Türkiye'de günlerdir tartışılan yeni İç Güvenlik Yasası, toplumun büyük bir kesiminden tepki almaya devam ediyor. Bilhassa 'Makul şüphe' tartışmaları ayyuka çıkmış durumda. Hükümet, bu konuda adeta eleştiri oklarının hedefinde... CHP, iptal için kanunu Anayasa Mahkemesi'ne taşırken polis bazı vatandaşlara işlem bile yaptı. Hatta 'makul şüphe'den operasyon dahi yapıldı. Bu tartışmalar, uzun bir süre daha ülke gündemini meşgul edeceğe benziyor. Uzmanlar ise ikiye ayrılmış durumda. HUKUKİ HABER'in sorularını yanıtlayan Cumhuriyet Savcısı Dr. Cengiz Apaydın ile İç Güvenlik Yasa Tasarısı'ndan, HSYK seçimlerine kadar birçok konu hakkında merak edilenleri konuştuk... 

RÖPORTAJ: MEHMET ALİ
 AY / HUKUKİ HABER

- Güvenlik Yasa Tasarısı kapsamında polisin Savcı yetkileriyle 
donatılması, sizce yerinde bir düzenleme midir?

Dünyada değişen dengeler ve terörün uluslar arası boyutu birlikte değerlendirildiğinde hükümetler için ve devlet için güvenlik ön plana çıkmaktadır. Güvenlik siyaseti belirlenirken önemli olan güvenliği sağlarken toplumun ve bireylerin özgürlük alanlarını kısıtlamaksızın toplumu ve bireyleri özgür kılacak tedbirleri almak gereklidir. Ancak toplumun neyi benimseyip benimsemeyeceği güvenlik için alınan tedbiri toplumun hangi kesimleri tarafından benimsenip benimsenmeyeceği çok önemli bir meseleyi oluşturmaktadır. İnsanlar güvenlikleri bahane edilerek yaşam alanlarına hukuk dışı müdahale yapılmasını benimsemezler. Alınacak tedbirlerin halkın özgürlük alanlarını sınırlamaması şarttır. Otoriter tedbirleri içeren düzenlemelerin halk tarafından benimsenmesi mümkün değildir. CMK’nın 161. Maddesinde Cumhuriyet Savcısı’nın Görev ve Yetkileri belirlenmiş olup, bu görev ve yetkilerin polise devredilmesi insan hakkı ihlallerinin oluşmasına ve hukuk güvenliğinin bozulmasına neden olabileceğinden insanların özgürlüklerin kısıtlanmasına yönelik tedbirlerinin hukuk eğitimi almış Cumhuriyet Savcıları tarafından alınması toplumun tüm kesimleri için faydalıdır. Bu nedenlerle Savcı yetkilerinin polislere devrinin adalete ve kamu düzenin sağlanmasına katkı sağlamayacağını düşünmekteyim.

- Parlamenter sistemde, kuvvetler ayrılığının nedeni ve önemi 
hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kuvvetler ayrılığı parlamenter sistemin temelidir. Tarihsel süreç içerisinde egemenliğin tek bir kişide ya da oligarşik bir yapıda olması toplumlarda huzursuzluk ve kargaşaya sebep olmuştur. İnsanlık  tarihi çağdaş uygarlık seviyesine ulaşırken egemenlik kullanan
güçlerin farklı sosyal yapılarda olması halinde toplumda bir dengenin oluştuğun ve birlikte yaşama kültürünün ancak bu şekilde geliştiği
belirlenmiş olup, gelişmiş ülkelerde kuvvetler ayrılığını esas alan parlameneter sistemler benimsenmiştir.  Kuvvetler ayrılığı, yargı
bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz kurallarındandır. Kuvvetler ayrılığı yasama, yürütme ve yargı
erklerinin birbirinden bağımsız, birinin diğerine üstün olmadığı, özgürlükleri koruyabilmek adına toplumsal güçler arasında denge sağlayan bir sistemdir.

Kuvvetler ayrılığı kuramı,  iktidarın tek bir merkezde toplanmasına tepki olarak ortaya çıkan ve sınırlı iktidarı hedefleyen insan hakları,  demokrasi ve hukuk devleti için  ideal bir yönetim sistemini esas almıştır. Yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlığı korunan yargı, yönetenlere karşı yönetilenlerin güvencesidir. Hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunulması halinde yönetenlerin de herkes gibi yargı tarafından denetlenmesi demokratik hukuk devleti olmanın bir gereğidir.


- Yargı bağımsızlığı Cumhuriyet Savcılarının bağımsızlığını 
gerektirir mi?

