Bylock FETÖ soruşturmaları kapsamında tartışılan konulardan birisi. Son derece de hassas bir konu. Bir haberleşme programı olmasına rağmen birçok tutuklama gerekçesi olarak kabul ediliyor. Şüphesiz “sadece bir haberleşme programı” denilecek kadar basit bir olgu da değil. Bugüne kadar edinilen izlenimler bu haberleşme programının gerçekten de örgüte özgü bir program olduğunu doğruluyor. Maddi hataları bir köşeye koyacak olursak genel olarak örgütle bağı bulunan kişilerin yüklediği ve kullandığı bir program olduğu anlaşılıyor.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi de bylock un münhasıran terör örgütü tarafından geliştirilip kullanıldığına dair içtihatta bulundu. Muhtemelen birçok mahkeme de bu içtihada bağlı kalacaktır. Bu anlamda bylock terör örgütü üyeliği açısından somut bir delil olarak kabul ediliyor. Eski Yargıtay kararlarında terör örgütlerine cv vermenin örgüt üyeliği için yeterli kabul edilmesine benzer bir kabul söz konusu. Bu haberleşme programına tesadüfen dahil olunamayacağı kabul ediliyor. Bir başka deyişle herkese bylock da yüklenmiyor. 

Şüphesiz her sanık kendi bacağından asılır. Ceza sorumluluğu genelleme kabul etmez. Bunu kabul etmediğiniz takdirde gizli kalan alanlara da vakıfmışçasına karar vermiş olursunuz. Ancak bylock kullananların dahi bylock kullanmadım yönünde savunma yapmaları da işi zorlaştıran bir husus. Bylock un asla deşifre edilemeyeceğine duyulan örgüt içi inanç nedeniyle böyle bir savunma yapılıyor olabilir mi? Olabilir. 

Ayrıca ceza hukukunda sanığın kendi masumiyetini ispat külfetinin olmayışı, bu külfetin iddia makamında olması da suiistimal edilen bir olgu olarak göze çarpıyor. Bu yüzden her şeyi inkar edin taktiğine başvuruluyor da olabilir. Ama genelleme yapılamaz. Onbinlerce kişi arasında gerçekten kullanmayanlar da tespit edilebiliyor, kullananların mesaj içeriklerinden örgütsel bir amacın sezilmediği örnekler de yok değil. Bu bazı sorunların çözülmesini gerektiriyor.

FETÖ ye yönelik iddianamelerin çok büyük bölümünde örgütün gizliliğine dair atıflar var. Özellikle kadrolaşma hususunda gizliliğe büyük önem verildiği belirtiliyor. Bylock da bu gizliliğin bir tamamlayıcısı gibi değerlendirilebilir. Ancak kişinin gizlenmek zorunda oluşunu hissetmesi tek başına bir suç mudur? Bu derinlemesine tartışılmalı. Üstelik FETÖ nün gizlenen bir örgüt olduğu 15 Temmuz’dan sonra ortaya çıkmış da değil. Bu zaten 20 yıldan beri konuşulan bir husustu. Sanık bazında Bylock gizliliğinin özel bir anlamı olup olmadığı da çözülmesi gereken bir husus. Yargıtay bu sorunu bylock a ek olarak hiyerarşik yapıya dahil olma şeklinde çözmüş görünüyor. 

Bu durumda gizlenme ihtiyacının örgütsel bir amaca yönelik olup olmadığı tartışılmalı ve sanığın profilinin bu durumla karşılaştırılması gerekli. Her halde ceza hukuku anlamında terör anlamına gelen faaliyetlerin gizleneceği, bunların ancak şiddetin icrası aşamasında alenileşeceği açıktır. Bu yüzden gizliliğin hukuksal bir önemi vardır ve ciddi bir suç şüphesi olduğunda tereddüt yoktur.

Örgütün karmaşık yapısı, özellikle bir noktadan sonra bambaşka bir örgüt yapısının ortaya çıkması bylock kullanıcılarının daha dikkatli analiz edilmesini de gerektiriyor. 

Bylock un hükümete karşı motivasyon aracı olarak kullandırılmış olması da mümkün. Örneğin hükümet bize komplo kuracak dikkatli olun şeklinde bir talimatla yüklenmiş de olabilir. Tabii ki bu durum da hükümete karşı örgütlenen bir yapının varlığını gösteriyor. Ama terör örgütü bambaşka bir hukuki nitelendirme.

Darbeye katılanların kullanma amacı ile darbeden gerçekten haberi olmayan kullanıcının kullanma amacı aynı mı? Vatandaşın üzerine uçak ve helikopterden ateş eden adam da güya şiddete karşıydı ve radikal İslam’ın panzehriydi.  Ama bunu adeta ibadet şuuruyla yerine getirecek kadar da gözü dönmüş ve ruhu kiralanmıştı. İşin içinden çıkmak zor.

Bunların sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi için kullanıcıların tüm detayını anlatmaları gerekiyor. Kim yükletti ? Niçin yükletti ? Hangi maksatla kullanıldı ? Niçin gizlilik ihtiyacı hissedildi ?

Bu haliyle bylock un örgüte özgü bir haberleşme programı olduğu kuvvetle muhtemel bir tespit. Aynı zamanda Yargıtay içtihadıyla hukuksal bir nitelik de kazandı. Ancak her bylock kullanıcısının aynı kasta sahip olup olmadığını tespit edebilmek bu kadar kolay değil. Ancak kullanıcının asılsız inkarı ve gizlilikte ısrar etmesi de örgütsel bir tavır olarak değerlendirilebilir. Buna diyecek bir şey de yok. 

Aklı ABD den gelecek talimatta olanların bunu Türk yargısıyla paylaşması da hiç şüphesiz kolay olmayacaktır. Açıkçası bu kişiler örgüt ve devlet arasında bir tercihle karşı karşıyalar. Sempatizanları unutmasınlar ki “otoriteye itaat edilmeli” diyen örgüt liderinin ta kendisiydi.