Kanun koyucu; internet yayıncılığında gerçekleşen gelişmeler, Anayasa m.26 gereğince internetin düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti yolu sayılması ve Anayasa m.28 ile güvence altına alınan basın hürriyetinin kapsamına girmesi, internet yayıncılığının hukuk kurallarına ihtiyaç duyması, interneti kullananlar ve internet kullanımından etkilenenlerin hak ve hürriyetleri ile sınırlamaların neler olduğunun tayin edilip netleştirilmesi amacıyla yasal düzenlemeye gidilmesini öngörmektedir. Her yasal düzenleme bir sınırlama öngörse de, umarım yasa çıkarmanın amacının kişi hak ve hürriyetlerini korumak, geliştirmek ve kullanımını genişletmek olduğu, kişi hak ve hürriyetleri için düzeni sağlamak adına yasaların çıkarıldığı gerçeği gözden uzak tutulmaz.
 
İnternet Hukuku alanında ilk temel düzenleme, 23.05.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’dur. 5651 sayılı Kanunun yetersizliği, elektronik ticareti kapsamadığı, internet yoluyla işlenen suçların önlenmesi, faillerinin yakalanması, hukuka aykırı içeriklerin yayından kaldırılması, internet alanında kişi hak ve hürriyetlerinin korunması, düzenin sağlanması konularında yeterli olmadığı bilinmektedir. Bu sorunlardan, özellikle kişilik hakları ve bireyin özel hayatının korunması amacıyla verilen yargı kararlarının internet ortamında infazında zorluk veya gecikme yaşanması son zamanlarda ön plana geçmiştir. Kimisi, kamu otoritesinin bu konuyu bahane ettiğini, ana amacın internetin Devlet kontrolüne geçmesi olduğunu ve bu sebeple 5651 sayılı Kanunda değişiklikler yapıldığını ifade etmiştir.
 
19.02.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanunla 5651 sayılı İnternet Kanununda önemli değişikliklere gidilmiştir. Bu değişikliklerden en ciddileri, internet trafik bilgilerinin takibi ve kişilik haklarını ihlal eden hukuka aykırı içeriklerin yayından kaldırılmaması halinde “son çare” olarak yargı kararı ile gündeme gelebilecek erişimin toplu engellenmesi tedbiridir. Esas itibariyle bu yöntem, “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesine ve ifade hürriyetinin özüne aykırıdır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 18.12.2012 tarihli Ahmet Yıldırım – Türkiye kararında, internet sitelerine erişimin toplu engellenmesi kararlarının ve bu kararlara dayanak olabilecek yasal gerekçelerin ifade hürriyetini ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Prensip, suçu kim işlemiş ise onun cezalandırılmasıdır. Burada sorunun kaynağını; internetin uluslararası boyutu, henüz bu alanda gelişmiş uluslararası hukuk kurallarının olmaması, iç hukuk kurallarının ve yargı kararlarının uygulanmasında yaşana teknik yetersizlikler teşkil etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti de, “yer sağlayıcı” sıfatını taşıyan ve içerik sağlayıcılara internet sitelerini kullandıran kişilerin uyarıldıkları halde hukuka aykırı içerikleri sitelerinden kaldırmamalarını bir yükümlülüğün ihlali olarak kabul edip, hukuka aykırı içerik ile ilgisi olmayanları da etkileyecek şekilde erişimi toplu engelleme tedbirinin kabulü suretiyle soruna çözüm bulmayı hedeflemiştir.
 
Son yıllarda, internet gazeteciliğinin sürekli gelişme gösterdiği, yazılı ve görsel basının bu hızlı gelişmeye kayıtsız kalamadığı, her türlü bilgi, yazılı ve görsel haber, resim ve yorumun internette yer aldığı, dolayısıyla basın hürriyetinin bir kullanım yerinin de internet gazeteciliği olduğu görülmektedir. Kanun koyucu, 5187 sayılı Basın Kanunu’nda önemli değişikliklere başvurmak suretiyle internet gazeteciliğini “basın hürriyeti” kapsamında görüp, Anayasa m.13, 26 ve 28 kapsamında koruyucu ve sınırlayıcı kurallara tabi tutmak istemektedir. Bu değişikliklerin ana amacı, elbette başta internet yayıncılığını ve beraberinde internet yayıncılığı suretiyle olumsuz etkilenmesi mümkün olan kişi hak ve hürriyetlerini koruyup kollamak olmalıdır. Bu noktada iki temel prensip vardır; birincisi, Basın Kanununda yapılması düşünülen değişikliklerin kişi hak ve hürriyetlerini gözetmek ve ikincisi de, değişiklikler de hukukun evrensel ilke ve esaslarından ayrılmamaktır.
 
