- Avgat bey iygünner, yarınki duruşmaya bizim gelmemize gerek var mı?
+ Hayır, benim gitmem yeterli.
- Peki annemlerin gelmesine gerek var mı?
+ Hayır dedim ya... Hem anneniz davada taraf bile değil.
- Bizim yarın çok işimiz var. Gelmesek kesin olur değil mi?
+ Hanımefendi olur dedim ya. Hiçbirinizin gelmesine gerek yok.
- Dayımlar? Dayımlar da gelmese olur değil mi?
+ Dayın kim senin kardeşim?
- Annemin abisi işte...
+ Vaov. Sen ciddisin dostum?
- Bak, o da gelemeyecek... İşi var.
+ Gelmesin ulan gelmesin! Alayınız gelmeyin! Hiçbirinizi görmeyeceğim salonda! Sakın gelmeyin!
- Tamam. Bak gelmiyoruz ha... Çünkü işimiz var bizim.
+ Gelmeeeee!
 
Yahu bir meslek soru alır da, bu kadar saçma sapan soru niye alır gerçekten bilmiyorum. Deli deliyi, imam ölüyü her yerde bulur derler. En şeker, en orijinal, en enfarktüs geçirtici sorular gelip beni buluyor. Aslında tüm avukatları buluyor ama onlar çoğunu unutuyor, hatta gereksiz ve saçma soruları beyinlerinde tutmuyorlar. Ben unutmuyorum. Şuraya yazıp rahatlıyorum. Ben saçımı başımı yoluyorum, siz okuyup eğleniyorsunuz, geçinip gidiyoruz...
 
- Avukatım selam. Nasılsın?
+ İyiyim Cemşit Bey. Siz nasılsınız?
- Vallahi çok iyiyim. Spora başladım.
+ Bırakmayın. Çok faydalı.
- Sen de başla avukatım. Yaşın daha ne ki... Bak bana... Ben Eğirdir’de komando olar...
+ Cemşit Bey, buyrun, konu neydi?
- Hah konu! Yav senin bizim hanım adına yazacağın dilekçe vardı ya?
+ Evet?
- Onu yazdın mı avukatım?
+ Yazdım. Gelin alın.
- Hah, onu diyecektim. Biz gelmesek de onu sen versen?
+ Eşinizin vekaletnamesi yok. Başkası adına dilekçeyi ben nasıl vereyim?
- Yav olur olur. Sen bir dene.
+ Cemşit Bey zorlamayın, olmaz.
- Yav şimdi bizim işimiz gücümüz çok biliyor musun... Uğraştırma bizi böyle dandiri dundiri işlerle.
+ Dandiri?
 
En olmaz işleri olduran, en yapılmayacak şeyleri yapabilen Superman’ler olarak avukatların bu çilesi nedir kardeşim? Şu diyalogdan haftada iki tanesine maruz kalan, şanslı ve sorunsuz müvekkil sahibi azınlık arasına giriyor.
 
- Avgat abi selamünaleyküm.
+ Aleykümselam.
- Beni tanıdın mı abi?
+ Bir dakika, ses tonundan kimlik tespiti yapan cihazımı bir açayım da...
- Nasıl abi?
+ Nereden tanıyayım kardeşim. Buyur, kimsin?
- Ben 750 sene önce davasına baktığın Şahap’ın dayısının oğlunun kahveden arkadaşıyım.
+ Söğüt gölgesi değil o kahvehane. Çay için!
- Nasıl abi?
+ Şahap’la ilişki durumunuz baya yakınmış, çay için diyorum.
- Eyvallah abi de, Şahap hapiste.
+ Allahım sabır. Buyur kardeşim ne istemiştin?
- Abi bizim bir davamız var da...
+ Haşşöyle yahu... Bana bunlarla gel. Büroya gel görüşelim.
- Yok abi bizim avukatımız var. Ama sana başka bir şey soracağız.
+ Evet?
- Bizim avukatın adı şu. Sence iyi mi?
+ Tanımıyorum kardeşim.
- Abi siz hep birbirinizi tanımıyor musunuz? Sen de hele kötü mü iyi mi?
+ Avukatını yarın büroma getir, bir koklayayım, iyi mi kötü mü söyleyeyim.
- Nasıl abi?
+ Kavun mu ulan bu! Avukat lan avukat! İyi-kötü demem ben.
- Şahap dediydi...
+ Ne dedi?
- Hemen kızıyor dediydi. Kızınca da telefonu suratına kapatı...
 
Sorular bitmeyecek biliyorum... Ülkedeki çıta yükselmedikçe de böyle sürüp gidecek. Uzun zaman sonra eski dostlarla çok kısa süreli bir araya geldik. İnsan önce bir ‘nasılsın’ der... Gören, ‘Saçına ne oldu len’ diyor. Saç mı bıraktınız arkadaş. Şener Şen gibi bembeyaz geziyoruz. ‘Saçında yer yer siyahlıklar var’ diye dalga geçen de oldu. Sizin tuzunuz kuru tabii. Şu adamlardan beş tanesini salayım üzerinize; görelim bakalım kimin nereleri ağarıyor...

ERDEM OKTAR / AVUKADOS


Kaynak: www.avukados.com/single-post/2017/04/25/Kaldi-yine-cevapsiz-sorular