Yer İngiltere. Birkaç yüzyıl öncesi. Adamın biri cinayetten içeri atılır. Bir avukat bulunur adama. İlk görüşmelerinde avukat "Merak etme seni kurtaracağım" der. Adam da avukata güvenir ve mahkemeye çıkar. Karar: İdam.

Adam avukata kızar, köpürür. "Hani beni kurtaracaktın?" der. Avukat da "Sen merak etme. Bu daha bir şey değil. Temyiz var. Seni kurtaracağım" der. Dava temyize gider. Karar: İdam.

Adam yine avukata döner ve sorar: "Hani temyizde beni kurtaracaktın?" Avukat gayet sakindir. "Dur daha, bu karar Avam Kamarası’nda oylanacak. Seni kurtaracağım." Dava Avam Kamarası’na gider. Karar: İdam.

Lafı uzatmayalım. Daha sonra Lortlar Kamarası ve Kraliçe’nin onayları vardır sırasıyla. Bu süreçte olanlar malum. Kraliçenin de onaylaması ile darağacı kurulur.

Adamı sandalyeye çıkarırlar. Avukatla göz göze gelen adamın tüm öfkesi bakışlarına yansımıştır. Avukat ise hâlâ son derece sakindir. Gözleriyle işaret ederek merak etmemesini, onu kurtaracağını anlatmaktadır adama. Adamın ise artık umudu kalmamıştır.

Cellat gelir, sandalyeyi iter ve talihsiz adam boynunda iple sallanmaya başlar. O sırada avukat kalabalığı yararak darağacına doğru koşmaya başlar, merakla ne yapacağını anlamaya çalışan celladı bir hamlede geçer, ipi keserek adamı kurtarır.

Tabii ortalık ayağa kalkar, bu sefer hem idam mahkûmu adam, hem de avukat yakalanır. Avukata bunu neden yaptığı sorulunca cevabı şöyle olur:

"Bu adam idam mahkûmuydu. Siz de onu idam ettiniz. Adamın ölüp ölmemesi sizi ilgilendirmez, kanunda ’idam edilir ‘ yazıyor, ’idam edilerek öldürülür‘ yazmıyor. İdam gerçekleşmiştir."

Bunun üzerine kimse “Avukat belki haklıdır” diye adamı tekrar asmaya cesaret edemez. Olay, karar için yeniden Kraliçe’nin önüne gelir. Kraliçe, zekâsından dolayı avukatın iddiasını doğru bulur ve adamı affeder. Bu olaydan sonra, ilgili kanun maddesi değiştirilerek "idam edilerek öldürülür" şeklinde yeniden düzenlenir.



(aktuelpsikoloji.com
)