10.02.2014 tarihli Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1. maddesinde, 5187 sayılı Basın Kanunu’na tabi şekilde internet haber sitesinde çalışanların basın mesleğinde çalışan ve çalıştıran olarak nitelendirilmesi kabul edilmiştir.
 
Tasarının 2. maddesinde, internet haber sitelerini, Basın Kanunu kapsamında kabul edileceği ifade edilmiştir.
 
Tasarının 3. maddesinde, internet haber sitesinin tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre, internette haber veya yorum niteliği taşıyan yazılı, görsel, işitsel içeriklerin sunumunu yapan süreli yayınları “internet haber sitesi” sayılacaktır.
 
Tasarının 4. maddesinde, Basın Kanunu kapsamına giren internet haber sitelerinde olması gereken zorunlu bilgilerin neler olması gerektiği, yani bir internet haber sitesinin künyesinin nasıl olması gerektiği ortaya konmuştur.
 
Tasarının 5. maddesinde, 5187 sayılı Kanunun “Beyanname verilmesi” başlıklı 7. maddesine internet haber siteleri ile ilgili bir ek yapıldığı, ancak bu ek hükmün madde başlığı ve içeriği ile ilgisinin olmadığı görülmektedir. Eklenmesi düşünülen hükme göre, “İnternet ortamında yayınlarını sürdüren internet siteleri faaliyetlerini, bu madde hükümlerini ve 5651 sayılı Kanunda belirtilen içerik sağlayıcının sorumluluğuna ilişkin hükümler ve yer sağlayıcılık mevzuatına uygun olarak yerine getirirler”. Esasında bu hüküm internet haber sitelerine, hem 5187 sayılı Basın Kanunu ve hem de 5651 sayılı İnternet Kanunu’nda öngörülen sorumlulukları yüklemektedir. Böylece internet haber siteleri, sadece Basın Kanunu’nda öngörülen yükümlülükleri değil, beraberinde İnternet Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükleri de yerine getirmek zorunda kalacaklardır. Bu sınırlayıcı hükmün amacı, internet vasıtasıyla haber verme hakkını kullanan, ifade hürriyeti altında basın hürriyetinin sağladığı haklardan yararlanan internet haber sitelerini, her türlü görsel veya işitsel haber, eleştiri ve yayıncılık konusunda, Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve kanunlar çerçevesinde kural ve düzene tabi tutmaktır.
 
Tasarının 6. maddesine göre, internet haber siteleri için beyanname verilme zorunluluğunun öngörülmediği, belli aralıklarla yayınlanan gazete, dergi gibi basılmış eserler ile haber ajansları yayınları için kabul edilen beyanname verilmesi usulü, bu tür bir süreli yayın olmayan internet haber sitelerinde uygulanmayacağı, dolayısıyla beyannamede yaşanan sorunlardan dolayı internet haber siteleri hakkında yayın durdurma müeyyidesi de tatbik edilemeyeceği düşünülebilir. Bu düşüncenin isabetli olmadığı, Tasarının 7. maddesinde yer alan hükümle anlaşılmaktadır.
 
