Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kuruluna hitap etti. Yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, bulunduğu coğrafya içinde halkı Müslüman olan ama laikliği benimsemiş yegane ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Fransa'dan uyarladığımız Laiklik, Türkiye'de on yıllar boyunca tartışılmış, yanlış uygulamalar nedeniyle özgürlükler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmış, adeta demokratikleşme karşısında bir duvar olacak şekilde yorumlanmıştır. Uzun bir sürecin ardından Türkiye, özellikle de bizim iktidarımız döneminde, tüm bu tartışmaları geride bırakarak, İslam-laiklik-demokrasi gibi kavramların pekala bir arada varlığını sürdürebileceğini somut uygulamalarla tüm dünyaya ispat etmiştir'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bu noktada, içinde bulunduğu coğrafya için son derece anlamlı bir model haline gelirken, laikliğin Avrupa'da yeniden tartışılıyor ve özgürlükleri kısıtlamanın bir aracı haline dönüştürülüyor olmasının ironik olduğunu ifade eti.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

Tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir yerde, inançlara, kültürlere, kimliklere yönelik baskı ve sindirme sonuç getirmemiştir. Dini hoşgörüsüzlük, artık yerini bütünüyle tartışmasız bir hoşgörüye bırakmak zorundadır. Dini hassasiyetleri, özgürlükleri, gerilim ve çatışma noktalarını, önyargı ve ön kabulleri, siyasi bir rant aracı olarak görmek son derece tehlikelidir.

"Yeni Iraklar istemiyouz"

''Orta Doğu'da demokrasinin hakim olamayacağı'' yönündeki zihniyetin yıkıldığını belirten Başbakan Erdoğan, kültürel ayrışmayı, özellikle de medeniyetler çatışmasını savunan tezlerin çöktüğünü ifade etti.

Erdoğan, ''Biz, Ortadoğu ve Afrika'da, yeni Afganistanlar, yeni Iraklar görmek, bunları yaşamak istemiyoruz. Afganistan, Irak, Filistin'de yaşananlar, bölge insanının ruhunda olduğu kadar, insanlık vicdanında da derin yaralar açmıştır. Zedelenen adalet duygusu, kutuplaşmaya zemin hazırlamıştır." dedi.

Benzer şekilde, Bahreyn'deki gelişmeleri de yakından izlediklerini anlatan Başbakan Erdoğan, gerginliğin azaltılması için bölgedeki tüm taraflarla yoğun bir temas trafiği yürüttüklerini ifade etti. Erdoğan, bölgenin istikrarı açısından büyük öneme sahip Suriye, Yemen ve Ürdün'de yoğunluk kazanan halk hareketlerinin de bir an evvel itidal ve sağduyuyla sonuçlanması için gerekli girişimlerde bulduklarını söyledi.

''Türkiye'nin AB'ye, AB'nin de Türkiye'ye ihtiyacı var"

Başbakan Erdoğan, böyle bir Türkiye'nin, yapay bahanelerle, popülist gerekçelerle engellenmesi ve müzakere sürecinde önüne yeni engellerin çıkarılmasının anlaşılabilir olmadığını dile getirdi. Erdoğan, şöyle konuştu:

''Türkiye güçlü bir ülkedir. Türkiye, her meselede çözüm isteğini ve iradesini güçlü şekilde ortaya koymuş bir ülkedir. Bugün çok daha net olarak tekrar söylemek durumundayım ki Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne, Avrupa Birliği'nin de Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Türkiye'yi farklı şekilde değerlendiren, kendi ikbal ve iktidar hırsı için Türkiye'nin üyeliğini tartışma konusu yapanlar, Türkiye'ye değil, kendi ülkelerine, Avrupa değerlerine ve kendi halklarına haksızlık ederler. Esasen, tek başına Türkiye'nin Avrupa Komisyonu'na katkıları ve içinde yer aldığı Gümrük Birliği bile Avrupa için önemini tartışmaya mahal bırakmayacak derecede ispat etmiştir. Bu bakımdan, biz Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine, hakkaniyet ve vicdan ölçüsüyle bakılmasını bekliyor, verilen sözlerin tutulmasını istiyoruz.''

