Uygulamada en çok karşılaşılan suçların başında hakaret suçunun geldiğini söylersek pek de abartmış olmayız. Çoğu zaman eleştiri ile hakareti ayırt edemeyişimiz, çoğu zaman ise eleştirinin sınırını kaçırarak fikrimizi açıklamaya çalışmamız bu suçun oluşmasında etkenlerdir.
            
Her bireyin onur, şeref ve haysiyetinin söz konusu olduğu gerçeğinin karşısında bu hususların korunmak istenmesi hukuk adına doğal olmakla birlikte Türk Ceza Kanunu m. 125 “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnaden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi” cezalandırılır şeklinde düzenlenmiş ve bu husus koruma altına alınmıştır.
           
Bu düzenleme gereğince korunmak istenen hukuki değer kişinin onur, şeref ve saygınlığıdır.[1] Onur; “İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet”,[2]
 şeref; “Başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer” [3]saygınlık ise “Saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, itibar, prestij”[4] anlamındadır. Buradan yola çıkarak kanunun kişinin hem kendisine olan saygıyı hem de dışarıdan kendisine karşı duyulan saygıyı koruma altına aldığını söyleyebiliriz.
            
Hakaret suçu, failin mağdura karşı somut bir fiil yada olgu isnat etmesi veya sövmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Bununla birlikte isnat edilen somut fiil ya da olgunun kişinin onur, şeref ve saygınlığını kırıcı nitelikte olması gerekmektedir. Söylendiğinde objektif olarak onur, şeref ve saygınlığı rencide etmeyen fiil ya da olgu isnatları hakaret suçunu oluşturmaz.
            
Somut bir fiil ya da olgu isnadının objektif olarak küçük düşürücü olup olmadığının kriteri ise eylemin gerçekleştirildiği yerdeki örf, adet ve geleneklerdir. Bu durumda bir bölge için söylendiğinde küçük düşürücü olmayan bir söz bir başka bölgede hakaret kapsamında değerlendirilebilir. Bu nedenle somut olaya göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte örf ve adete göre küçük düşürücü özelliği olmayan bir söze karşı mağdurun aşırı alınganlık göstermesi durumunda hakaret suçu oluşmayacaktır.[5]
            
Burada üzerinde durulması gereken asıl husus ve konumuz ise bir kişiye karşı gerçekleştirilen beddua eyleminin yukarıda anlatıldığı şekilde kişilerin onur, şeref ve saygınlığını kırıp kırmadığı yani hakaret suçu kapsamında değerlendirilir değerlendirilmediğidir.
            
Beddua; “ Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, ilenme, ilenç, kargış”[6]
 anlamındadır. Bir başka ifade ile beddua içerisinde bir kişiye karşı söylenmesi durumunda küçük düşürücü unsur barındırmayan, bir kişinin içinde bulunduğu durumdan daha kötü duruma gelmesini istemedir.
            
Bu konu hakkında verilmiş olan Yargıtay kararlarına bakacak olur isek; Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2012/37501E., 2014/18744K., 27.05.2014 tarihli kararında “Sanığın, kızının yargılandığı ceza davasında mahkumiyetine karar verilmesi üzerine adliye koridorunda söylediği, "Allah belasını versin, nasıl böyle bir karar verir" şeklindeki ifadelerin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, ağır eleştiri ve beddua niteliğinde olması nedeniyle, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi” bozmayı gerektirmiş şeklinde hüküm kurmuştur.
            
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2012/27357 E., 2014/3588 K., 05.02.2014 tarihli kararında “Sanığın kızı aleyhine icra takibi yapan avukatın kendilerinden fazla para aldığını düşünerek söylediği “aldığınız para kefen parası olsun, haram yiyorsunuz” biçimindeki sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, ağır eleştiri ve beddua niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi”bozmayı gerektirmiş şeklinde hüküm kurmuştur.
            
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2013/4550 E.  ,  2014/19674 K, 02.06.2014 tarihli kararında “Sanığın, temyiz dilekçesi içeriğinde yer alan ve mağdur hâkime yönelik olarak yazdığı “siz siz olun sakın ola kimseyi ön yargıyla yargılamayın, kimseyi geçmişi ile yargılamayın. Neden biliyor musunuz? Çünkü sizden çıkmasa da çoluk çocuğunuzdan çıkar. .....Adaletin temeli çökmüş ... adaleti yanlış temsil eden sayın büyüklerim ... biz muz cumhuriyetinde mi yaşıyoruz ... Bu ülkede insanlık namına bir şey kalmamış, nedenini kendinizden örnek alın .... Siz Allah'ı bilmeyen tanrıya tapan ...” şeklindeki sözleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, nezaket sınırlarını aşan ağır eleştiri ve beddua niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, kanuni olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkûmiyet kararı verilmesi” bozmayı gerektirmiş şeklinde hüküm kurmuştur.
            
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2014/328E., 2014/386K., 16.09.2014 tarihli kararında “Hırsızlık suçundan hakkında soruşturma başlatılan ve tutuklanması talebiyle hakim önüne çıkartılan sanığın, kendisinin haksız bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini düşünerek bunun sorumlusu olarak gördüğü sorguyu yapan hakime yönelttiği “Allah belanı versin” şeklindeki ifade, beddua niteliğinde, nezaket dışı, kaba ve rahatsız edici bir söz ise de, şikâyetçi hâkimin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir. Bu nedenle, yerel mahkemece sanığın beraatine hükmolunması gerektiği gözetilmeden, unsurları oluşmayan suçtan mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizdir.”şeklinde hüküm kurmuştur.
            
Yukarıda gerçekleştirilen açıklamalar ve Yargıtay kararları ışığında gerek teoride gerekse uygulamada bir kişiye karşı beddua edilmesi hakaret suçu kapsamında değerlendirilmemektedir. Bununla birlikte konumuzun yalnızca beddua eyleminin hakaret suçunu oluşturup oluşturmaması olması sebebiyle hakaret suçuna ilişkin özet bilgi verilmiş olup, detaylı bilgiye yer verilmemiştir. Umarım faydalı bir yazı olmuştur.

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Murat YILMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

Saygılarımla

Av. Murat YILMAZ
-------------------------------------
[1] ARTUK, Mehmet Emin / GÖKÇEN, Ahmet / YENİDÜNYA, Caner , Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Baskı, s. 367
[2] http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.55e708a2234b91.15550038 [Son Erişim Tarihi: 02.09.2015]
[3] http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.55e708a581d922.84975850 [Son Erişim Tarihi: 02.09.2015]
[4] http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.55e7097cf34911.63938963 [Son Erişim Tarihi: 02.09.2015]
[5] ARTUK, Mehmet Emin / GÖKÇEN, Ahmet / YENİDÜNYA, Caner, a.g.e., s.372
[6] http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.55e709cb78dde7.23568605 [Son Erişim Tarihi: 02.09.2015]