Stj. Av. Şafak Yılmaz, Hukuki Haber okurları için '38 Şahit' isimli sinema filmiyle ilgili bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı;

Yer Fransa’nın Le Havre kasabası. Bir gece yarısı genç bir kadın tecavüze uğradıktan sonra hunharca katledildi. Bir anda işlenmedi bu cinayet, dakikalarca acı içinde feryat etti kadın. Öyle bir ses ki bu, limandaki gemi ve vinçlerin sesleri dahi işitilmedi. Acı bastırdı diğer tüm sesleri. Geceyi adi bir kumaş parçası gibi yırtıp attı. Gece tüm pisliğiyle arkasına bile bakmadan La Havre’nin karanlık sokaklarında kayboldu. Polis yaptığı araştırmada en ufak bir eşkâle bile ulaşamadı. Çünkü ertesi sabah olayı gören bir tek tanık bile yoktu.

Louis Belvaux’un “38 Şahit/ 38 Teomins” (2012) filminden bahsediyorum. Kamerayı bir ayna gibi kullanıyor usta yönetmen. Aynayı başkalarına değil, insanlara çeviriyor Belvaux. Bakmaya en çok korktuğumuz yere: Kendimize! Adına vicdan dediğimiz o kırık aynaya.

(Vicdan! Ne büyülü bir kelime. Tıpkı adalet gibi. İçini dolduramadığımız kavramları yücelterek kendini kandırmak, insanın en büyük yazgısızı/yanılgısı.)
 
Kahramanımız gemilere kılavuzluk yapan bir kaptan. Adı Pierre. Mutlu bir adam/dı. Ta ki o geceye kadar. Her şeyi duydu, her şeyi gördü ve sustu (susamadı).  Telefona sarılıp cinayeti ihbar etmek yerine yatağına gitti. Ertesi gün hiçbir şey yokmuş gibi hayat devam etti.  Neydi peki o sesler? Pierre hayal mi görmüştü?

Hayır, hiçbir şey hayal değildi. Birkaç gün önce “seni sonsuza kadar seveceğim Pierre” diyen nişanlısı filmin sonunda “her şeyi mahvettin” diyerek onu terk edecekti. 

Pierre içindeki şeytana daha fazla tahammül edemedi. Polise giderek her şeyi anlattı. Vicdanı huzur bulsun istiyordu. Ne olacaksa olsun ama içindeki ses sussun. Savcı inanmadı önce, eğer böyle bir olay olmuşsa herkesin duymuş olması gerekti. Diğer komşuları yalanladılar. Herkesin kafasını kuma gömdüğü bir gece de o ispiyonlamıştı herkesi, günahları açık etmişti, gammazlamıştı onları. Evini taşladılar, hakaret ettiler. Katil bulunamamıştı belki ama günah keçisi hazırdı onların gözünde.  

Neye kızıyorlardı ki? Sadece polisi başlarına sardığı için olamazdı elbette. Onların ne kadar da karanlık, kör ve sağır olduklarını ortaya çıkardığı için olabilir miydi? Kimse gerçeği açık edemiyordu kimseye. Hakikat herkese ağır gelmişti. Hakikat hep ağır gelirdi zaten. 

Savcı olay yerinde inceleme yaptırmak için cinayet mahalline geldi. Bir kadın polis olayı canlandıracaktı. 38 
tanığın her birinin evine ayrı ayrı polis görevlendirildi. Bu defa kadının çığlıklarının onlara ulaşıp ulaşılmadığı tespit edilecekti. Kadın polis çığlık attı. Pierre daha yüksek dedi.. Kadın çığlık attı. Çığlıkkk attı… Feryat doldu evlerin, kulakların, vicdanların içine. Taş kesilen yüreklerden gözyaşları damladı bu defa. Artık her şey için çok geçti. 

38 Şahit vicdanımıza ve en insani duygularımıza ayna tutuyor. Her sinemaseverin ve hukukçunun izlemesi gereken bir film olduğu kanaatindeyim. Michael Haneke’nin tabiriyle “Huzursuz seyirler” efendim.