Özel kişilerce elde edilen hukuka aykırı deliller, suçla ilgili soruşturma ve kovuşturma yetkisine sahip olmayan kişiler tarafından, hukuk kuralları ihlal edilerek sunulan delillerdir. Örneğin, bir kişinin bir kimsenin evinde arama yapması, telefon görüşmelerini tespit etmesi, ses kayıtları veya bir kişinin evinin içindeki faaliyetlerini ortaya koyan gizli video çekimleri yapması gibi hukuka aykırı delillerdir. Özel kişiler tarafından en çok kullanılan hukuka aykırı delil elde etme yöntemi, kişinin sözlerinin banda kaydedilmesidir.

Yargıtay 1.CD, 16.2.2004 tarihli, 2003/3819 E. ve 2004/299 K. sayılı kararında; şüphelinin ikrarlarını içeren video-kasetin hukuken geçersiz olduğunu, başkaca yan deliller değerlendirilmeksizin yasak yöntemlerle elde edilen delillere dayanılarak hüküm verilmesini hukuka aykırı bulmuş ve hükmün bozulmasına karar vermiştir.

Görüntü kayıtları ve ses kayıtları tek başına delil olarak değerlendirilemez. Başka inandırıcı delillerin ses ve video kayıtlarını desteklemesi gerekir. Ses kayıtlarına hukuki açıdan tam bir güven duyulamayacağı ortadadır.

Alman Federal Mahkemesi, özel şahıslar tarafından gizlice banda alınan sözlerin, bu delilin ceza muhakemesinde kullanılması halinde, insan haklarının yeniden çiğnenmiş sayılacağı gerekçesiyle, muhakemede kullanılamayacağını ifade etmektedir. Ancak, meşru müdafaa gibi, bir durumun varlığı halinde örneğin, çocuk kaçıran bir kişinin telefonla şantaj yapması halinde, bu kişinin konuşması kanunda belirlenen kurallara uyulmadan banda alınmış olsa bile, bu bant kayıtlarının muhakemede delil olarak kullanılması kabul edilir.

Özel kişiler tarafından elde edilen delillerin hukuka uygunluğu konusunda karar verilirken, hukuka aykırılığın ağırlığına bakılır. Çok ağır ihlallerde, özel kişi tarafından getirilen delilin hukuka aykırı olduğu kabul edilir. Örneğin polisin kendisi veya özel bir kişi vasıtasıyla ses bandı kaydı yapması, devlet makamlarının özel hayata özel hayata müdahalesidir. Burada hukuka aykırılık, şüpheli veya sanığın Anayasa tarafından güvence altına alınmış olan haklarından birinin bir devlet organı tarafından yapılan bir işlemle ihlal edilmesidir.

Özel kişinin, çöpe atılan silahı veya uyuşturucu maddeyi ya da evinin bahçesine atılan kanlı bir kazağı bulması halinde bu deliller hukuka uygun delildir. Özel kişilerce elde edilen delillerin muhakemede kullanılıp kullanılmayacağı ile ilgili iki görüş ileri sürülmüştür. Bunlardan birinci görüşe göre; kanunun, hukuka aykırı delillerin kullanılmasıyla ilgili getirdiği sınırlamalar, yalnızca soruşturma ve kovuşturma makamları için bağlayıcı olup, özel kişiler bakımından bağlayıcı değildir.

Özel kişilerin yaptığı hukuka aykırılıklar sonucu elde edilen delillerin geçersiz olması her zaman mümkün değildir. Bununla birlikte, özel kişilerce elde edilen delil, CMK’ da sayılan yasak yöntemler kapsamında, insan hak ve özgürlüklerini esaslı surette ihlal eder nitelikte ise “sanık hakları” teorisine göre, o delil yargılamada değerlendirme dışı kalmalıdır.

Bir görüşe göre, suç ve cezada kanunilik ilkesi doğrultusunda, kanunla yasaklanmayan her şeyin özel kişiler için serbest olacağı ifade edilmiştir. Özel kişilerce elde edilen hukuka aykırı delillerin kullanılması konusundaki ikinci görüşe göre ise, delil yasakları konusundaki düzenlemelerin yalnızca soruşturma ve kovuşturma makamları için düşünülmesi yanlıştır. Çünkü hukuk kuralları herkes için vardır. Ceza hukuku kurallarının yalnızca adli makamlar için olduğunu ve özel kişileri bağlamadığını söylemek çelişkidir.

