Hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın’ Aldous HUXLEY

CESUR YENİ DÜNYA!

Kolejde öğrenci olduğumuz 1967 yılında, İngiliz Dili ve Edebiyatı hocamız Amerikalı Charles Lee, bize iki kitap okutmuştu. Bunlardan birisi George Orwell’in  yazdığı ‘Animal Farm/Hayvan Çiftliği’, diğeri ise Aldous Huxley’in yazdığı ‘Brave New World/Cesur Yeni Dünya’ isimli kitaplardı.

Sınıfsız bir toplumun olamayacağı’ ana fikri üzerine kurulu olan ‘Brave New World/Cesur Yeni Dünya’ ile Stalin’in Sovyetler Birliği’ni hicveden ‘Animal Farm/Hayvan Çiftliği’ isimli bu iki kitabın tesadüfen seçilmediğini, son derece bilinçli olarak seçilip okutulduğunu, belki o zaman değil, ama zaman içinde daha iyi anladık.
Sadece bunu değil, her iki kitabın ana fikrini, verdiği mesajları, bu ana fikrin ve mesajların birçok yönüyle doğru olduğunu da zaman içinde bizzat görerek ve yaşayarak öğrendik.

Bu kitaplardan George Orwell’e ait olan ‘Hayvan Çiftliği’ni, 19 Ocak 2014 tarihinde bu blokta yazdığım yazıya konu yapmıştım. Bu yazımda Aldous Huxley’in ‘Cesur Yeni Dünya’ isimli kitabını ele alacağım ve Batı dünyasının pek çok konuda kendisine referans olarak aldığı bu kitap ve bu kitapta verilen mesajlar doğrultusunda nasıl ilerlediğini ve günümüze kadar geldiğini anlatmaya çalışacağım.

Cesur Yeni Dünya’ edebi türü itibariyle distopik bir romandır. Yunanca kökenli ‘dystopia’ sözcüğünden türetilen ‘distopik’ sözcüğü, genel olarak ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini, yani karşıtını tanımlamak için kullanılır. Bu bağlamda distopik toplum, otoriter veya totaliter ya da benzeri başkaca baskıcı yönetim şekillerini/sistemlerini sembolize eder. Bu yönüyle günümüz Türkiye’si de dispotik bir toplumdur.

Hepimizin bildiği üzere, ismini Henry Ford’dan alan ‘Fordizm’,  niteliksiz  işçilerin oluşturduğu, kitle üretimi ve kitle tüketimi üzerine kurulu olan bir üretim sistemi ve tekniğidir. Geçen yüzyıla damgasını vuran bu üretim tarzının temel özellikleri; ‘üretimin standartlaştırılması, otomasyon yoluyla kitlesel üretim yapılması, sosyal refah devletinin düzenleyici ve kontrol edici rolü, üretimde merkezi örgütlenme, sermaye birikiminin daha çok nispi artık değer üzerine inşa edilmesi, bu yolla nispi artık değer üretiminin emek sürecinin örgütlenmesine öncülük eden ve o nedenle adını Frederick Winslow Taylor’dan alan Taylorist yönetim anlayışının egemen kılınması, kalifiye düzeyi düşük işçilerin büyük ölçekli işletmelerde yoğunlaşması’ olarak sayılabilir.

Romanı okumayanlar, haklı olarak Henry Ford ve Fordizm ile Aldous Huxley’in dispotik romanı arasında ne gibi bir ilişki var ki, Henry Ford’dan ve Fordizm’den söz ediyorsun diye düşünebilir. Söz etmemin nedeni aralarında ilişki olmasındandır.

Şöyle ki; Romanda anlatılan olaylar,  ‘Ford’dan Sonra/(FS) 632 yılında’ geçmektedir. Milat olarak Ford’un esas alınmış olmasının nedeni, yeni ve cesur dünyanın temelini oluşturan üretim tarzının yaratıcısının Henry Ford olmasıdır. Az yukarıda başlıca özelliklerini sıraladığım bu üretim tarzının önemi, üretimde bir devrim olarak kabul edilen band üretimin ilk kez kullanılmış ve bunun yine ilk kez Ford marka otomobillerin T-Modelinin üretiminde uygulanmış olmasıdır.