Hapisteki gazeteciler

Şu anda Türkiye'de, tutuklu ve hükümlü olarak 26 gazetecinin hapiste olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, bu gazetecilerden hiç birinin, gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklu olmadığını ifade etti. Erdoğan, son dönemde yaşanan gelişmelere ilişkin haberleri, Avrupa'nın ve Avrupa kurumlarının, belli odaklardan, belli çevrelerden değil, daha objektif kaynaklardan edinmesini ve değerlendirmelerini de ona göre yapmasını temenni etti.
Başbakan Erdoğan, ''Az önce Genel Sekreter Jagland ile bu konuyu görüştük ve kendilerinden şunu rica ettim; yardımcınızı ya da yardımcılarınızı, elemanlarla ülkemize gönderin. Yerinde gelip bazı incelemeleri kaynağında yapsınlar. Oradan tespit etsinler. Bu, kaynağında yapacakları araştırmalarla bunun böyle olmadığını göreceklerdir. Bunların suç örgütleriyle nasıl ilinti halinde olduklarını göreceklerdir. Dolayısıyla bunu gördükleri zaman öyle zannediyorum ki size gelecek olan bilgiler çok daha farklı olacaktır'' dedi.

Bölgedeki köklü değişimlerin Avrupa kıtasına büyük sorumluluklar yüklediğini vurgulayan Erdoğan, demokratik değişimin, demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün tarafında olmanın önemine değinerek, çatışmanın, baskının, şiddetin, zulmün tarafında değil; hakkın, adaletin, uzlaşmanın, yanında olunması gerektiğini dile getirdi. Erdoğan, başta Avrupa Konseyi ve üye ülkeleri olmak üzere tüm uluslararası camianın bu ilkeler etrafında kenetleneceğine inandığını söyledi.

 

Erdoğan, sorulara cevap veriyor

Bir parlamenterin sorusu: Akdeniz'de gördüğümüz ihtilaf ve Filistin konusunda türkiye’nin oynaması gereken rol nedir?

- Her şeyden önce Akdeniz havzasında önemli bir tarihe kültüre, birliğe sahip ülkeler bulunuyor. Burada dayanışma içersinde olacağımız ülkeler birinci derecede Avrupa Konseyi üyesi ülkeler, ikinci derecede, konsey üyesi olmayıp değişik uluslararası konsey üyeleri olan ülkeler olacak.

- Son olarak K. Afrika ve Ortadoğu’daki sorunların çözülmesinde, bu ülkelerin sıkıntıları aşmak için aktif rol almaları lazım. Bu son yıllarda yapılamadı. Libya’da BM kararlarıyla atılan adımlar, bu bölgedeki ülkelerin birinci derecede rol oynamasını sağlayarak güçlendirdi. Bizim teklifimiz şu oldu. NATO, burada rol almalı, yanına, Arap Birliği, Afrika Birliği’ni almalıyız, İslam örgütünü almalıyız, hatta Körfez işbirliği örgütünü almalıyız. Ve burayı Irak veya Afganistan gibi bir çözüme taşımamalıyız.

- Şu an Libya için görev üstlendik ve görev bilinciyle sürdürüyoruz. NATO’nun verdiği görev kapsamında insani yardımı sürdürüyoruz. Kasım ayında görevi devralacağız. Tüm Akdeniz ülkeleri olarak geleceği barış için tesis edelim diye düşünüyorum. Sonrası ekonomimizdir. Görevimiz bellidir. Filistin için de aynı şeyler geçerli. Aynı şekilde bölgedeki ülkelerin rol alması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin buralarda bir çıkarı yok. Bundan sonra da rol almaya devam ececeğiz.

Bir başka parlamenterin sorusu: AB değerlerini savunmanızı büyük takdirle karşılıyoruz. Türk devletinin son 20-30 yıl içinde karanlık sayfalarını araştırmanızı takdir ediyoruz. İfade özgürlüğünden bahsettiniz, ancak yargıdaki bazı konular ifade özgürlüğünü kısıtlamakta kullanılmıyor mu? Orhan Pamuk örneğinde?


- Ben değerli dostuma şunu söylemek isterim. Yargıya bir suç duyurusunda bulunduğu zaman yargı araştırmış ve iş olumlu bir şekilde sonuçlanmıştır. Diğerlerinde ise, belirttiğim gibi yazılarından dolayı değil, çeşitli suç örgütleri ve darbecilerle olan ilişkileri nedeniyle bir yargı süreci söz konusudur. Yargı tarafından değerlendirildiği için, yürütme söz konusudur. Gereği yapılmış, tutukluluk sürecinde ise daha yeni belgelerin ortaya çıktığını yargının yaptığı açıklamalardan duyuyoruz. Temenni ederim ki, böyle şeyler çıkmasın. Ancak şunu söylemeliyim ki, uzun süreli tutukluluk konusunda rahatsızlığımız var, en kısa zamanda çözümlenmesini istiyoruz.