Yargı, hukuk devletinin temel koşuludur. Bu nedenle yargı; bağımsız, güvenceli ve tarafsız değil ise hukukun üstünlüğü sağlanamaz. Demokrasinin esenliği ve geleceği de yargının standardına bağlıdır. Çünkü yargının etkin, bağımsız, teminatlı ve tarafsız olmadığı durumlarda yürütmenin eylem ve işlemleri hukuksal denetim dışında kalır. Bağımsız yargı, soruşturma makamlarının yani Cumhuriyet Savcılarının bağımsızlığını da gerektirir. Cumhuriyet Başsavcılığı bünyesindeki savcılar, tıpkı yargıçlar gibi yasama ve yürütme erklerinden veya herhangi bir  iç veya dış güçten (örgüt, cemaat, medya,mafya, istihbarat  organları, uluslar arası finans kurumları) etkilenmemesi, ceza adalet sisteminin sağlıklı, hızlı, başarılı  ve
etkin işleyişinin zorunlu bir koşuludur. Cumhuriyet Savcısının bağımsız ve tarafsız olmadığı bir sistemde mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmasının hiçbir anlamı bulunmamaktadır. Mahkeme ancak önüne dava geldiği zaman bağımsız ve tarafsız ise yargılama yapabilecektir.

- Cumhuriyet Savcısı siyasi mi yoksa adlî bir makam mıdır?

Cumhuriyet Savcısı siyasal bir organ olan Adalet Bakanlığına bağlı ve yürütme organı içerisinde idari ve hiyerarşik bir ilişki çerçevesinde görev yapan bir süje değildir. Cumhuriyet Savcısı siyasi değil, adalete uygun düşüncelerle hareket ederek hukukun gerçekleştirilmesini ve uygulanmasını sağlar. Parlamenter sistemde kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince, bağımsız ve tarafsız yargı ancak soruşturma makamı olan Cumhuriyet Savcısının yargı organı içinde bir adalet organı olması halinde mümkündür. Cumhuriyet Savcısı idarenin(hükümetin) egemenlik iradesini değil, devletin hukuk(adalet)
iradesini temsil etmektedir. Bu nedenle kamu hukuku adına hareket etmektedir. Bir eylemin suç olup olmadığı yönünde soruşturma yapan, eylemin suç olduğunun belirlenmesi durumunda şüpheli hakkında iddianame düzenleyen, atılı suçun unsurlarının oluşmaması halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı veren ve CMK 171’de belirtilen cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde, kamu davası açmakta takdir yetkisi bulunan, soruşturma aşamasındaki tüm adli işlemlerden sorumlu ve karar organı olan Cumhuriyet savcısı adli bir organdır.  Cumhuriyet Savcısı yargılama aşamasında mahkûmiyet mütaalası veya beraat mütalaası vermesi nedeniyle de adlî bir organdır. Mahkemece verilen kararların hukuka aykırılıklar içermesi halinde Cumhuriyet Savcısının kararı temyiz
etmesi de adlî bir organ olduğunun açık bir göstergesidir. Ayrıca Yargıtay denetiminden geçmeksizin kesinleşen mahkeme kararlarına ilişkin de Cumhuriyet Savcısının CMK 309. Maddesi gereğince kanun yararına bozulması için karar veya hükmün Yargıtayca bozulmasını talep
yetkisi de Cumhuriyet Savcısının adlî bir organ olduğunun göstermektedir.
- Polislerin yeni güvenlik yasası kapsamında Cumhuriyet Savcısından emir almadan hareket etmesi hukukî midir?

Soruşturma işlemlerinin Cumhuriyet Savcısı tarafından adli kolluğa yaptırılmasıyla, ceza hukukunun uygulanması, özgürlüklerin sağlanması ve hukuk güvenliğinin korunması amaçlanmaktadır. Ceza hukukunun uygulanması ve özgürlüklerin sağlanarak bireyin ve toplumun gelişmesi açısından gerçekten bilimsel olarak kurulmuş adli kolluk ile mümkündür. Kanun koyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 161/2-3 maddelerinde, bir suçla ilgili kolluğun tek başına harekete geçemeyeceğini ve kolluğun Cumhuriyet Savcılısından bağımsız olarak bir adlî konularda olay mahallindeki acil işler dışında hareket edemeyeceğini belirtmiştir. Cumhuriyet Savcısı, her olayla ilgili, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı, acele hâllerde, sözlü olarak verir. Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir. 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Ek 6. Maddesi gereğince, polis, bir suça ilişkin olarak kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikâyetleri ve görevi sırasında öğrendiği suça ilişkin bilgileri yazılı hale getirir.

Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır. Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına derhâl bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar. Polis, suçun delillerini tespit etmek amacıyla, Cumhuriyet savcısının emriyle olay yerinde gerekli inceleme ve teknik araştırmaları yapar, delilleri tespit eder, muhafaza altına alır ve incelenmek üzere ilgili yerlere gönderir. PVSK’nın Ek 6. maddesiyle polise verilen yetkilerin sadece olay yeri işlemleri ile sınırlı olduğu açıktır. Polisin Cumhuriyet Savcısına haber vermeden şahısları gözaltına alması ve delil toplaması insan hakkı ihlallerine neden olabileceğinden Ceza Hukukunun evrensel ilkeleriyle örtüşmemektedir.