Cesur Yeni Dünya, uzun süren bir savaş döneminden, bu dönemin yarattığı Ekonomik Kriz’den sonra kurulmuş ütopik/fantastik bir dünyadır. Bu dünyanın üç temel sloganı ve bileşeni vardır: Toplum, eşitlik ve istikrar.

Roman, ‘Kuluçkalama ve Şartlandırma Merkezi Müdürü’nün çocuklara verdiği eğitimin anlatılmasıyla başlar. Bu eğitim sürecinde, toplumsal ve ekonomik istikrar için gerekli olan nüfusun sabit tutulması, cesur yeni dünyayı benimseyecek, ona hizmet edecek ve bundan zevk alacak insanların yetiştirilmesi üzerinde durulur.

Oldukça farklı araçların ve modellerin kullanıldığı bu eğitimin verilmesinden amaç, eğitim sürecinin sonunda entelektüel zekaya sahip Alfaların, kaba fiziksel gücü ve emeği sağlayacak en altı sınıf olan Epsilonların ve bunların arasında bir yerlerde bulunan Beta, Gama ve Deltaların yetiştirilmesidir.

Cesur Yeni Dünya’da insanların birey olma hakkı ve olanağı yoktur. Yani birey yok, toplum vardır. Onun için birey, toplumun içinde eritilerek yok edilir. Kişilerin yalnız kalması son derece tehlikeli görülür. Zira yalnız kalan ve işi olmayan insan düşünmeye başlar. Düşünmek hem insan, hem de toplum için tehlikeli bir şeydir. İnsanların yalnız kalmalarına fırsat vermemek için spor yapmak, film seyretmek gibi etkinliklere önem ve ağırlık verilir, insanlar buna teşvik edilir ve bu şekilde yönlendirilir. Yalnız kaldıklarında düşünmemeleri, bunalıma girmemeleri için insanlara ‘soma’ adı verilen zararsız uyuşturucular verilir. Bu yolla insanlar, aldıkları doza göre zihinlerini boşaltmak için 10-12-15 saatlik tatillere çıkarlar. Bu suretle insanların düş kurma hakları ellerinden alınır.

Cesur Yeni Dünya’da, anne, baba, kardeş, arkadaş, dost, aile gibi aziz kavramlar ve kurumlar zararlı ve müstehcen görülür. Zira herkes, herkese aittir. Yani aidiyet ve sahiplenme duygusu diye bir şey yoktur. Bu yolla insanların birbirlerini arzulamalarının, birbirlerine duygusal yönden ilgi duymalarının önüne geçilir. Bu yolla insanlar sevmek gibi, vefa gibi, özveri gibi, dayanışma gibi, paylaşma gibi pozitif değerlerden uzaklaştırılarak duygu yüklerinden kurtarılır. Zira bu tür duygular insanların kendileri için gereksiz olduğu gibi, toplum içinde gereksiz ve hatta tehlikelidir. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için, duygu yükünden kurtarılan insanlar bencilleşirler, hem kendilerine, hem de çevresindekilere karşı yabancılaşırlar.

Cesur Yeni Dünya’da, insanların yaşlandıkları zaman dine yönelmelerinin en büyük nedeni, ölüm ve ölümden sonraki hayatta olacak şeylerle ilgili olarak duyacakları korku olarak görülür. O nedenle, hayatın kaçınılmaz gerçeği olan ölüm sıradanlaştırılır. İnsanların bunu böyle görmeleri, anlamaları ve kabul etmeleri için özel teknikler kullanılır.
Romanın kahramanlarının hemen hepsi karışık duygu ve düşünceler içindedirler. Bir kısmı, yeni dünyada bazı şeylerin yanlış olduğunu düşünür. Yalnız olduklarının bilincinde olan bu insanlar, birey olma, insan olma özelliklerini korumak isterler, sevmek ve sevilmek isterler, bunlara ihtiyaç duyarlar. Sevmenin, sevilmenin, vefa duymanın, mutlu olmanın, dayanışmanın, paylaşmanın, özveride bulunmanın insani erdemler olduğunun, para gibi, makam gibi, mevki gibi dünyevi hırsların aşırılığa vardığında insanı eksilteceğinin, şaşırtacağının, insanların bunlara sahip olmak ve bunları korumak için küçüleceğinin, insan olmaktan uzaklaşacağının bilincinde olan, mutluluğun da, mutsuzluğun da, gülmenin de, ağlamanın da, zevkin ve acı çekmenin de hayata dahil bulunduğunu bilen bu insanlar, yeni dünya düzenine karşı çıkarlar ve kendilerini bu dünyanın değiştirilmesi yönünde mücadele etmeye adarlar.

