Sosyal medyanın hayatımızda ve sosyal yapıdaki etkilerinin ne derece yoğun olduğunu herkes bizzat hissetmekte, etrafında bu değişimlere yoğun bir şekilde şahit olmaktadır. Başta eğitim, öğretim, kültür olmak üzere sosyal medya toplumu bütünden etkilemiştir. Bu değişim elbette yargılama faaliyetlerine de ciddi şekilde yansımaktadır. Sosyal medya üzerinden bireyler arası hakareti konu alan davaların yanı sıra, şahısların-kurumları yahut kurumların-şahıs haklarını hedef alan paylaşımları pek çok davanın konusunu oluşturmaktadır.

Özellikle Türkiye’de konjonktürün siyasi gerilimlerin artmasına bağlı olarak toplum üzerindeki tesirleri şahısların özel yaşamına ilişkin olduğunu ifade edebileceğimiz alanlara da artık kolaylıkla erişilmesi ve buradaki paylaşımların işin, görevin, istihdamın konusuna doğrudan tesir ediyormuşçasına değerlendirilmeye başlanmasına yol açmıştır. Sosyal medya paylaşımları sebebiyle işten çıkartmalara çokça rastlanmaktadır. Öyle ki işverenlerin bir kısmı haklı sebebe dayandırdıkları fesih gerekçelerini zaman zaman işçinin sosyal medya paylaşımlarına dayandırabildikleri gibi yine işçi-işveren arasındaki güvenin zedelenmesini gerekçelendirmede de sosyal medya paylaşımları gittikçe artan şekilde yer tutmaya devam etmektedir. Aile hukuku ile ilgili olarak yine sosyal medya üzerinden kurulan etkileşimler boşanma davalarının konusunu teşkil etmekte, özellikle aldatılmaya dönük iddialar dolayısı ile boşanmanın tam kusurlu tarafının tespitinde yine sosyal medya paylaşımları önem arz etmekte ve açıkçası bu durum her geçen gün daha bir doğallıkla karşılanır olmaya başlamıştır.

Böyle bir dönemde Anayasa Mahkemesi’nin memurun sosyal medya paylaşımlarına ilişkin olarak verilmiş disiplin cezasını ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirmesini önemli buluyorum. Ülkenin yüksek yargı teşkilatının gündemine sosyal medya paylaşımlarını ifade özgürlüklerini genişletebilecek bir perspektif arz eden değerlendirmelerle almış olması eminim ifade özgürlüklerine ilişkin kurum değerlendirmelerini çok daha sağlıklı bir zemine oturtulması yolunda mihenk taşı olacaktır.

AYM Karar İncelemesi (02.01.2023 Resmi Gazete – J.H. AYM Bireysel Başvurusu):

Bir ilkokulda öğretmen olarak görev yapmakta olan başvurucu J.H. sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar sebebi ile kurumu tarafından disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Söz konusu durum öncelikle ihbarların değerlendirilmesi suretiyle vuku bulmuştur. Kurumun “15 Temmuz sonrası sosyal medya üzerinden (facebook) hükümet aleyhine ve devlet büyüklerine karşı siyasi içerikli paylaşımlarda bulunduğunu” iddia ettiği bir liste üzerinden kamu görevlileri hakkında inceleme ve disiplin soruşturması yapılması şeklindeki görevlendirme üzerine başvurucunun hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.

