Muhammed HARRUB *

ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a silahlar konusunda ültimatom verdiği haberi artık etkisini yitirdi.

Bunun sebebi, sadece Beyaz Saray’ın haberi yalanlamakta gecikmemesi değil. Beyaz Saray sözcülerinden Bill Burton haberin ardından, "Bunları nereden çıkarıyorlar?" diye sormuştu. Ancak haberin etkisinin yitirmesinin bir diğer sebebi de Türkiye'nin ulusal saygınlık ruhuyla verdiği net yanıttır. Türkiye'nin yanıtını, Türk diplomasisinin lideri Ahmet Davutoğlu açıkladı. Davutoğlu, meydan okumayı andıran bir şekilde "Dünyada hiçbir devletin Türkiye Başbakanı'na karşı böyle bir pozisyon ifade etmesi mümkün değil" dedi.

Görüntü açık. Zira ne Ankara bu uluslararası şartlarda ABD ile çekişme eğiliminde, ne de Washington AKP hükümetiyle işleri kaynama noktasına götürmek istiyor. Çünkü Erdoğan bir yıl zarfında, siyasi geleceğini belirleyecek iki 'iç savaşa' girecek. Erdoğan'ın siyasi ve şahsi geleceği de bu iki savaşa bağlı. Çünkü Erdoğan 2011 seçimlerinde başarısız olursa, istifa etme sözü verdi.

LAİKLER YARGI ARACILIĞIYLA BİRÇOK MEVKİYİ ELİNDE TUTUYOR
Yaklaşmakta olan birinci savaş, AKP’nin önerdiği anayasal değişiklerle ilgili yapılacak referandum. Bu değişiklikler ordu ve yargının nüfuzuna nokta koymayı hedefliyor. Özellikle de laikler bu yargı kurumu kanalıyla birçok mevkiyi ellerinde tutuyorlar. Kendisini laik Atatürkçü mirasın bekçisi olarak atayan orduyu unutmayın. Böylelikle yargı ve ordunun aksine, seçilmiş yürütme otoritesi sınırlandırılıyor ve hatta ellerine kelepçe vuruluyor.

İngiliz Financial Times gazetesinin gündemin ilk sırasını işgal eden 'ültimatom' haberinin dayandığı kanıtlar, Türkiye'nin İsrail ve İran’a yönelik tutumları.

Türk parlamentosunun Amerikan askerlerine geçiş izni vermediğini hatırlayın. Böylesine sert bir tokat karşısında somut bir şey yapamayan Washington öfkelenmişti. Hatırlatmak gerektiği üzere bu tokat, parlamenter çoğunluğa sahip Erdoğan hükümetinin ustaca yaptığı demokratik kanallarla geldi. Erdoğan’ın BM Güvenlik Konseyi'nde İran’a karşı yaptırımlara 'hayır' dediğini de daima hatırlamalıyız. Bu isyan Obama yönetimi için hayal kırıklığı yarattı.

TÜRKİYE DİPLOMATİK DİLİN ARKASINA GİZLENMEDİ
Ankara Financial Times'ın haberi karşısında sessiz kalmadı, diplomatik ifadelerin arkasına gizlenmedi veya özür dileyen bir dil seçmedi. Aksine Davutoğlu direkt adrese gitti ve hiçbir devletin 'Türkiye’yi uyarmasının veya Türk Başbakanı'na karşı böyle bir pozisyon almasının mümkün olmadığı’ gibi yoruma açık olmayan sözler sarf etti.

ERDOĞAN VATANDAŞLARININ SAYGINLIĞININ LEKELENMESİNE İZİN VERMİYOR
Sekiz yıl önce iktidara halk iradesiyle gelen, demokrasinin kurallarına hassas bağlılık içinde tehlikelerle dolu, çözümsüz ve zor görevlerini yerine getiren Erdoğan hükümeti, ulusal egemenliğinden ödün vermiyor ve hiç kimsenin vatandaşlarının saygınlığını lekelemesine göz yummuyor. Dolayısıyla kendisini iktidara getiren vatandaşların oylarıyla seçilmiş sivil bir hükümet olarak içeride ve dışarıda siyasi, diplomatik ve medya savaşlarına giriyor. Destekçilerinin kendisini bırakmayacağından emin bir şekilde onlara yatırım yapıyor.

YABANCIYA BEL BAĞLAMAKTAN UZAK DURDU
Bu durum Türkiye’nin bölgesel konumunu da güçlendirdi ve Ankara hafife alınamaz uluslararası bir nüfuz sahibi oldu. Sadece süper güçlere hizmet eden anlaşmalar ve koalisyonlara girmekten ve yabancıya bel bağlamaktan uzak durmakla kalmayıp, ekonomik krizi durdurdu, Türk mallarına pazarlar açtı, komşu ülkelere güven köprüleri inşa etmesine izin verecek şekilde dikkatli ancak girişimci bir diplomasi izledi. Başka ülkelerin anlaşmazlıklarına, güven yokluğuna ve şüphelere köprü oldu.

Bu cümlelerdeki amaç Türk politikasını tanıtmak veya Ankara’nın Washington ve Tel Aviv ile bağını koparmak niyetinde olduğu mesajını vermek değil. Buradaki amaç, Ankara’yı Washington’a bağlayan stratejik koalisyona rağmen, aradaki mesafenin korunabileceğine dikkat çekmektir. Davutoğlu bunu açıkça dile getiriyor: "ABD ve Türkiye stratejik iki müttefiktir. Bu konu tartışma konusu değildir."

Bu müttefik aynı zamanda her ne olursa olsun ulusal saygınlık ve egemenliğinin olumsuz etkilenmesine izin vermemektedir. Acaba bugünün Arapları Türkiye'nin verdiği dersleri alıyor mu?

* Ürdün gazetesi El Rey, 19 Ağustos 2010, Arapçadan çeviri: Halil ÇELİK




ntvmsnbc