Türk Ceza Kanunu 312. maddesinde “Hükümete darbe” ağır bir suç tipi olarak düzenlenmiştir. Sıradan eylemlerin darbe olarak değerlendirilmesi, belki siyaseten veya günlük konuşma dilinde mümkün sayılabilir. Ancak Ceza Hukuku nazarında bir eylemin darbe suçu sayılabilmesi için, “suçta ve cezada kanunilik” prensibi uyarınca mutlaka TCK m.312’de öngörülen unsurların gerçekleşmesi, bunun da suça konu eylemin hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen somut delillerle kanıtlanması gerekir.

Türk Dil Kurumu’nun “darbe” ile ilgili tanımına baktığımızda; eskiden bu tanımın “bir ülkede zor kullanarak yönetimi devirme işi”, şimdi ise “bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi” olarak yapıldığı görülmektedir.

Ceza Hukuku bu tanımlarla bağlı değildir. “Hükümete karşı suç” başlıklı TCK m.312’ye göre, “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

 

Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur”.

 

Darbe suçunun tanımında, Türk Milleti’ne ait egemenlik unsuru ile bu unsurun kullanıcısı durumunda bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yönetim gücünü temsil eden Hükümetin, elverişli vasıtalarla ve silahlı örgüt tarafından cebir ve şiddet kullanılarak ortadan kaldırılmaya çalışılması, cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis olarak öngörülen ciddi bir suç sayılmıştır. Bu suçun gerçekleşmesi için, “tehdit” veya diğer adı ile “manevi cebir” yeterli değildir. Ancak yerel mahkeme ve Yargıtay kararlarında, TCK m.312’nin net hükmüne ve gerekçesine rağmen tehdidin, yani manevi cebrin darbe suçunun maddi unsuru sayıldığı görülmektedir.

 

Son zamanlarda her eylemi ve hatta konuşmayı darbe olarak, kurum, kurul ve kuruluşları da darbeci veya darbe mağduru olarak nitelendirmek alışkanlık haline geldi. Bizce bu tür nitelendirmeler, siyasi veya mesleki tartışmalarda veya günlük konuşmalarda kullanıldığında da insanları rahatsız etmekte, “demokratik hukuk devleti” ilkesine bağlı toplumun huzurunu, düzenini ve gelişmesini sekteye uğratmaktadır. Sürekli gündemde tutulan “darbe” kavramı, tartışılan konuyu mecraından saptırdığı gibi, demokrasiye yönelik darbe iddialarında ve bu kültürden kurtulmayı da geciktirmektedir. Artık Ülkemiz, sivil demokratik hayata yönelik kalkışmaları gündeminden kaldırmalı, bilime ve çağdaşlığa dayalı üretime geçmelidir. Bunun önemli bir kaynağını, özü ile benimsenen “demokratik hukuk devleti” ilkesinin oluşturduğu muhakkaktır.

 

Devletin; suçu önleyiciliği, hukuka aykırılıklara müdahalesi, suçun niteliğinin ağırlaşmasını engellemeye yönelik tedbirleri olağan karşılanabilir. Ancak bir eylemin Ceza Hukuku nazarında “darbe suçu” olarak nitelendirilebilmesi için, TCK m.312’de tanımlanan suçun oluştuğu, bu suçla ilgili elverişli vasıtaların ve sayısal çoğunluğun bulunduğu, icra hareketlerine başlandığı ve sorunların tespit edildiği net bir şekilde delilleri ile ortaya koyulmalıdır. Aksi halde, hem darbe nitelendirmeleri ciddiyetini kaybeder ve hem de bu suçun baskı aracı olarak kullanıldığı algısı doğar.

 

Sokak olaylarını, protestoları veya konuşmaları, doğrudan darbe suçu ile ilişkilendirmek mümkün değildir. Bu tür bir değerlendirme, hem sübjektif ve hem de “suçta ve cezada kanunilik” prensibine aykırı olur.

 

Darbe suçu, ancak bir suç örgütü vasıtası ile işlenebilir. Ancak bu örgüt, TCK m.220’de tanımlanan klasik suç örgütü olmayıp, “Silahlı örgüt” başlıklı TCK m.314 kapsamında değerlendirilmelidir. TCK m.314’de düzenlenen silahlı örgüt, Terörle Mücadele Kanunu’nun 3. maddesi ile terör suçu sayılmış, 5. maddesi ile cezasının artırılması öngörülmüş ve 7. maddesinde de terör örgütünün tanımı yapılmıştır.

 

TCK m.314/1’de, Devletin güvenliğine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan örgüt silahlı terör örgütü sayılmıştır. Bu sebeple, Hükümete karşı darbe suçunun TCK m.220’de sayılan suç örgütü vasıtasıyla işlenmesi kabul edilmemiş, darbe suçunu işleyene örgütün silahlı terör örgütü sayılacağı ifade edilmiştir.

 

Darbe suçunun tehdit, yani manevi cebirle, silah ve terör örgütü olmaksızın işlenebileceği kabul edilebilir. Hukukun evrensel ilke ve esaslarına aykırı olmamak kaydıyla darbe suçunun alanı genişletilebilir veya bu konuda “Suç için anlaşma” başlıklı TCK m.316’da olduğu gibi alt suçlar oluşturulabilir. Ancak mevcut durumda, “kanunilik” prensibi ile bağlı olduğumuzu, darbe suçunun varlığından bahsedebilmesi için TCK m.312’de öngörülen unsurların gerçekleşmesi gerektiği, aksi halde darbe iddialarının ciddiyetini kaybedeceği, “darbe” kavramının her durumda ileri sürülen bir konuşma biçimine dönüşeceği, bunun da demokratik hukuk toplumunu rahatsız eden bir baskılama yöntemi olarak algılanabileceği, kamu yararı-birey yararı arasında korunması gereken dengenin Ceza Hukukunun fikri alana müdahalesi ile sonuçlanabileceği, hukuk güvenliği hakkının zedelenebileceği, bu durumdan kişi hak ve hürriyetlerinin zarar göreceği hususları dikkate alınmalıdır.

 

Devletin, kendisi ile kişi hak ve hürriyetlerini koruması gerektiği tartışmasızdır. Ancak bu korumada ifrada gidilmemeli, fakat geri de durulmamalıdır. Devletin “önleyici kolluk” adı altında alacağı tedbirler, hukuka aykırılık ve suçların önüne geçilebilmesi kapsamında çalışmaları devam edecektir. Bunun yanında, Ceza Hukukunda suç sayılan eylemler ile faillerin hukuka uygun yol ve yöntemler ile takip edilip adalet önüne çıkarılmasına da kimsenin itirazı olamaz. Hukuk devletinde bu işlerin, düzgün ve kurallarına uygun yapılması gerektiği ise tartışmasızdır.

  (Bu köşe yazısı, sayın Prof. dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)