Seçimler gelecek sene 2019 yılının Ekim ayında yapılacak iken, bu sene Ağustos’ta yapılsın dendi. Bir karar çıktı, Ağustos’tan da daha önceki bir tarihe alınarak 24 Haziran 2018 de yapılması kararlaştırıldı. Nerede ise haftaya yapılsın diyeceklerdi. Hatta ve hatta sünnet düğünü gibi “oldu da bitti maşallah” seçimler geçen hafta yapıldı, sonuçları da şunlardır denecekti. Belki o da olacak.

APARTMAN YÖNETİCİSİ

Bir apartmana yönetim kurulu ve yönetici seçmek için bile 15 gün öncesinden, seçmenlerin yani kat maliklerinin eline geçecek şekilde tebligat yapılması zorunludur. Seçimden 15 gün önce eline geçmesi için, ondan da bir 15 gün önce duyuruyu yollamak gerekir. Yani apartmana yönetici seçmek için, seçimden 1 ay önce duyuru yapılacaktır. Türkiye’de 60 milyon civarında seçmeni olan bir ülkede, seçimden yalnızca 2 ay önce karar almak ve duyuru yapmak yeterli görülüyor. Sekiz daireli bir apartmana yönetici seçmek gibi. El insaf...

BAYRAM DEĞİL SEYRAN DEĞİL

Bayram değil, seyran değil; ne oldu da birdenbire “erkenin de erkeni seçim” gündeme geldi. Hani bütün dünya bize gıpta ediyordu. Ekonomik, politik, sosyal işler tıkırında gidiyordu. Ne oldu da birden bire daha da erkene alınan seçimler gündeme geldi ve olup bittiye bağlandı. İşte, işin asıl can alacak sorusu budur.

MİLLETVEKİLLİĞİ ADAYLIĞI

Milletvekilliği adaylığı için 6 gün gibi kısa bir süre veriliyor. Bu kısa süre içinde devlet memuru olanlar istifa edecekler, belgelerini hazırlayacaklar, milyonlarca lira adaylık ücretini yatıracaklar, başvurularını yapacaklar. Bir apartmana yönetici olmak veya muhtar adayı olmak için bile daha fazla düşünme süresi verilirken, böylesine ciddi bir meselede, bu süre yeterli değildir. Aday olmayı rüyalarında mı görüp karar verecekler veya önceden söz alanlar mı aday olacaklar.

CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI

Cumhurbaşkanlığı adaylığı ise daha da garip bir mesele. Koskoca Türkiye Cumhuriyetinde, Cumhurbaşkanlığı gibi büyük bir makama aday olmak için öngörülen süre, 1 Mayıs ile 5 Mayıs arasında yalnızca 6 gün.  

Toplanacak 100.000 imza ile aday olmak için öngörülen süre ise 4 Mayıs ile 9 Mayıs arasında gene yalnızca 6 gün.

Düşünün 100.000 kişi seçim kurulları önünde toplanacak, ellerinde nüfus kağıtları, bir kişiyi Cumhurbaşkanı olabilmesi için aday gösterecekler. Bir düşünün... Bu günden kuruğa girsek bile...Bu kişilerin kapıda beklemesi, kontrol kabininden geçmeleri, nüfus kağıtlarının kontrol edilmesi, bir memur tarafından incelenerek, konuşularak yazılması, imza edilmesi bile bu kadar kısa içinde bitirilemez.

Ve hele bir de, yeterli imza toplandıktan sonra, tam son gün; bir kişinin imzasını geri çekmesi veya nüfus kağıdının sahte olduğunun anlaşılması, imzasının o kişiye ait olmadığının anlaşılması halinde ne olacak. Böyle bir durum kasdi olarak dahi yaratılabilir.

Ayrıca aday olma süresi ile imza toplama süresi çakışıyor. Oysa hukukda asıl olan bir süre bittikten sonra diğerinin başlamasıdır.

Yani, neresi doğru ki burası doğru olsun diyelim.

RAMAZAN SEÇİMİ

Seçimin iki aylık gibi kısa süresinin son ayı Ramazan’a denk geliyor. Bir ay boyunca televizyon ve gazetelerde sabah duaları ile yönlendirmek, aç karnına akşamı beklemek, iftar vakti duaları, teravih namazları, sahura kalkılması ve gece yarısı telkinleri, seçimden bir hafta önce idrak edilecek Ramazan-Şeker Bayramı, bayram namazı, bayram duaları, bayram ziyaretleri... ve sonrasında buyrun “Sandık başına”.

Bir din devletinde bile, “din ile devlet işleri” bu kadar birbirine karıştırılmaz.

ÖĞRENİM, O DA NE DEMEK

Daha önceden açıklanan eğitim ve öğrenim programına göre, tam seçim günlerinde “Üniversite giriş sınavları” vardı. Bu sınavlar erteleniyor. Milyonlarca öğrenci, büyük bir gerginliğe itiliyor.

Sandıkta görev alacak öğretmenler var. Bu yüzden “bütün okullar”, birbirini takip eden kısa aralıklarla birer hafta boyunca, toplam 2 hafta kapatılıp öğrenime ara verilecek. Milyonlarca öğrencinin eğitimi, öğrenimi aksayacak. Kime ne... Öğrenim de ne ki...

ŞİMDİ SÖYLEYİN BAKALIM

Tabii artık alınan ve eleştirilen diğer kararlar, etkisini yitiriyor : Fazladan bastırılan binlerce oy pusulası ve zarfı, mühürsüz oy, mühürsüz zarf, taşımalı sandık, binlerce arap göçmene verilen seçme ve seçilme hakkı, sandık başına polis çağırarak müdahale olanağının sağlanması, sandık kurullarının seçimle değil, doğrudan atama ile getirilmesi, yalnız kazanca dayalı şirket ortaklığı gibi seçim ittifakı, üstüne üstlük bir de “OHAL” var...daha neler, neler...

Şimdi söyleyin bakalım “Bu seçimden seçim çıkar mı?”.

Çıkmazsa “Ne çıkar”.

.

Av.A.Erdem Akyüz

Hukukun Egemenliği Derneği

Onursal Genel Başkanı