabilir, farklılaştırabilir, cumhuriyet savcısının düzenlediği iddianame ile bağlı kalmayabilir. İşte duruşmayı yapacak olan mahkeme; cumhuriyet savcısının iddianamesini değil ağır ceza mahkemesinin son soruşturma kararında geçen suçu, maddeyi eylem ve dilleri dikkate almalıdır.

Gerçek anlamda kovuşturmaya geçilebilmesi şartı, cumhuriyet savcısının hazırlayıp dosya ve iddianamesine sunduğu ağır ceza mahkemesinin son soruşturma/kovuşturma açılması kararına bağlıdır. 59. maddede geçen iddianame, ilk soruşturmanın sonucunda hazırlanan yol gösterici bir belge olmakla birlikte, davanın yol haritası sayılmaz. Cumhuriyet savcısının hazırladığı iddianame, son soruşturma açılıp açılmamasına dair incelemeyi yapacak olan ağır ceza mahkemesini de bağlamaz.

Ağır ceza mahkemesi yapacağı inceleme sonrasında vereceği kararla, esasında yeni bir kararı oluşturmakta ve cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianame ile bu iddianamenin etkisini sonlandırmaktadır. Duruşmayı yapacak mahkemeyi ilgilendiren ve yol haritası olarak bağlayan belge, ağır ceza mahkemesi tarafından hazırlanan son soruşturma kararıdır. Duruşmayı yapacak olan mahkeme tarafından bu belge değil de cumhuriyet savcısının hazırladığı iddianamenin esas alınması düşünülse idi, ya kanun koyucu bu yönde bir hükme yer verirdi veya avukatlar hakkında 58 ila 60. maddelerde öngörülen özel soruşturma ve kovuşturma usulü düzenlenmezdi.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)