Devletin yetkili makamları için yasak olan özel kişiler için de yasaktır. Özel kişi delili çalarak elde etmiş ve polise vermiş olsa, o delil hukuka aykırı niteliğini korur. “Bu delili polis zaten bulacaktı” şeklindeki bir savunma hukuka aykırı delili muhakemeye katma çabası olup, hukuku dolanmak olarak nitelendirilmelidir.

Anayasamızın 38/6. maddesindeki kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak değerlendirilemeyeceği, CMK’ nun 217/2. maddesindeki, yüklenen suçun hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği, CMK’ nun 206/2-a maddesindeki kanuna aykırı delilin reddedileceği, CMK’ nun 217/1. maddesindeki hâkimin kararını duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayanarak, vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilmesinden bahsedilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, özel kişiler tarafından hukuka aykırı yoldan elde edilen delilin hükme esas alınmayacağını kabul etmektedir. Anayasa Mahkemesi, 22.6.2001 T.1999/2 E. ve 2001/2 sayılı kararında, iddianamede yer alan delilerden olan telefon konuşmasının kaydedildiği kasetin, Anayanın 22. maddesinde yer alan usulüne uygun hâkim kararı veya yetkili merciin emri olmadan alındığını, bu şekilde haberleşme özgürlüğünün açıkça ihlal edildiği ve CMUK’ nun 254/2. maddesine göre hükme esas alınamayacağı hususuna vurgu yapmıştır.

Yargıtay, sanığın müşteki tarafından eve çağrılarak kendisiyle konuşulduğu, görüntü ve konuşmaların gizlice müştekiye ait cep telefonuna kaydedildiği hırsızlık suçu ile ilgili olayda, dosyaya delil olarak sunulan ses ve görüntü kayıtlarının hukuka uygun olarak elde edilmediğinden hükme esas alınamayacağını ifade etmektedir.[11]

Sonuç olarak, kamu otoritesinin denetimi altında olmayan ve özel kişilerce ceza yargılaması sırasında sunulan deliller şüphe ile karşılanmalı ve hukuka aykırı olup olmadıkları değerlendirilmelidir.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

KAYNAKÇA

Hafızoğulları, Zeki, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Yapılan Değişiklikler Üzerine, AÜHFD, Cilt: 43, Sayı:1-4, 1993.

Kaymaz, Seydi; Uygulamada ve Teoride Ceza Muhakemesinde Hukuka Aykırı Deliller, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997.

Kunter, Nurullah– Yenisey, Feridun; Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 1, Kitap, 12. Bası, Beta Yayınları, İstanbul, 2002.

Malkoç, İsmail-Yüksektepe Mert, Açıklamalar ve Yorumlarla 5271 Sayılı Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu, Malkoç Kitabevi, Ankara, 2005.

Öztürk, Bahri, “CMUK Reformu ve Uygulama” Yeni Türkiye Yargı Reformu Özel Sayısı, Yıl:2, Sayı:10, Temmuz-Ağustos 1996, Ankara, 1996.

R.G.5.1,2002, 2463; AMKD, Cilt:2, Sayı:37, s.922-1552.

Savaş, Vural-Mollamahmutoğlu, Sadık; Türk Ceza Kanununun Yorumu, C. I, Ankara, 1999.

Şen, Ersan; Türk Ceza Yargılaması Hukukunda Hukuka Aykırı Deliller Sorunu, Beta Yayınevi, İstanbul, 1998.

---------------------------------

[1] Şen, Ersan; Türk Ceza Yargılaması Hukukunda Hukuka Aykırı Deliller Sorunu, Beta Yayınevi, İstanbul, 1998, s.164.

[2] Malkoç, İsmail: Yüksektepe Mert, Açıklamalar ve Yorumlarla 5271 Sayılı Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu, Malkoç Kitabevi, Ankara, 2005 s.438.

[3] Kaymaz, Seydi; Uygulamada ve Teoride Ceza Muhakemesinde Hukuka Aykırı Deliller, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, s.276.

