İngiliz BBC kanalının yapımcısı ve sunucusu Ray Gosling’in AIDS hastası eski sevgilisini yastıkla boğarak intiharına yardım ettiğini açıklaması yüzyıllardır süregelen bir tartışmayı yeniden alevlendirdi: Cinayet mi, merhamet mi?           

Tartışmanın özünde şu soru yatıyor: Yaşama hakkı her insanın, insan olduğu için sahip olduğu, vazgeçilmez bir haktır. Peki ya ölme hakkı?        

Ölme hakkını savunanlar acı verici ve ölümcül bir hastalıktan muzdarip kişilerin, hayatlarını, haysiyetlerini yitirmeden sonlandırabilme şansına sahip olmaları gerektiği görüşünde. Ancak karşıt görüşü savunanlar, en acı veren hayatın bile yaşanmaya değer olduğunu, kişinin kendisinin bile kendi hayatını sonlandıramaya hakkının olmadığını dile getiriyor.                       

Tartışmanın hukuki boyutu ahlaki boyutundan da büyük. Bunun en önemli sebebi konuyla ilgili yaşanan tartışmalarda aralarında çok küçük farklar olan birçok terimin aynı anda kullanılması.       

KAVRAM KARMAŞASI

Ötenazi ve intihara yardım genellikle birbirlerinin yerine kullanılan terimler olsa da teknik olarak farklı anlamları var. “Ötenazi” ölümcül hastalığın pençesindeki birinin hayatını sonlandırmak anlamına gelirken, “intihara yardım” o kişinin kendi hayatını sonlandırmasına yardım etmek anlamına geliyor. Bir de bitkisel hayattaki ya da bilinci kapalı durumdaki hastaların beslenme borularının çıkarılması ya da solunum mekanizmalarının kapatılması gibi “fiş çekme” durumu söz konusu.  

Bu ince nüansların yanı sıra elbette hem ötenazi hem de intihara yardımın cinayet olduğunu savunanlar da var.   Hukuki açıdan sorun yaratan bir diğer nokta da ülkelerin bu konudaki hukuki yaptırımlarının arasında büyük farklar olması.

Örneğin ülkemizde intihara yardım ve ötenazi örneklerine rastlanmıyor fakat fiş çekme vakaları cinayet olarak görülüyor. Yasada net bir biçimde belirtilmese de fiş çekenin tasarlayarak, taammüden adam öldürmek suçundan yargılanması ve ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması yönünde içtihat kararları var.  

HUKUKİ BİRLİK YOK

Dünyadan örnekler de farklılık gösteriyor. Avustralya, 1995 yılında intihara yardımı suç kapsamından çıkardı ancak yaşanan tartışmalarla iki yıl sonra bu yasa tersine çevrildi. Hollanda ve İsviçre’de intihara yardım etmek hukuken suç olarak görülmüyor. Hatta İsviçre’nin başkenti Zürih’te ötenazi yanlısı bir grubun açtığı Dignitas isimli klinik bu tarz uygulamaların yasak olduğu ülkelerden gelen hastalara kapılarını açıyor.  

Tartışmayı alevlendiren ülke İngiltere’de durum daha da karmaşık. Mahkeme yapılanın “ötenazi” olduğuna karar verirse şüpheli cinayet davasıyla karşı karşıya kalabiliyor. Ülkede, 1961 yılında kabul edilen İntihar Yasası kapsamında “intihara yardım” etmek de suç fakat bu durumda şüpheli cinayetle yargılanmıyor. İntihara yardımın cezası 14 yıla kadar hapis olarak belirlenmiş.  

ABD’de 1990’lı yıllarda “Doktor Ölüm” olarak tanınan ve icat ettiği bir aletle 130 civarında kişinin ölümüne yardım ettiği söylenen Jack Kevorkian’ın hikayesi bu tartışmalarda akla gelen en eski örneklerden bir tanesi. Kevorkian, 16 Mayıs 1993’te kemik ve akciğer kanseri bir hastanın intiharına yardım ettiğinde tutuklanmış ancak Michigan’da görülen mahkemenin yargıcı “kişinin kendi kaderini tayin etmesinden daha temel bir hak göremiyorum” diyerek doktoru serbest bırakmıştı.  

ABD’DE EYALETLER KARAR VERİYOR

Mahkeme, 1997 yılında görülen bir başka davada, ABD Anayasası’nın vatandaşlara doktor destekli intihar hakkı vermediğine hükmetti ancak 2006 yılında, ABD Yüksek Mahkemesi bu davalarda kararın eyaletlerin kendilerine bırakılması gerektiğine karar verdi.   Florida’da bitkisel hayattaki Terri Schiavo isimli kadının, 2005’te beslenme borusunun uzun bir siyasi ve hukuki mücadele sonrasında kocası tarafından çıkarılması bir başka büyük tartışmaya yol açtı. Kadının kocası karısının, hayatta tutulmak istemeyeceğini söylerken, kadının ailesi Terri’nin zihinsel kapasitesinin terapiyle artırılabileceğini savundu.  

İngiltere’de 2008 yılında yaşanan benzer bir olayda, Craig Ewert isimli bir adam, hayatını sonlandırmak amacıyla Zürih’teki Dignitas kliniğine başvurmuştu. Mahkeme, yolculuğu ve ölümü televizyondan yayımlanan Ewert’in eşinin ve arkadaşlarının yargılanmamasına karar vermişti.  

İNGİLTERE’DE İLK OLAY DEĞİL

Benzer şekilde Ocak ayında Kay Gilderdale isimli anne, 17 yıldır yatağa mahkum olarak yaşayan 31 yaşındaki kızı Lynn’in intiharına yardımcı olmuştu. Anne Gilderdale, davadan şartlı tahliye edilmiş, hakim de kadın cinayetten yargılanmasına dikkat çekerek, “Alınan karar sağduyuyu, namusu ve insanlığı temsil ediyor” demişti.  

Popüler kültür de bu tartışmadan uzak kalabilmiş değil. Alejandro Amenabar’ın 2004 tarihli filminde başroldeki Javier Bardem’in canlandırdığı karakterin, denizde yaşadığı bir kaza sonucunda boynundan aşağısı felç olmuştu. Ramon Sampedro isimli bir İspanyol’un gerçek yaşam hikayesinden hareketle çekilen film Sampedro’nun “onuruyla ölebilmek için verdiği” 30 yıllık hukuki mücadeleyi anlatıyordu.

Hürriyet