Tasarının 7. maddesinde, Basın Kanunu’nun 8. maddesinde öngörülen ve internet haber sitesinin bilgileri ile ilgili eksiklik veya gerçeğe aykırılıktan dolayı yayın durdurma sebeplerinin ortaya çıkması halinde, 5651 sayılı Kanun gereğince erişimin engellenmesi veya içeriğin yayından çıkarılmasını gerektiren durumlar nedeniyle sorumlular hakkında adli makamlarca kovuşturmaya başlanması veya yer sağlayıcılık mevzuatına aykırılığın Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından tespit edilmesi durumlarında, internet haber siteleri için sağlanabilecek resmi ilan ve reklam ile basın kartına ilişkin hakların ortadan kalkacağı ifade edilmiştir. Tasarı, masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırı, peşin ceza niteliği taşıyan ve tüm amacı internet haber sitelerini hukuka uygun davranmasını sağlamak amacıyla zorlamak olarak gösterilen bu ilginç hükme, yine ilginç bir şekilde “Süreli yayın sahibinin hakkını kaybetmesi” başlıklı 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 9. maddesinde, yani ilgisiz bir maddeye ek fıkra olarak yer vermiştir.
 
Anlaşıldığı kadarıyla internet haber siteleri, Basın Kanunu’nun 5. maddesinde “sorumlu müdür” sıfatı için öngörülen şartları ile süreli yayın sahibinin kim olabileceğini düzenleyen 6. maddesinde gösterilen şartlara uygun hareket etmek, bu maddelere uygun şekilde beyanname hazırlayıp, yönetim yerlerinin bulundukları yer cumhuriyet başsavcılıklarına vermek zorunda kalacaklardır. Tasarının 7. maddesi, bu yükümlülüğe uymayan internet siteleri hakkında yayın durdurma müeyyidesi tatbik edilemese de, başka yaptırımlara başvurulacağı; 5651 sayılı Kanun uyarınca erişimin engellenmesi veya içeriğin yayından çıkarılmasını gerektiren durumlar nedeniyle, bu yayınların sorumluları hakkında, yani içerik sağlayıcıları hakkında adli makamlarca kovuşturmaya başlanılması (kamu davası açılması, yani soruşturmanın tamamlanıp düzenlenen iddianamenin kabulü ile kamu davası aşamasına geçilmesi) veya yer sağlayıcılık mevzuatına aykırılığın Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından tespit edilmesi hallerinde de Tasarının 7. maddesinde tanımlanan yaptırımların uygulanacağı hükmüne yer vermiştir. Anlaşıldığı kadarıyla, internet haber sitelerinde de resmi ilan ve reklam yayınlatılabilecektir. Bu tür yayınların internet haber siteleri için ciddi gelir kaynağı olacağını belirtmek isteriz. Ancak Devlet bu kaynağı, internet haber sitelerinin zapturapt altına alınması için kullanmamalı, ayrıca bu tür bir yaptırımın masumiyet/suçsuzluk karinesi aşamasında uygulanmasına izin verilmemeli, hukuka aykırılıklarda aşamalı tedbir ve yaptırım usulü dikkate alınmalıdır.
 
Tasarının 7. maddesinin gözden geçirilmesi, en azından beyannamenin eksikliğinin giderilmesi veya beyannamede yer alan gerçeğe aykırı bilgilerin düzeltilmesi amacıyla uygulanacak tedbir dışında kalan hususların madde metninden çıkarılması düşünülebilir. Bunun karşısında, hukuka aykırı içerikler nedeniyle gereğini yapmayan, 5651 sayılı Kanunun 5. maddesinde öngörülen uyarıya rağmen hukuka aykırı içerikleri siteden çıkarmayan yer sağlayıcıların zorlanması gerektiği, ancak bu yolla hukuka aykırı içeriklerin yayınlardan çıkarılmasının sağlanabileceği ileri sürülebilir.
 
Tasarının 7. maddesinin düzenleniş şekli itibariyle bu düşünceye katılmak mümkün gözükmemektedir. Çünkü maddede, geçici bir tedbirden ve yayın durdurmadan bahsedilmemekte, internet haber siteleri için sağlanabilecek resmi ilan ve reklam ile basın kartına ilişkin hakların daimi olarak ortadan kalkacağı ifade edilmektedir. Bu tür bir düzenleme “yargısız infaz” olarak adlandırılabileceği gibi, tedbir özelliği taşımayan bu yaptırımın masumiyet/suçsuzluk karinesine de aykırı düşeceği bir gerçektir.
 