Soru: Bir kadın teşkilatına değindiniz, ancak heyetinizde hiç kadın yok. Basın özgürlüğünün önemini vurguladınız. “İmamın Ordusu” sansüre uğradı. Ahmet Şık tutuklandı. Sebebi nedir? Kitabın yayınlanmasından önce yapılan sansür ve tutuklama neden?

- Alkışlayanlara çok teşekkür ediyorum. Çünkü bizi alkışlıyorlar. Ben sadece şahsım ve iki bayan arkadaşımla geldim. Bayan milletvekili arkadaşlarım konsey üyesi olarak buradalar. Önyargılardan arındırılmış bir yaklaşım önemli.

- Bu basılmamış kitapla ilgili, işte az önce söylediğim gibi, tutuklanan medya mensuplarının belge ve bilgiler ve ardından neyin geldiğini gösteriyor ki, bir ülkedeki hazırlığın üzerine gidiyor. Bu hazırlığın üzerine gidildiğinde ortaya çıkıyor. Bomba yapmak suçtur, ama bombanın hazırlanmasında kullanılan malzemeleri yapmak da suçtur. Bunun ihbarı gelmişse, güvenlik güçleri gidip bunları toplamaz mı? Bunlar da suç. Daha önceki bilgilerin içinde bunlar varsa, yargı bununla ilgili kararını vermiştir ve bu adreste böyle bir hazırlık vardır diye bilgileri gelmiştir. Daha sonra bu bilgiler internette yayımlanmış ve herkes içinde ne olduğunu görmüştür.

- Bu yürütmenin yapmış olduğu bir eylem değil, yargının almış olduğu bir karardır. Bağımsız yargıyı her yerde savunuyorsunuz. Ama Türkiye’ye gelince yürütmeye bağımlı bir yargı istiyorsunuz.
 

'Size soracak değiliz'

Soru: Demokratik süreçlerden söz ettiniz, ancak neden yüzde 10’luk seçim barajını indirmediniz?

- Ben de size çok teşekkür ediyorum. Savunma tezime katılmak zorunda değilsiniz, saygı duyuyorum. Ama şunu söylemem lazım. Hapse girmiş bir liderim. Dört ay hapis yattım. Ondan sonra parti kurdum ve sekiz yıldır iktidardayız. Bunun en güzel değerlendirmesini halkım yapıyor. Bunu böyle yaptığına göre, burada bir incelik var.

- Yüzde 10’u halk koymadı, bizde yüzde 10’la geldik. Partimizi kurduk, 16 ayda iktidar olduk. Yani bu bir gerçeği gösteriyor. Nasıl kurulduktan 16 ay sonra iktidar olduk? Sağ, sol kanatta kalmadık, merkezde yer aldık. Kürt’üyle, Abaza’sıyla, Roman’ıyla, Türkiye’de herkesi kucakladık.

- Ama Fransa’da Romanların sınır dışı edildiğini duyuyorum. Bu doğru mu? İnanç özgürlüğüne saygı gösterilmediğini duyuyorum. Bu inanç özgürlüğü mü? İlk önce kendilerini yargılasınlar, sonra bize baksınlar.

- Yüzde 10 barajını indirmek demokrasiyle ilintili değildir. Avrupa’da yüzde 7-8 de var. Bizden önce tek başına iktidarların olduğu dönemde Türkiye’nin çıtası yükselmiş, koalisyonların olduğu dönemde ise çıta düşmüştür.

- Türkiye’yi yargılama içinde olanlar kendilerine baksınlar. Seçim barajı demokrasiyle ilgili değil. Barajı gerekirse biz düşürürüz, halkımız isterse düşürürüz, isterse olduğu gibi tutarız. Size soracak değiliz.

- Biz, ülkemizde yeni sorunlar yaşatmak istemiyoruz. Ama baraj konusunda size soracak değiliz, halkımızla tartışırız. 74 milyonluk Türkiye kararı verir. Şu an geldiğimiz konuma kolay gelmedik. Yeni bedeller ödemek istemiyoruz. Seçimse en geniş anlamda seçim var. İsteyen partisini kuruyor, isteyen seçime giriyor. Etnik, bölgesel parti değiliz. Ülkemizin tüm insanlarına hitap ediyoruz.


AA