Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Karlı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kıbrıs tazminatı kararına ilişkin, "AİHM, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin 10 sene sonra gelen tazminat talebinin makul olmadığına, 10 sene hiçbir girişimde bulunulmazken 2010'da harekete geçmenin bir hakkın suiistimali olduğuna karar vermeliydi" dedi.

 AİHM'in kararını değerlendiren Karlı, başvurunun geçmişinin 1994'e uzandığını, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, Türkiye aleyhine 1974'te oluştuğunu iddia ettiği insan hakları ihlallerine ilişkin 1994'te AHİM'e başvurduğunu hatırlattı.

Buna ilişkin kararın 2001'de çıktığını anımsatan Karlı, kararda AİHM'in, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki (AİHS) yaşam hakkı, suimuamele ve işkence yasağı, kişi güvenliği ve özgürlüğü ile mülkiyet hakkı gibi birçok konuda ihlalde bulunduğuna hükmettiğini anlattı.

AİHM'in tüm bu konulardaki ihlallerin "sürekli ihlal" kategorisinde olduğuna, yani ihlallerin devam ettiğine karar verdiğini belirten Karlı, tazminat konusunda ise herhangi bir hükme varılmadığını, bu konunun karara bağlanma noktasında olmadığını, ertelendiğini söyledi.

 Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, AİHM'nin 2001'deki kararının ardından uzunca süre tazminat için hiçbir girişimde bulunmadığını vurgulayan Karlı, şunları söyledi:

 "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, çıkan ihlal kararını siyaseten kullandı ama bir tazminat talebi olmadı, 11 Mart 2010'da AİHM'e başvurarak 2001 kararına ilişkin tazminatın tespitini istedi. Ana karardan yaklaşık 10 sene sonra bu talepte bulundular. İşte dün çıkan karar, bu başvurunun sonucudur. Mülkiyet hakkı ihlallerine dair ayrı bir süreç devam ettiğinden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi başvurusunda mülkiyete dair bir tazminat talebi yoktu. Bu konuda AİHM'den bir tespitte bulunmasını talep ettiler, tazminat değil."

 Karlı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, 1963-64 ve 1974'te kaybolan bin 500'e yakın kişi ve Karpaz yarımadasında yaşamını sürdürenler için yaşam hakkı, işkence ve suimuamele yasağı, kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkının ihlallerine ilişkin tazminat talebinde bulunduğunu aktaran Karlı, "AİHM dünkü kararıyla bu talepleri haklı bularak tazminata hükmetti. Toplam 90 milyon avroluk bir tazminat belirlendi. AİHM tarihinin en yüksek miktardaki tazminat kararlarından biridir" diye konuştu.

>> CHP’li Türmen: Karar Türkiye’yi bağlar

"DEVLETLERARASI BAŞVURUDA İLK KEZ TAZMİNAT"
 Karara ilişkin eleştirilerde bulunan Karlı, şöyle devam etti:

 "AİHM, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin 10 sene sonra gelen tazminat talebinin makul olmadığına, 10 sene hiçbir girişimde bulunulmazken 2010'da harekete geçmenin bir hakkın suiistimali olduğuna karar vermeliydi, vermedi. Her ne kadar milletlerarası hukukta tazminat talebi için spesifik bir hak düşürücü süre olmasa da Uluslararası Adalet Divanının da kabul ettiği üzere bu talepler 'makul bir süre' içinde yapılmalıdır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, 10 sene hiçbir şey yapmamışken, akabinde gelen talebinin makul sürede yapıldığı kabul edilemez. Talebin bu yapılış süreci, bu genel ilkenin yanı sıra AİHM'nin iç işleyişini düzenleyen kuralların 60. maddesinde belirtilen teknik süre şartlarına da aykırıdır.

 AİHM'nin devletlerarası bir başvuruda AİHS'nin 41. maddesinde ifadesini bulan 'adil tazminat' mekanizmasına hükmetmesi Sözleşme'nin genel yapısına aykırılık teşkil etmektedir. Gerçekten de AİHM ilk defa bir devletlerarası başvuruda bu tarz bir tazminata hükmetmiştir."

>> Davutoğlu: O parayı ödemeyeceğiz

"KARAR, BİREYSEL BAŞVURULARIN DEVLETLER ÜZERİNDEN YAPILMASINA YOL AÇAR"
 Benzer bir davayı 1978'de İrlanda'nın İngiltere'ye açtığını ancak onda da AİHM'in, İrlanda'nın bu yönde bir talebi olmadığını belirterek tazminata hükmetmediğini bildiren Karlı, 2000'de Danimarka'nın Türkiye'ye bir vatandaşına yapılan işkenceden ötürü açtığı davada, maddi ödeme yapılsa da bunun AİHM kararıyla değil taraf devletlerin ulaştıkları dostane çözümle olduğunu söyledi.