- Özgürlük alanları sınırlanmaksızın güvenlik sağlanabilir mi?

Toplumda yaşayan tüm bireyleri ve devleti korumak için toplumda yaşayan herkesin fedakârlık yapması gerekmektedir. Hem ekonomik olarak
güvenliği sağlamaya yönelik yatırımlar yapılması hem de Ceza Hukuku bilincinin geliştirilmesi hâlinde insanların toplumsal olaylara yönelmelerinde daha akılcı hareket etmeleri sağlanabilir. Polisin bir hukuk devletinde güçsüzleri korumak ve yasaların uygulanmasını sağlamak amacıyla bulunması gereken insanlar olduğu göstericilere anlatılabilse ve polislerce göstericilerin demokratik toplumun gereklerine uygun tepkilerinin anlaşılabileceği bir ortamın sağlanması barış için şarttır. Hiç kimsenin kamu düzenini bozma hakkı yoktur. En kötü düzen düzensizlikten iyidir. Herkesin hukuk devleti içerisinde hak arama özgürlüğünün sağlanması ve pratikte uygulanabilir hale getirilmesi demokratik bir hukuk devleti olmanın gereğidir.

- Yargıdaki iş yükü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gelişen teknoloji ve küreselleşen dünyada değişen ve çeşitlenen suçlar nedeniyle sürekli, suç oranı artmaktadır. Özellikle internet
kullanımının artması ve internet kullanıcılarının ceza hukuku bilincine sahip olmamaları nedeniyle sürekli internette işlenen suçlar artmakta, bu da özellikle Cumhuriyet savcılarının  ve hakimlerin işlerini öngörülemez bir şekilde arttırmaktadır. Bilişim uzmanlarının yargı içerisinde istihdam edilmeyişi ve polisin bu alandaki nitelik ve nicelik olarak yetersizliği nedeniyle suçluları tespit etmek ve yakalamak çok zor olduğundan soruşturmalar ve yargılamalar uzamaktadır. Bu da yargıdaki zaten yoğun olan iş yükünü daha da arttırmaktadır. 

- Yargıdaki iş yükünü azaltmak için önerileriniz nelerdir?

Öncelikle yasa yapılırken uzman akademisyenler ve uygulamadan özellikle Cumhuriyet Savcısı ve hakimlerin görüşlerine başvurulmalıdır. Yapılan düzenlemenin koruduğu hukukî değer ve müeyyidelerin suçların tehlikeliliğine ve ağırlığına orantılı olacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ispata ilişkin temel kuralların gözönünde tutulması şarttır. Cumhuriyet Savcılarına takdir yetkisi verilerek işlenen suçların niteliklerine gerçekleşen zararın boyutlarına göre Cumhuriyet Savcısının hareket etmesi sağlanmalıdır. Yasal düzenlemeler yapılarak; örneğin, hakaret suçunda hakaretin içeriğine, olayın oluş ve işleniş şekline göre Cumhuriyet Savcısının ön ödeme, kamu davası açma, kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya kamu yararı bulunmaması nedeniyle kovuşturmanın yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararların verilmesi
konusunda takdir yetkisi verilmelidir. Teknoloji ve gelişen soruşturma ve yargılama teknikleri kullanılarak yargıda verimlilik sağlanmalıdır. Yargıda birliğin sağlanması için sürekli yasa değiştirmek yönündeki eğilimin sona erdirilmesi ve yargı mensuplarının bilgilerinin yenilenmesi ve güncellenmesi şarttır. Yenilenmeyen bilgiler, hukuk kültürünü geliştiremez. 

- Yargıdaki HSYK seçimleri demokratik midir?

Yargı mensupları arasındaki HSYK seçimleri, yargıda siyasallaşmayı arttırmıştır. Yargı mensuplarının belli gruplarla birlikte hareket ederek siyasî partiymişçesine seçimlere girmeleri eşyanın doğası gereği yargı mensupları arasında seçimi kazanmaya yönelik bir yarış nedeniyle ötekileşmeye ve ayrıştırmaya yol açmıştır. Bu yöntemin ivedilikle sona erdirilmesi gereklidir. Tüm yargı mensuplarının hukuk dışı bağlarını ve ideolojilerini bir tarafa
bırakarak bağımsız ve tarafsız olarak hukukun uygulanmasını sağlamaya çalışmaları gereklidir. Bir yargı  mensubunun bir siyasî parti, cemaat, ideoloji ,dinsel veya mezhepsel  aidiyetlerinin olmaması zorunludur. Adalet adil olduğu kadar, adil gözükmek de zorundadır. Yargı mensuplarının egemenlik savaşlarında tarafsız ve bağımsız kalarak evrensel ceza hukukunun temel ilkelerine uygun hareket etmeleri hukuk devleti olmanın gereğidir. Aksi takdirde yargı mensupları, siyasî hesaplaşmaların bir süjesi haline gelerek adalet dağıtma fonksiyonlarını yitirirler. Demokratik bir hukuk devleti olmak
ancak adil bir adalet sistemi ile mümkündür.

