Bugün de sizlerle İsveç’te yaşadığım bir bankacılık anımı paylaşmak istiyorum.

İsveç’te banka personelinin seçimine çok fazla özen gösterilir. Sıradan memurlara verilen sıfatla banka memuruna verilen sıfat farklıdır ve bankalarda çalışanlara verilen sıfatta bir üstünlük görüntüsü vardır, bunu herkes bilir. 1970 yılları başında, nakit para ihtiyacımdan dolayı, bir bankadan borç para almak durumunda kaldım, ben de doktora yaptığım Uppsala kentindeki bir bankaya başvuruda bulundum.

Benden İsveçli bir kefil bulmamı istediler. Ben de, bir Türk arkadaşımla evli olan Monika isimli bir İsveçli bayandan rica ettim. O da isteğimi kırmadı, bankaya gidip evrakları imzaladık ve ihtiyacım olan parayı bankadan aldım. Kredi üç yıl vadeli ve altı aylık dönem ödemeliydi.

Birkaç taksiti ödedikten sonra, Türkiye’ye gelme durumum ortaya çıktı. Ben de, İsveç’e dönmemin gecikebileceği düşüncesiyle borçlu olduğum bankanın Stockholm’daki bir şubesine giderek, ileriye yönelik bir yıllık daha taksitlerimi ödedim.

Türkiye’de altı ay kaldıktan sonra, İsveç’e döndük... Bir gün, kefilim olan Monika beni aradı. Kendisini bankadan aradıklarını, taksit ödemelerinde gecikme olduğu için icraya verildiğini, icra ve avukat masraflarıyla taksit tutarının ödenmesi gerektiğini söylediklerini bana nakletti.

Müthiş üzüldüm, sinirlendim ve başımdan kaynar sular döküldü, epey de panikledim. Olanlara da anlam veremedim. Çünkü bir yıllık taksitlerimi ödemiştim ve dekontları yanımdaydı. Fakat yabancı olmamdan kaynaklanan bir eksiklik yapmış olabilirdim...

Ertesi gün, dekontları yanıma alarak, taksitleri yatırdığım bankanın bir şubesine gittim. Benim haksız olduğumu, İsveç’te “erken borç ödeme” diye bir kuralın olmadığını, ödenen taksitin en son taksitlere mahsup edildiğini söylediler. Söylenenlerden hiçbir şey anlamamıştım. Ben de hemen trene binip Uppsala’ya gitmeye karar verdim.

Uppsala’daki banka yetkilileri de aynı şeyleri söylediler.

Moralim, deyim yerindeyse, tamamen allak bullak oldu. Konuya yaklaşımları, kredi vermekle mal satmak arasında bir fark olmadığı, nasıl satılan mal geri alınmazsa, verilen kredi de erken ödenmezdi. Çünkü bankanın faiz alacağının azalmasını bir tür zarar kabul ediyorlardı. DEVAMI YARIN


Ünal Bolat - Türkiye