Romanın kahramanlarının diğer bir kısmı ise, yeni dünyaya, bu dünyada oluşturulan sisteme hayranlık duyan, bu dünyada yaşamaktan büyük zevk alan kişilerdir. Tarihin, yani geçmişin, yani yaşananların silinmesi gerektiğini, duyguların gereksiz olduğunu, düşünmenin, sorgulamanın tedirginlik yaratacağını, bundan kaçınmak gerektiğini, makam ve mevki gibi, para gibi maddi değerlerin, ahlak gibi, etik gibi, erdemli olmak gibi, arkadaşlık gibi, dostluk gibi manevi değerlerden daha önemli ve gerekli olduğunu savunan bu insanlar, kendi çıkarlarına uygun olan kurulu düzenin sürdürülmesini, pozitif nitelikteki bu değerlere ve yine insanlığa hizmet edecek olan bilime tercih ederler. Bilimin sadece gerekli düzeyde kullanılması gerektiğini ve o nedenle bilimin sürekli bir gelişim göstermemesini düşünür ve bunu savunurlar. Bu iki ayrı görüşün sahibi olan insanlar, birbirleriyle sürekli mücadele halindedirler.

Yeni dünyada herkes bir diğeriyle eşittir. Herkes, her türlü sosyal, ekonomik olanaklardan eşit biçimde yararlanır. Ama öyle de olsa, insanlar arasında statü farkından kaynaklanan bir eşitsizlik vardır. Bu bağlamda, yeni dünyadaki bir kısım insanlar, genel müdür, müdür, müdür yardımcısı, şef gibi unvan ve statülere sahip iken, diğerleri daha alt düzeyde statülere sahiptirler. Bu da bazı çatışmaları beraberinde getirir. Buna göre yeni dünyanın bir kısım insanları, onca özel eğitimden geçmiş olmalarına rağmen, kin duymak, nefret etmek, kıskanmak gibi olumsuz bazı insani duygulardan, bir şey olmak, makam, mevki sahibi olmak hırsından kendilerini yine de kurtaramazlar.

Huxley, kullandığı bu argümanla, sınıfsız bir toplum yaratılamayacağı, insanlar arasındaki eşitliğin kadim Yunandan bu yana, bu bağlamda Aristo’nun da savunduğu gibi sadece bir onur eşitliği olduğu, zeka, yetenek, beceri farklılığından kaynaklanan eşitliksizliklerin ortadan kaldırılamayacağı mesajını verir.

Esasen yeni dünyada insanların, zeki, yetenekli ve entelektüel Alfalar, niteliksiz Epsilonlar, bu ikisinin arasında bir yerlerde bulunan Betalar, Gamalar ve Deltalar olarak sınıflandırılmış olmaları da bu argümanı desteklemek içindir.

Huxley’in kurduğu bu fantastik dünya, aslında pek çok yönüyle olağanüstü bir dünyadır. Bu dünyada yapılanlar, amaca ulaşmak için kullanılan araçlar ve yöntemler gerçekten sıra dışıdır. Günümüzde pek çok devlet, kurum ve kuruluş tarafından başarıyla uygulanan algı yönetimi mesela, insanların koşullandırılmaları mesela, özellikle yazılı ve görsel basın tarafından manipüle edilmeleri mesela, duygusuzlaştırılmaları mesela, Cesur Yeni Dünya’da yaygın biçimde kullanılan ve sonuç alınan tekniklerdir.
Cesur Yeni Dünya’da insanların yöneticiler tarafından denetlenebilmeleri için kurulan mekanizmalar, günümüzde de siyasi iktidarlar tarafından aynı amaçla ve aynı şekilde kullanılmaktadır. Bu bağlamda, Cesur Yeni Dünya’da düşünceyi, sorgulamayı, duyguyu ortadan kaldırmak, insanları makineleştirmek için kullanılan araç ve yöntemler, günümüzde facebook, instagram, twitter gibi sanal ortamlar aracılığıyla ve ustaca yürütülmektedir. İnsanların birbirleriyle yüz yüze, göz göze,  el ele temas kurarak ve birbirlerine dokunarak kurdukları temas, ne yazık ki yerini cep telefonlarına, bu telefonlarla mesaj gönderilmesine bırakmış durumdadır. Pek çoğumuzu esir alan, kendisine bağımlı hale getiren bu yöntemler ve araçlar eliyle insanlar, tıpkı Cesur Yeni Dünya’da olduğu gibi birbirlerine karşı ilgisiz, sevgisiz, duygusuz, duyarsız hale getirilmişlerdir.