- Akademik çalışmaların uygulanmaya bir faydası var mıdır?

Akademik çalışma yapan ve uygulamanın içinde olan bir Cumhuriyet Savcısı olarak bunun takdirini size bırakıyorum

- Hukuk Fakültelerinin sayısının artması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hukuk fakültelerinin sayısın artması, hukuk eğitiminin kalitesini ve hukuk diplomasının değerini düşürmektedir. Yeterince akademisyen olmadığı için hukuk fakültesi öğrencilerine iyi eğitim verilememektedir. Vakıf üniversiteleri ile devlet üniversiteleri arasında farklılıklar olduğu gibi, vakıf üniversitelerinin birbirleri arasında ve devlet üniversitelerinin  de birbirleri arasında büyük farklılıklar olmasına rağmen diplomalar aynı hukukî değere sahiptir. Bu durum, eğitim kalitesini ve mesleğin önemini  düşürmektedir. Kaldı ki, Amerika’da bile birçok hukuk fakültesi ve hukuk büroları kapatılırken bizim hızla hukuk fakültesi açmamız bilimsel ve rasyonel  değildir. Ülkenin mesleki anlamda bu kadar çok hukukçuya ihtiyacı yoktur. Eğer hukuk bilinci verilmek isteniyorsa bunun liselerde ve fakültelerde ders olarak verilmesiyle sağlanacağı açıktır. Bunu sağlamaya yönelik benim kişisel çalışmalarım ve önerim bulunmaktadır.

- Makûl şüphe ve somut delile dayalı kuvvetli şüphe kavramları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu her iki kavrama sizin yüklediğiniz anlam objektif olmayıp, sübjektiftir. Hayatın olağan akışına uygun olarak suç işlendiği izlenimini veren hâl şüphe halidir. Bu şüpheyi tespit etmek tecrübe gerektiren ve suçtan suça değişen kural düzeyinde olmayan hükümlerle ancak mümkün olabilir. Bunun için, delil toplama tekniklerinin geliştirilmesi, mobese kayıtlarının arttırılması, kişisel verilerin ve iletişim bilgilerinin hukuka uygun bir şekilde toplanabilmesi ve kişisel verilerin ve iletişim bilgilerinin toplanma amacına uygun bir şekilde hukuk eğitimi alan kişilerce değerlendirilerek sonuca
ulaşılması gerekmektedir. Değişen ve gelişen suç tipleri ile mücadele için yeni soruşturma tekniklerinin geliştirilerek, olayın aydınlatılmasına yönelik delillerin tespiti ile şüphe kavramının alanı ve sınırlarının tespiti kolaylaşabilir. Bunun için büyük yatırımlar yaparak altyapının geliştirilmesi gerekmektedir. Cumhuriyet savcılarının emrine adli kolluk verilerek, uzmanlaşma sağlanmak suretiyle, bilimsel  yöntemlere  çalışan Cumhuriyet savcılarının nitelik ve nicelik olarak sayısı arttırılmış kolluk görevlileri  ile birlikte hızla gelişen ve değişen suç ve suçlularla mücadele etmesi
gerekir. Bu sebeplerle, insan haklarını, ceza hukukunun temel ilkelerini, hukuka uygun soruşturma teknik ve taktiklerini, delil toplama ve değerlendirme tekniklerini bilen, kriminilastik bilimini ve ceza yargılaması hukukunun suçlulukla mücadele yöntemlerini, bilişim  ve iletişim sistemlerini bilen, nicelik ve nitelik olarak yeterli sayıda, her türlü teknik araç ve gereçlerle donatılmış,  Cumhuriyet savcıları  ve sadece onların  emri ile soruşturma başlatabilen bir adli kolluk teşkilatı kurulması halinde, delillerin tespit edilmesi ve değerlendirilmesi ile  polisler ve Cumhuriyet savcıları tarafından
mâkul şüphe kavramı anlaşılıp, anlamlı hale gelecektir. Hep aynı işi yapan polisler tarafından çeşitli iz ve emareler hayatın olağan akışı içerisinde akla ve mantığa uygun değerlendirmeler yapılarak teknolojinin de katkısıyla delillerin toplanması halinde şüphe halinin değerlendirilmesi kolaylaşacaktır. Suçlu veya suçsuz ayırımının yapılması kolaylaşacaktır.