Başvurucunun disiplin cezası verilmesinde esas alınan paylaşımında bir gazete haberini doğrudan paylaştığı, paylaşım üzerinden herhangi bir yorum yahut değerlendirmede bulunmadığı görülmektedir. Bunu özellikle vurgulamak gerekiyor; ifade özgürlüğü konusunda ihlale konu olan bu kararda devlet memuru olan başvurucu sadece bir gazete haberini sosyal medya hesaplarından olduğu gibi paylaşmış, herhangi bir yorum ve değerlendirmede bulunmamıştır. Somut olayda bizzat fikir ve düşünce açıklaması şeklinde değerlendirilebilecek, bizzat kişi tarafından üretilmiş içerikler, yorum yahut değerlendirmeler söz konusu değildir. Paylaşımlara ilişkin olarak; kimseye hakaret etmeden, yorum yapmadan, hiçbir kişi veya kurumu hedef almadan paylaşımda bulunduğu şeklindeki savunmasına itibar edilmeyerek “siyasi içerikli paylaşımda bulunduğu” gerekçesiyle 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ‘Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve halleri’ düzenleyen m.125/D-o bendi uyarınca “Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak” gerekçesiyle kademe ilerlemesinin durdurulması şeklinde disiplin cezası verilmiştir. Bilindiği üzere DMK’ya göre bu durumda verilecek kademe ilerlemesinin durdurulması cezası fiilin ağırlık derecesine göre 1-3 yıl durdurulmasına olanak vermektedir.

Başvurucu, hakkındaki disiplin soruşturmasının bir şikayet üzerine başlatıldığını düşündüğünü, hakkındaki şikayetin soruşturma başlatılmasını gerektiren usule göre yapılıp yapılmadığını bilmediğini, facebook sayfasında yapmış olduğu paylaşımların bir mahkeme kararı olmaksızın aleyhine delil olarak kullanılmasının suç olduğunu, kanuna aykırı yolla elde edilen verilerin delil olamayacağını, kurumların herkes tarafından ziyarete açık olmayan hesapların içeriklerini kontrol etme ve beğenmediği içerikleri şikayet etme haklarının bulunmadığını –haklı ve gayet tabii olarak- ifade etmiş, görevi ile ilgili hiçbir ortamda paylaşımlarını dile getirmediğini özellikle vurgulamıştır. 

Sonuç olarak idare mahkemesi, davacının hakkında verilen disiplin cezasına ilişkin olarak açmış olduğu davasının reddine karar vermiş, kararının gerekçesini başvurucunun sosyal medya hesabının kendisinin olmadığını belirtmediği, paylaşımların darbeye karşı verilen mücadeleyi tahkir edici, aşağılayıcı ifadeler içermesi, bir siyasi parti ve mensuplarına yönelik eleştirinin sınırlarının aşıldığına dayandırmış, “Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak” eyleminin verilen disiplin cezasını gerektirdiği kanaatine ulaşmıştır. Bölge idare mahkemesi de benzer gerekçelerle bu husustaki istinaf isteminin reddine karar vermiş ve bu suretle karar kesinleşmiştir. 

Kararda devamla AİHM’nin memura verilecek disiplin cezalarına ilişkin yaklaşımı ortaya konmaktadır. Burada sadece verilecek cezanın kuralla öngörülmüş olmasının yeterli bulunmadığı, somut bir değerlendirmeye muhakkak ihtiyaç olduğu, kamu görevlilerinin cezalandırılan eylemlerinin kamu hizmetlerinin sürekliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini etkilemek veya görev yapılan devlet kurumunun itibarını zedelemek gibi cezayı gerekli kılacak sonuçlara sebep olduğunun açıkça gösterilmesi gerektiği Kula/Türkiye kararına atıfla ortaya konmuştur.

Anayasa Mahkemesi bu başvuruda başvurucunun siyasi bir faaliyette bulunmadığına ve ilk derece ve istinaf mahkemelerinin keyfi kararlarıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında değerlendirmek suretiyle karar vermiştir. Mahkeme sosyal medya paylaşımının “Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak” olarak değerlendirilip memurun kademe ilerlemesinin durdurulmasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğüne müdahale olduğunu kabul etmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik bu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekmektedir. Bu sebeple AYM bu başvuruda söz konusu iletinin paylaşımına odaklanmıştır.