Cesur Yeni Dünya’da insanların zihinlerini tatile çıkarmak için kullandıkları uyuşturucuların ‘soma’ların yerini, günümüzde bonzai, extacy ve benzeri uyuşturucular almış durumdadır. Uyuşturucu kullanmayanların büyük bir kısmı ise, içinde bulundukları depresyonu aşmak için, prozac, depreks, fulsac, florak, zedprex, cipram gibi tedavi edici özelliği olmayan, geçici bir rahatlama getiren yapay mutluluk hapları kullanmaktadırlar.

Günümüzde yaygın olarak kullanılan gen teknolojisi ve tüp bebek yapımı ilk kez Cesur Yeni Dünya’da hayal edilmiştir.

Özetle Huxley’in Cesur Yeni Dünyası, günümüz dünyasının öncüsü, habercisi, prototipi ve Batının kendisini ve uygarlığını geliştirmede kullandığı bir yol haritasıdır.
Cesur Yeni Dünya’nın insanları, sahip oldukları o kadar olanağa, teknolojinin sunduğu pek çok nimete rağmen, mutlu ve huzurlu olamamışlar, sonunda bir kısmı ruhen hasta, diğer bir kısmı ise birbirine düşman olmuşlardır. Tıpkı günümüz dünyasında olduğu gibi.

Yazımı Aşina Kitaplar tarafından yayımlanan Dr.Gökhan Sayram’ın ‘Gerçek Masallar’ isimli kitabından ödünç olarak aldığım aşağıdaki pasajla noktalayacağım.
Dr.Sayram, adı geçen kitabında ‘Bilinçaltının Yeni Dünyaya Hazırlanması’ başlığı altında şunları yazıyor:

‘Sovyetler Birliğindeki totaliter idare, 1984 romanındakine benzer teknikler uygularken, Batı dünyası, Huxley’in Cesur Yeni Dünyası yolunda ilerleyecekti. Soğuk savaş yılları, bu iki yöntemin rekabet yılları oldu.

Cesur Yeni Dünya, 1984’deki gibi kaba bir baskı rejimi değildir. Çünkü herkes, daha doğar doğmaz, kendisine biçilen rolü oynamaya programlanmaktadır. Bu dünyada yaşayan insanlar öylesine duyarsızlaşmışlardır ki, zararlı fikirleri sansür etmeye artık gerek kalmamıştır. Bırakınız isteyen, Hyde Park’taki gibi, bir sebze sandığının üzerine çıkıp, istediğini söylesin. Nasıl olsa en ajitatif propaganda bile, onları harekete geçirmeye yetmeyecektir. Onları oyalayacak oyuncakları önlerine konulur.     
Bu cesur yeni dünyada tam istihdam vardır. Savaş yoktur, açlık yoktur. Herkes sağlıklı, herkes yakışıklı, güzel ve alımlıdır. Boş saatlerini spor ve güzellik salonunda geçirirler. Filmlerle, heyecanlı dizilerle oyalanırlar. Magazin dünyasının yapay kişilerinin sözde aşklarıyla sevdalanırlar, göstermelik ayrılmalarıyla üzülürler. Talih oyunlarıyla avunurlar. Şöhret yarışmalarını izler ve bir gün ben de şöhret olabilirim hayaliyle rüyalara dalarlar.

Bu cesur yeni dünyada gündelik hayatınızın boş ve anlamsız olduğunu mu hissediyorsunuz? Bir mutluluk hapı alın, geçer. Cesur Yeni Dünya, günümüzdeki tüketim toplumunun günümüzden 80 yıl önce anlatılan bir tablosu gibidir. İlluminati (aydınlanmışlar) kafasındaki Yeni Dünya Düzeni hakkında ipuçları vermektedir; tabi ki anlayana.

Ben de zaten anlayanlara, anlamak isteyenlere belki bir yararı olur diye yazdım bütün bunları. Olur mu, belki olur…!