Tasarının 8. maddesinde, basılı eserlere benzer bir teslim yükümlülüğünün internet haber siteleri için de düzenlendiği görülmektedir. Benzerlik tam olmasa bile, yayın içeriklerinin aynen korunması ve gerektiğinde talep eden yetkili makama teslim edilmesi şeklinde öngörülmüştür. Ancak her nedense bu teslim, ilgili cumhuriyet başsavcılıkları olarak gösterilmemiş, yerine soyut bir şekilde “yetkili merci” ibaresi tercih edilmiştir. Bu soyut düzenleme de isabetli değildir. Maddede, internet haber sitelerinin altı ay süre ile saklamakla zorunlu tutuldukları yayın içeriklerini kimlere teslim etmesi gerektiği netleştirilmelidir.
 
Tasarının 9. maddesinde, internet yayıncılığında düzeltme ve cevap hakkından bahsedilmiştir. İsabetli bir düzenlemedir. İnternet haber sitesinin yayını sebebiyle şeref ve haysiyetinin ihlal edildiğini veya kendisi ile ilgili gerçeğe aykırı yayın yapıldığını düşünen herkes, Basın Kanunu’nun 14. maddesinde öngörülen usule uygun şekilde düzeltme ve cevap hakkını kullanabilecektir. Tasarının 9. maddesinde, gereği olmadığı halde, belki de bir karışıklığa yol açmaması amacıyla internet haber sitelerinde yer alan hukuka aykırı içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi usul ve esasların 5651 sayılı Kanuna tabi olduğu ifade edilmiştir.
 
Tasarının 10. maddesinde, internet haber sitelerini kapsayacak şekilde teslim ve muhafaza yükümlülüğüne uymama fiili adli para cezası yaptırımına bağlanmıştır. Bu para cezası yaptırımının internet haber sitesinin sorumlu müdürü hakkında uygulanacağı ifade edilmiştir. Böylece kanun koyucu, internet yayınlarının teslimi ve saklanması yükümlülüğünün haber sitesinin sorumlu müdürlerine ait olduğunu belirtmiştir.
 
 Tasarının 11. maddesinde, düzeltme ve cevabın internet haber sitesinde usule uygun şekilde yayınlanmaması veya usule aykırı yayınlanması halinde hakim, masrafları yayın sahibi, yani internet haber sitesi sahibi tarafından karşılanmak üzere düzeltme ve cevap yazısının Basın Kanunu kapsamında faaliyet gösteren iki internet haber sitesinde yayınlanmasına karar verir. Bu sitelerin takip edilirliklerinin ne olduğu, yani gazeteler için aranan tirajın en az yüz bin üzerinde olma zorunluluğunun internet haber siteleri bakımından aranmadığı, dolayısıyla düzeltme ve cevabı yayınlaması gereken sitenin çok takip edilen bir site olduğu halde, düzeltme ve cevabın yayınlandığı haber sitelerinin aynı takip edilirlikte olmadığı durumda, Basın Kanunu’nun 14. maddesi ile amaçlanan, cevap ve düzeltme yoluyla kişinin şeref ve haysiyeti ile hakkında sunulan yanlış bilginin düzeltilmesi sonucuna da ulaşılamayacaktır.
 
Belirtmeliyiz ki, 5187 sayılı Basın Kanunu’nda öngörülen suç ve ceza düzenlemesi sadece “Teslim yükümlülüğüne uymamak” başlıklı 17. maddeden ibaret değildir. Bu madde dışında, Basın Kanunu’nun 20, 21, 22, 23 ve 24. maddelerinde de suç ve cezalar tanımlanmıştır. “Suçta ve cezada kanunilik” prensibi uyarınca, internet haber sitelerinin bu suç ve cezalardan sorumlu tutulabilmesi için, ilgili maddelerde veya Basın Kanunu’nun bir hükmünde açık düzenlemeye ihtiyaç vardır. Tasarının 5. maddesini, internet haber sitelerinin ceza sorumluluğunun dayanağı olarak görmek mümkün değildir. Çünkü 5. madde, yalnızca Basın Kanunu’nun 7. maddesi ile sınırlı bir sorumluluğun internet haber sitesine yüklenmesini öngörmüştür. Basın Kanunu’nun 7. maddesi, süreli yayınlar ile ilgili beyanname verilmesi usulünü düzenlemektedir.
 