Mahkeme çok yerinde bir tespit ve değerlendirmeyle ifade özgürlüğü hususunda devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu gözardı edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Burada bireyin dahi apolitize olmaya zorlandığı türlü baskılar altında, kamu görevi ifade edenler için ifade özgürlüğü hususunda geniş perspektif sunan bu vurguyu önemli bulduğumuzu belirtmek isteriz. Zira apolitize olmuş bir toplum demokratik ilkelerin ve Cumhuriyetin neşet etmesinin kesinlikle imkânsız olduğu bir toplumdur aynı zamanda. Demokrasi ve cumhuriyet farkların zenginliği üzerinden yükselen bir değer olup, aynılaşmanın bireyi silip süpürdüğü sistemler içerisinde ne demokratik ve siyasi tercihlerin ne de bireysel özgürlüğün yansıması tercihlerin hiçbir anlam ifade etmeyeceği aşikârdır.

Kamu görevlilerin aynı zamanda sosyal yönleri bulunan bireyler olduğu değerlendirmesiyle kamu görevlilerinin her tür düşünce açıklamasının propaganda olarak değerlendirilemeyeceği, siyasi partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını ikna etme çabası olarak kabul edilecek açıklamaların propaganda olarak değerlendirilebileceği tespit edildikten sonra bir kamu görevlisinin açıkladığı düşünceyi yahut başkalarınca açıklanan bir düşünceyi yorumsuz bir şekilde paylaşmasının başkalarını siyasi partiler lehine veya aleyhine ikna etme çabası olarak kabul edilebilmesi için ise açıklamanın siyasi partilerle yahut siyasal meselelerle ilgili olması tek başına yeterli kabul edilemeyeceği ifade edilmiştir. Somut olayda başvurucunun paylaşımlarının sadece “siyasi içeriği” idarenin disiplin cezası vermedeki tek gerekçesidir. Somut olayda kamu görevlisinin düşünce açıklaması olarak değerlendirilen sosyal medya paylaşımlarında; memurun bizzat siyasi kutuplaşmanın parçası haline geldiğine, siyasi kutuplaşmaya neden olduğuna, kamu görevlisinin apolitik görüntüsünü bozduğuna ilişkin idarenin hiçbir tespit yapmadığı, yine paylaşımın kamu hizmetinin gereği gibi yerine getirilmesini ne şekilde etkilediği, cezayı gerekli kılan sonuç ve/veya muhtemel sonuçların neler olduğunun açıkça ortaya konması gerektiği belirtilmektedir. Burada disiplin cezası ile cezalandırılabilmesi için kamu görevlilerinin fiillerinin memuriyetlerini etkilediğinin mutlaka gösterilmesi gerektiğine ilişkin ‘Yasin Agin ve diğerleri’ hakkında atıf yapılan kararlar önem arz etmektedir. Ayrıca kamu görevlisinin cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilerek ve düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilmesi gerekmektedir.

Neticede Anayasa Mahkemesi bu başvuruda kamu görevlisinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahalede idarenin ve mahkemenin kararda sıralanan değerlendirmelerden hiçbirini yapmadığı sonucuna ulaşmıştır. Düşünce açıklamasının, siyasi partiler lehine veya aleyhine propaganda olarak nitelendirmeden evvel propaganda ve düşünce açıklaması arasında kurulması zorunlu doğrudan ilişki kurulmamış, ulaşılan sonuç kanun hükmünün aşar biçimde düşünce açıklamasına dolaylı anlamlar yükleyen sübjektif yorumdan ibaret kalmıştır. İdare ve mahkeme verilen disiplin cezasına ilişkin işlemlerinde Anayasa Mahkemesi’nce kabul edilen standartları uygulamamış, verilen sosyal medya paylaşımları sebebiyle disiplin cezasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamamıştır. Bu sebeple müdahale demokratik toplum düzenin gereklerine aykırı olup, AY m.26 ile güvence altına alınmış ifade özgürlüğünü ihlal etmiştir. Mahkeme sembolik de olsa cüzi bir manevi tazminata da hükmetmiştir.

Av. Levent DENİZ

---

>> AYM'nin 2018/21380 başvuru numaralı kararı