Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü’nün oybirliği ile karar verdiği 18.07.2018 tarihli ve 2015/15242 başvuru numaralı Miyase İlknur ve Diğerleri kararı;

Ulusal ölçekte yayım yapan bir gazetenin internet sayfasında yayınlanan, “İşte Merkez Evler’in Çok Özel Malikleri” başlıklı bir haber içeriğine erişimin engellenmesi hakkındadır.

Başvurucular; 16.03.2015 tarihinde yayınlanan “İşte Merkez Evler’in Çok Özel Malikleri” başlıklı haberin yazarı olan gazeteci ve haberin yayınlandığı gazetenin internet sitesinin yayın yönetmenidir. Haberde; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı bir şirketin inşaatını üstlendiği proje kapsamında, bazı siyasetçi ve bürokratların ev satın aldığı ileri sürülmüştür. Haberde; Topkapı’da nakliyat ambarlarının bulunduğu arazinin kentsel dönüşüm kapsamına alındığı, bu alana kentsel dönüşüm adı altında lüks konutlar yapıldığı ve haberde adıgeçen birtakım bürokrat ve siyasi kişilerin bu lüks evleri maliyeti fiyatına satın aldıkları belirtilmiştir.

Başvuruya konu olayda o dönem bir ilin valisi olan müşteki; habere konu daireyi her vatandaşa tanınan hak çerçevesinde satın aldığını, haberin gerçeği yansıtmadığını ve kişilik haklarına saldırı niteliğini taşıdığını ileri sürerek, habere erişimin engellenmesi için Sakarya Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuruda bulunmuştur.

Sakarya 1. Sulh Ceza Hakimliği; 09.06.2015 tarihinde duruşma açmaksızın verdiği kararda; davaya konu yayının, “masumiyet karinesi ve kişinin lekelenmeme hakkına” aykırı olarak hazırlandığı kanaatine ulaşmış ve haberin, kamuoyunun bilgilendirilmesi sınırını aşarak kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal ettiği gerekçesiyle erişim engelleme kararı vermiştir.

Başvurucular; Sakarya 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin 09.06.2015 tarihli kararına itiraz etmişler, ancak Sakarya 2. Sulh Ceza Hakimliği, 21.07.2015 tarihli kararı ile bu itirazı reddetmiştir.

Başvurucular; 31.08.2015 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunarak, yukarıda bahsi geçen haberin hakaret içermediğini, erişimin engellenmesini gerektirecek yasal koşulların oluşmadığını, haberin gerçeği yansıttığını, kentsel dönüşüm politikasının amacı dışında kullanıldığının kamuoyuna duyurulmasında üstün kamu yararının bulunduğunu, dolayısıyla haberin yayınlandığı internet içeriğine erişimin yasaklanması kararının, ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.

Anayasa Mahkemesi’nin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi değerlendirmesinde öncelikle Anayasa m.13’e yer vermiştir. Normlar hiyerarşisinde en üst sırada yer alan Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesine göre, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”.

Bu madde uyarınca; Anayasada öngörülen sınırlama sebeplerini esas almak suretiyle net bir yasal düzenleme olmadıkça, kişi hak ve hürriyetlerine sınırlama getirilebilmesi mümkün değildir. 13. madde, kişi hak ve özgürlüklerinin güvencesi ve “hukuk devleti” ilkesinin de temel taşıdır.

Mahkeme; başvuruya konu haberin yayınlandığı internet sitesine erişimin yasaklanmasını, başvurucuların Anayasa m.26 ve m.28 ile korunan ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale olarak nitelendirmiş, bu müdahalenin yukarıda yer verilen Anayasa m.13’de belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa m.26’nın ihlalini teşkil edeceğini ifade etmiştir. Mahkemeye göre müdahalenin, Anayasa m.26’da belirtilen haklı sebeplerden bir veya birden fazlasına dayanması ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekmektedir[1].

Somut olayda temel hukuki sorun; başvuruya konu internet sitesinde yayınlanan haber içeriğine erişimin engellenmesinin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve haklı bir müdahale niteliği taşıyıp taşımamasıdır.

Anayasanın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" başlıklı 26. maddesine göre;

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. (…)

Bu hürriyetlerin kullanılması, (…), başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

(…)

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir".

Anayasanın “Basın hürriyeti başlıklı” 28. maddesine göre;

“Basın hürdür, sansür edilemez. (…)

Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır (…)”.