 AİHM kararına imza atan birçok yargıcın da "güçlü ifadelerle altını çizdikleri üzere" devletlerarası bir başvuruda parasal tazminata hükmedilmesinin bir ilk olduğunu belirten Karlı, "Sözleşme'nin genel yapısının böyle bir uygulamayı desteklemediği, böyle bir uygulamanın normalde kabul edilebilir bulunmayacak bireysel başvuruların devletler üzerinden yapılmasına yol açacağı söylenebilir" dedi.

"DEVLETLERE KARŞI CEZAİ NİTELİKTE BİR TAZMİNAT GENEL ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI"
 Uygulamanın dava açmak için gerekli olan hukuki çıkarın var olup olmadığı açısından da sorgulanabileceğini dile getiren Karlı, şu değerlendirmede bulundu:

 "Türk Yargıç Sayın Işıl Karakaş'ın yanı sıra Büyük Daire Başkanı Andoralı Yargıç Josep Casadevall de karara koyduğu kısmi muhalefet şerhinde bu konunun altını çizmiştir. Son olarak tazminat miktarının belirlenmesinde de gerekli özenin gösterilmediği belirtilmelidir. Karara katılan, bununla beraber, kararı desteklemek için ayrı bir görüş de kaleme alan Portekizli ve Karadağlı yargıçlar açık bir şekilde belirlenen miktarın 'cezai tazminat' niteliğinde olduğundan bahsetmektedirler. Devletlere karşı cezai nitelikte bir tazminat genel uluslararası hukuka aykırıdır."

 Karlı, AİHM'in her ne kadar mülkiyet hakkına dair bir tazminat hükmünde bulunmasa da bu konuda kullandığı ifadelerin de Türkiye açısından sorunlu olduğunu belirterek, "Mahkeme üstü kapalı olarak 2010 tarihli Demopulos kararının uygulanmasına dair açıklamalarda bulunmuştur. Kararların uygulanmasını denetlemek öncelikli olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin işidir. Dolayısıyla AİHM'nin bu ifadeleri başka bir organın alanına tecavüz olmuştur" dedi.

 Kararın, yeni sürece katkı sağlamayacağını vurgulayan Karlı, "Aynı şekilde AİHM, 1981'de kurulan, 2007'den bu yana faaliyetlerine hız katan, 870'e yakın noktada kazı yaparak, 370'e yakın kayıp Kıbrıslı Rum ile 125 kayıp Kıbrıslı Türk'ün cesetlerine ulaşan BM Kayıp Şahıslar Komitesinin çalışmalarına gerekli önemi vermemiş ve bu çalışmaları zarara uğratabilecek bir karar almıştır" diye konuştu.

>> Kıbrıs sorununa AİHM damgası

"AİHS'İN 46. MADDESİNE GÖRE KARAR BAĞLAYICI NİTELİKTEDİR"
 Kararın AİHS'in 46. maddesine bağlayıcı nitelikte olduğunu belirten Karlı, karara uyulup uyulmadığını Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin denetleyeceğini söyledi.

 Karlı, şunları kaydetti:

 "Eğer süreç sonunda Türkiye'nin karara uymadığı tespiti yapılırsa Bakanlar Komitesi önce Türkiye'nin oy hakkını askıya alabilir akabinde üyelikten çıkarılmasına dahi karar verebilir. Böyle bir yaptırım şimdiye kadar hiçbir devlete uygulanmamıştır. Bu noktada Loizidu kararını hatırlamakta fayda vardır. Lozidou davasında ilk karar 1996'da tazminat kararı da 1998'de çıkmıştı. O davada da uzunca süre kararı tanımadığımızı uygulamayacağımızı belirttik. Lakin gelen baskılar sonucunda 2003'te Loizidou kararının tazminatını ödemek zorunda kaldık. Lakin bu davadaki rakamın Loizidu kararındaki rakama göre kat be kat daha fazla olduğunu belirtmek gerek. AİHM'nin kararı zaman geçirilmeden Kıbrıs sorununa kapsamlı ve tüm hak iddialarını içeren bir çözüm bulunmasının bir alternatif değil bir zorunluluk olduğunu bizlere bir kez daha göstermektedir."