Tasarının 12. maddesinde, “Dava süreleri” başlıklı Basın Kanunu’nun 26. maddesine “internet haber siteleri” kavramının eklenmesi öngörülmüştür. Bu eklemenin, internet haber siteleri vasıtasıyla Basın Kanunu’nda tanımlanan suçların işlenmesi halinde ceza sorumluluğunun dayanağı olacağı iddia edilse de, bu düşünceye katılmak mümkün olamayacaktır. Çünkü Basın Kanunu’nda ve İnternet Kanunu’nda, Basın Kanunu’nda tanımlanan suçların (Basın Kanunu m.17 hariç) internet haber siteleri tarafından işleneceğine dair bir açıklığa sahip değildir. Ayrıca, Tasarının 2. maddesi ile değiştirilen Basın Kanunu’nun 1. maddesinin 2. fıkrası da, Basın Kanunu’nda öngörülen ceza sorumluluğunun internet haber sitelerini kapsayacak şekilde anlaşılmasına elverişli değildir. Tasarının 2. maddesine göre, “Bu Kanun basılmış eserlerinin basımı ve yayımı ile internet haber sitelerinin yayınını kapsar”. Bu hüküm, internet haber sitelerinin yayınlarına ilişkin usul ve esaslarının 5187 sayılı Kanuna tabi olduğunu tanımlamak için düzenlenmiştir.
 
Kanun koyucu, internet haber sitelerinin yayın içeriklerinin cinsel saldırı, cinayet veya intiharı özendirme, kimliğin açıklanması yasağına uyulmaması, internet yayıncılığını engelleme, tahrip ve bozma, internet yayıncılığına vasıta olan erişim sağlayıcıların engellemesi, bir başka internet haber sitesinde yayınlanan haber, yazı ve resimleri kaynak göstermeksizin yayınlama fiillerini suç olarak tanımlayıp faillerin cezalandırılmasını amaçlamakta ise, “suçta ve cezada kanunilik” prensibine uygun davranarak, ya Basın Kanunu’nda veya İnternet Kanunu’nda gerekli değişiklik ve eklemeleri yapmak zorundadır.
 
Tasarının 13. maddesinde, Basın Kanunu’nun “Cezai sorumluluk” başlıklı 11. ve “Hukuki sorumluluk” başlıklı 13. maddeleri ile “Görevli mahkemeler ve yargılama usulü” başlıklı 27. maddesine, “internet haber siteleri” ibarelerinin eklenmesi öngörülmüştür. İnternet haber sitelerinin sorumluları yönünden ceza sorumluluğunun doğmasında, 5187 sayılı Kanunun 11. maddesine yapılan ekleme de yeterli değildir. Çünkü 11. maddenin 1. fıkrasına yapılan “internet haber siteleri” eklemesi, suçun gerçekleşme zamanı ile ilgilidir. Buna göre, “Basılmış eserler veya internet haber siteleri yoluyla işlenen suç yayın anında oluşur”. Bu sebeple, Tasarının 13. maddesinin gerekçesine katılmak mümkün değildir. Gerekçede, 5187 sayılı Kanunun 11. maddesinde düzenlenen ceza sorumluluğu hükmüne basılmış eserlerin yanında internet haber sitelerinin de dahil edildiği ifade edildiği halde, 11. maddenin birinci fıkrasının bu anlama gelecek bir hükme sahip olmadığını ve Basın Kanunu’nda tanımlanan suçların internet haber sitelerinde yapılan yayınları kapsadığı sonucuna da ulaşılamayacağını söylemek isteriz. Bu noktada, ya özel bir atıf hükmüne yer verilmeli veya Basın Kanunu’nda yer alan suç ve cezalar internet haber sitelerini dikkate alacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
 
Tasarının 14. maddesinde, internet haber sitelerinde resmi ilan ve reklam yayınlatılabileceği, buna ilişkin usul ve esasların Basın İlan Kurumu tarafından hazırlanan yönetmelikle düzenleneceği ifade edilmiştir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)