5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınları Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu’nun 9. maddesinin birinci, üçüncü ve altıncı fıkralarına göre;

“İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hakimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir”.

“İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hakim bu maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir”.

“Hakim bu madde kapsamında yapılan başvuruyu en geç yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu karara karşı 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir”.

Başvuruya konu haberde; o dönem bir ilin valisi olan müştekinin kentsel dönüşüm projesi adı altında lüks konutlardan satın aldığı, hem de konutu maliyeti fiyatına aldığı iddia edilmiştir. Müşteki de bu haberin şeref ve itibarının zedelediğini ileri sürerek 5651 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince haberin yayınlandığı internet içeriğine erişimin engellenmesini talep etmiştir. Müştekinin talebini kabul eden Sakarya 1. Sulh Ceza Hakimliği, 5651 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen 9. maddesinin 6. fıkrasına dayanarak duruşma açmaksızın yaptığı yargılamada, müştekinin haklı olduğuna kanaat getirmiş ve ilgili haber içeriğine erişimin engellenmesine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi; başvuruya konu müdahalenin 5156 sayılı Kanunun 9. maddesi kapsamında olması nedeniyle, müdahalenin kanunilik ölçütünü karşıladığını ifade etmiştir.

Bununla birlikte Yüksek Mahkeme; 5651 sayılı Kanunun 9. maddesine dayanarak verilen erişimin engellenmesi kararının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu açısından yaptığı değerlendirmede, 26.10.2017 tarihli Ali Kıdık kararına atıf yaparak[2], 5651 sayılı Kanunun 9. maddesinin istisnai bir yol olduğuna dikkat çekmiştir. Belirtmek isteriz ki; 5651 sayılı Kanun ile getirilen çekişmesiz yargı yolu ile haber içeriğine erişime engellenmesi yolu, ilk defa 18.07.2017 tarihli Ali Kıdık kararında ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.

Ali Kıdık kararının 83. paragrafına göre; “Türk Hukuk sisteminde internet yolu ile kişilik haklarına müdahale edildiği durumlarda kişilik haklarının korunmasının yollarından biri olan 5651 sayılı Kanunun 9. maddesinde düzenlenmiş ve somut başvuruda kullanılmış bulunan sulh ceza hakimlerindeki çekişmesiz yargı yolu,(…) karardan etkilenecek olan yayın organlarının ilgililerine yargılanma hukukunun usulüne ilişkin güvencelerin kullandırılmadığı, dolayısıyla çatışan haklar arasında dengelemenin yapılmasının zorlaştığı bir yoldur. İçeriğe erişimin engellenmesi kararı, yapılmış bir haberin kişilerin şeref ve itibarlarına saldırı oluşturduğunu kamuya bildirme işlevine sahiptir. Çekişmesiz bir dava sonucunda bu kararı verebilmenin ancak hukuka aykırılığın ve kişilik haklarına müdahalenin ilk bakışta anlaşılacak kadar belirgin olduğu ve zararın süratle giderilmesinin zaruri olduğu hallerde mümkün olduğu hatırlanmalıdır”.

Anayasa Mahkemesi değerlendirmesinde Ali Kıdık kararını hatırlatarak; 5651 sayılı sayılı Kanunun 9. maddesinin, internet ortamında işlenen suçlarla mücadelenin daha etkin yapılabilmesi, özel hayatın ve kişilik haklarının hızlı ve etkili bir şekilde korunması ihtiyacı nedeniyle düzenlenmiş özel ve hızlı bir tedbir kararı, dolayısıyla istisnai bir yol olduğunu ifade etmiştir[3]. Örneğin, bir kimsenin çıplak görüntülerinin internet ortamında yayınlanması durumunda 5651 sayılı Kanunun 9. maddesinde öngörülen istisnai usul işletilebilir[4].

Anayasa Mahkemesi; Ali Kıdık kararında, 5651 sayılı Kanunun 9. maddesine göre ortada ilk bakışta ihlal bulunmayan hallerde kişilik haklarının korunması için genel hukuk ve ceza yollarına başvurulması gerektiği sonucuna ulaşmıştır[5].

