Yine bir duruşma günü..

Dosyamıza çalışmış, hukuki hazırlıklarımızı yapmış, Avukatlık vakarına uygun şekilde giyinmiş bir şekilde duruşma salonuna girdik.

Karşı yan meslektaşım ile duruşma salonunda karşılaşıp merhabalaştık. 

Ancak kendisinin bana hitaben "sen ne yapıyorsun duruşman mı var" diye sorması biraz garip bir soru oldu tabi.

Duruşmamızdan bi haber meslektaşım, ütüsüz pantalon altına giymiş olduğu spor ayakkabıları ile salondaki yerini aldı.

Ve duruşma başladı..

Bizim beyanlarımızın ardından, telefonuna bakan meslektaşıma söz verilince kendisi katibe, katip kendisine, ben kendisine, kendisi hakime garip bakışlar fırlattık.

Bu bakışların ardından meslektaşımın aklına dosyamız geldi ve beyanlarımızı kabul etmediğini söyleyebildi çok sonunda.

SONUÇ: Hakimlerimize sitem ettiğim kadar meslektaşlarıma ve buna müsade eden birlik kuruluşumuza da sitem içindeyim. (İşini yapmak için var gücüyle çalışan hukuk camiası çalışanları tenzih ederim)

Allah aşkına buna müsade etmeyin, benim mesleğim buna layık değil! Kimsenin buna hakkı yok!

Çalışmayan hakim, çalışmayan avukat olursa yargının bu haline şaşırmamak gerek.

Hele bir de hakim karşısında ezik, bilgisiz ve mesleğini vakarıyla temsil edemiyorsan vay haline...

Velhasıl adalet sistemini eleştirirken suçu yasalarda aramak yerine önce herkesin eleştiriye kendinden başlaması gerek.

Avukatlarımız dosyalarına yeterince çalışsa, kendisine ve mesleğine gereken saygıyı göstermiş olsa, hem hakimlerimiz üzerinde ki yük hafifleyecek, hem işini iyi yaptığı için avukatlarımız maddi olarak da rahata kavuşacak, hem vatandaşın işi süratle görüldüğü için manevi huzur da tesis edilecektir.

Kısaca Adaletin kılıcı keskin olacaktır!

Bu yazıyı boş yere yazmıyorum: Hukukçu meslektaşlarıma bir nebze gözlemlerimle yardımcı olabilmek, cesaret verebilmek, doğru Ve yanlışı gösterebilmek, böylece adalet sistemini toplumumuz için hep birlikte daha işler hale getirebilmeyi diliyorum.

Adaletli Günler Dileğiyle...

Av. Uğur ŞİMŞEK