[4] Kunter, Nurullah– Yenisey, Feridun; Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 1, Kitap, 12. Bası, Beta Yayınları, İstanbul, 2002, s.889-890.

[5] Şen, “Hukuka Aykırı Deliller Sorunu...”, s.165-181.

[6] Savaş, Vural/Mollamahmutoğlu, Sadık; Türk Ceza Kanununun Yorumu, C. I, Ankara, 1999, s.1219.

[7] Öztürk, Bahri, “CMUK Reformu ve Uygulama” Yeni Türkiye Yargı Reformu Özel Sayısı, Yıl:2, Sayı:10, Temmuz-Ağustos 1996, Ankara, 1996, s.606.

[8] Hafızoğluları, Zeki, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Yapılan Değişiklikler Üzerine, AÜHFD, Cilt: 43, Sayı:1-4, 1993 s.44-45.

[9] Şen, “Hukuka Aykırı Deliller Sorunu...”, s.165.

[10] R.G.5.1,2002, 2463; AMKD, Cilt:2, Sayı:37, s.922-1552.

[11] Y.13.CD, E: 2014/10489, K:2014/25006,Teb:6-2013/212595, KT: 10/09/2014: “….Suç: Hırsızlık, Hüküm: Beraat….2- Sanık GA hakkında hırsızlık suçundan verilen beraat hükmünün yapılan incelemesinde; Sanığın müştekinin evinde temizlikçi, eşi olan diğer sanığın ise şoför olarak çalıştığı, 12.12.2011 tarihinde evden 13.000 TL ve 100 ABD Dolarının çalındığının farkedilmesi üzerine, müşteki tarafından sanık G.'dan şüphelenilerek çekmeceye seri numaraları alınıp 700 TL para bırakıldığı, 16.12.2011 günü sanık evden ayrıldıktan sonra paranın 200 TL'sinin çalındığının anlaşılması üzerine sanığın müşteki tarafından eve çağrılarak kendisiyle konuşulduğu, bu görüntü ve konuşmaların gizlice müştekiye ait cep telefonuna kaydedildiği olayda; öncelikle müştekinin delil olarak sunduğu ve sanığın; eşinin olaya dahli olmadığı, kendisinin de önceki hırsızlığı inkâr etmekle birlikte 16.12.2011 tarihindeki suçu ikrarı içeren ses ve görüntü kaydının hukuka aykırı bir delil olup olmadığının irdelenmesi gerekir.Buna ek olarak müştekinin, 12.12.2011 tarihinde işlenen hırsızlığı şüphelendiği sanıkların işleyip işlemediğini tespit(!) maksadıyla ... seri numaraları alınıp çekmeceye 700 TL bıraktığına, bunun içinden 200 TL'nin eksildiğine, bırakma ve eksilme arasında geçen sürede olayın geçtiği müştekiye ait eve sanık GA'den başka hiçbir kimsenin gelmediğine dair beyan ve iddiası, tanık FBK'nun görgüye dayalı yeminli beyanıyla doğrulanmıştır. 5237 sayılı TCK'nın 132. maddesi ve devamı hükümleri uyarınca, özel hayatın gizliliğini ihlâl ve bu meyanda kişilerin özel hayatına ilişkin ses ve görüntülerin rızaları olmaksızın kayda alınması, ifşa edilmesi suç olarak düzenlenmiştir. 5271 sayılı CMK'nın 135. maddesi ve devamı hükümleri uyarınca, şüpheli ve sanığın telekominikasyon yoluyla yaptığı iletişiminin denetlenmesi belli koşullara bağlanmıştır. Aynı Kanun'un 206 ve 217/2. maddeleri uyarınca, “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” denilmektedir. Bu itibarla; Dosyaya delil olarak sunulan ses ve görüntü kayıtları hukuka uygun olarak elde edilmediğinden hükme esas alınamaz ise de, müşteki SSK'nun iddiası ve annesi tanık FBK'nun yeminli beyanına göre, sanık GA'in müştekinin evinden 16.12.2011 tarihinde çekmeceye konulan 700 TL paranın 200 TL'sini çalmak suretiyle hırsızlık suçunu işlediği sübuta erdiği hâlde, mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi, …BOZULMASINA, 10/09/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi…”