Tunceli’de, 2009 yılında yürütülen Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) soruşturması kapsamında Gizli Tanık Gömlek adlı bir kişinin ifadesi alındı. Gizli Tanık Gömlek, ifadesinde, Ahmet Balta ve Ahmet Gökşen Demir’in örgüt üyesi olduğunu iddia etti.

Gözaltına alınan iki kişi ise iddiaları reddetti. Serbest bırakılmalarına rağmen, 14 kişiyle birlikte haklarında “PKK üyeliği” suçlamasıyla Malatya Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. 'Gizli Tanık Gömlek', 16 Eylül 2009’da Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi’nde alınan ifadesinde ilk iddialarını tekrar etti. Ne var ki bir yıl sonra E.B. adlı bir kişi, yargılamanın görüldüğü Malatya Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurdu. Gizli Tanık Gömlek’in kendisi olduğunu ileri süren E.B., polisin baskısıyla gizli tanık olduğunu ileri sürdü ve ifadelerini geri çekti. Sanıklar, bu kişinin huzurda dinlenmesini istedi. Fakat mahkeme, Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği, “Baskı altında verdim” dediği ifadeyi esas kabul etti. Bu nedenle sanıkları “yasadışı örgüt üyeliği” suçlamasıyla altı yıl üç ay hapse mahkum etti. Yargıtay 2011’de kararı onadı. Balta ve Demir de avukatları Yıldız İmrek aracılığıyla AİHM’e başvurarak, AİHS’nin altıncı maddesinde düzenlenen, “adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini” savundu. 

‘GİZLİ TANIK ESAS DELİL SAYILAMAZ'

AİHM kararında daha önce Bingöl’de dinlenen gizli tanığın objektif gerekçelere dayalı bir korku yaşayıp yaşamadığının belirlenmediği, gizli tanığın bir tehditten bahsetmediği, genel biçimde bir korkusu ya da misilleme endişesi dile getirmediği vurgulandı. Ayrıca gizli tanığın Malatya’da sanıklar huzurunda dinlenmemesine ilişkin sebeplerin de belirtilmediği anlatıldı. İki kişinin gizli tanık anlatımlarıyla mahkum edildiği, diğer delillerin bazı gösterilere katılmak ve DTP binasına gidip gelmek şeklinde olduğu, bunların da ispatlayıcı nitelikte bulunmadığı vurgulandı. Kararda, “Mahkemenin diğer delillere dayanmasına rağmen, bu delillerin ispat gücünün düşük olması sebebiyle, gizli tanığın ifadesinin örgüte mensup oldukları gerekçesiyle başvuranların suçlu bulunmasında belirleyici bir rol oynadığı inkâr edilememektedir” denildi.

Gizli tanığın sanıklar huzurunda dinlenmemesine ilişkin de şöyle denildi:

“Davanın esasına bakan hâkimlerin, tanığın sorgulanması sırasında davranışlarını gözlemlemelerini ve dolayısıyla tanığın inandırıcılığı konusunda kendi fikirlerini oluşturmalarını engellemiştir. Mahkemenin gizli tanığın ifadesinin güvenilirliğinin sağlanması konusunda özen gösterdiği kanaatine varılamayacaktır. Gizli tanık olduğunu ileri süren bir kimsenin duruşmada hazır bulunmasının ve bir yazı göndermesinin ardından bile mahkeme, gerçekten gizli tanığın olup olmadığını ve tanığın dinlenme kararını gönüllü olarak verip vermediğini teyit etmeye çalışmamıştır. Oysa gizli tanık olduğunu ileri süren kişi tarafından gönderilen yazı, söz konusu kişinin ifadesinin güvenilirliği hakkında şüphe oluşturabilecek nitelikteydi.”

Tanığın sorulara verdiği tepkileri gözlemleme imkanının bulunmadığı, başka bir salonda oturtularak sesli ve görüntülü yolla dinlenmesine imkan tanınmadığı belirtilerek, “Mahkeme bu yöntemi uygulamamış ve herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.

Savunma makamı çapraz sorgu aracılığıyla tanığın samimiliğine ve güvenilirliğine itiraz edecek bir durumda olmamıştır. Yargılamanın adilliğini bir bütün olarak değerlendirerek, mahkeme, başvuranların savunma haklarına, adil bir yargılamanın gereklilikleriyle bağdaşmayan bir sınırlama getirildiği kanısına varmaktadır” denildi. Bu nedenle mahkeme, her bir başvurucuya manevi zarar nedeniyle 2 biner Euro ödenmesine karar verdi. 




Haber: İSMAİL SAYMAZ - Radikal