Bu bakış açısından hareketle; Anayasa Mahkemesinin, hakime duruşma yapmaksızın haber içeriğine erişimi yasaklama hakkını tanıyan 5651 sayılı Kanunun 9. maddesinin kapsamını daralttığını söylemek yerinde olacaktır. Anayasa Mahkemesi, internete erişim yasağı kapsamında Sulh Ceza Hakimliğinin yetkisini sınırlandırmaktadır. Ali Kıdık ve Miyase İlknur kararlarına göre; bir yayın içeriğine dava açılmadan önce, erişimin engellenmesi kararı verilebilmesi için, hukuka aykırılığın ve kişilik haklarına müdahalenin ilk bakışta anlaşılacak kadar belirgin olması ve zararın süratle giderilmesinin zaruri olması gerekmektedir. Aksi takdirde, verilen erişimin engellenmesi kararı, Anayasa m.26 ve m.28 ile korunan ifade ve basın hürriyetini ihlal edebilecektir.

Müştekinin şeref ve itibarına saldırı yapıldığı iddiası karşısında Anayasa Mahkemesi; ilk derece mahkemesinin, ileri sürülen saldırının dava açılmadan, gecikmeksizin ve süratle bertaraf edilmesi ihtiyacını ortaya koymadığına ve haber içeriklerinin, 5651 sayılı Kanunun 9. maddesi kapsamında erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanmasını gerektirecek ağırlıkta olmadığını kanaat getirmiştir.

Başvuruya konu benzer uyuşmazlıklar açısından, koşullara göre diğer ceza veya hukuk yollarının daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olduğu göz ardı edilmemelidir. Müşteki açacağı çekişmeli bir hukuk davasında içeriğe erişimin engellenmesi talebini ileri sürme imkanına her zaman sahiptir[6].

Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi, somut başvuruya konu haberin internet erişimine engel kararının, Anayasanın 26. ve 28. maddeleri ile güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerine bir müdahale niteliği taşıdığı ve bu müdahalenin toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna varmıştır.

Basın özgürdür ve sansür edilmemelidir. Demokratik hukuk toplumlarının haber alma ve verme hakkının vazgeçilmez unsuru olan basın ve yayın özgürlüğüne peşin yasak getirilmemeli, ancak Anayasada öngörülen özel sebeplere bağlı olarak demokratik bir toplumda duyulan zorunlulukla ve “ölçülülük” ilkesi de gözetilerek, yayınlanan bir haberden dolayı kişilik hakları açıkça zedelenen birey de korunmalıdır ki; bireyin Anayasanın güvencesi altında olan kişilik haklarının, özel veya mesleki hayatının basın yoluyla açıkça saldırıya karşı öngörülen yasal güvenceyi ve tedbirleri, basın özgürlüğüne müdahale ve sansür olarak nitelendirmek de doğru değildir.

Esas olan; düşünce açıklama ve basın hürriyetinin korunması, kısıtlanmaması, bu hürriyete getirilecek kısıtlamaların istisnai zorunlu hallerden ibaret tutulması, haber verme ve alma hakkının gözetilmesi, bunun karşısında gerçekliği bulunmayan, abartı içeren, habere konu kişinin veya çevresinin mesleki haklarına, itibarına açıkça saldırı niteliği taşıyan veya kişinin net bir şekilde özel hayatına saldıran yayınlara da müsamaha gösterilmemelidir. İfade ve basın hürriyetine getirilen kısıtlamalar; Anayasa Mahkemesi’nin de belirttiği üzere, toplumsal bir ihtiyaca cevap verecek şekilde, “gereklilik” ve “ölçülülük” ilkeleri ile uyumlu olmalıdır.

Çekişmesiz, yani duruşmalı olmayan ve tedbir konulu erişimin engellenmesi talebini değerlendirecek hakim; önüne gelen talebin ve gerekçesinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde başvurucunun hak ve hürriyetlerinin korunması gerektiğini tespit ettiği takdirde, erişimin engellenmesine karar vermeli, çekişmeli yargılamayı gerektiren durumları ise tarafların iddia ve savunmalarını sunabilecekleri yargı sürecine bırakmalıdır.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Filiz Demirbüker

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

------------------------

[1] Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü’nün; 2015/15242 başvuru numaralı ve 18.07.2018 tarihli Miyase İlknur ve Diğerleri kararı 29. paragraf.

[2] Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü’nün 2014/5552 başvuru numaralı ve 26.10.2017 tarihli Ali Kıdık kararı.

[3] Anayasa Mahkemesi 2015/15242 başvuru numaralı Miyase İlknur ve Diğerleri Kararı 33. paragraf.

[4] Miyase İlknur ve Diğerleri kararı 34. paragraf.

[5] Miyase İlknur ve Diğerleri Kararı 35. paragraf.

[6] Miyase İlknur ve Diğerleri kararı 41. paragraf.