Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 12/9/2018 tarihinde, Türkiye İş Bankası A.Ş. (2) (B. No: 2015/7179) başvurusunda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucu Türkiye İş Bankası A.Ş. (İş Bankası) ve iştirakleri, sahibi oldukları Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş. (Dışbank) hisselerini bir holdinge satmış, peşinat olarak da 75 milyon dolar almıştır.

Bankalar yeminli murakıpları ve maliye müfettişlerince yapılan soruşturma sonucunda Dışbank’ın yeni yönetiminde zarara uğratıldığı tespit edilmiş ve bunun üzerine holding yönetimden uzaklaştırılmıştır.

İş Bankası, Dışbank hisselerinin satışına ilişkin olarak bakiye satış bedelinin ödenmeyeceği düşüncesiyle holding ile yaptığı satış sözleşmesini feshetmiş, sattığı hisselerin geri alınması konusunda holding ile yeni bir sözleşme imzalamıştır. Bu devir sonucu holding ödediği peşinat sebebiyle İş Bankası’ndan 75 milyon dolar alacaklı hâle gelmiş, banka bu tutarı holdinge ödememiştir.

Holding bünyesindeki bir şirketin iflası üzerine İflas İdaresi, İş Bankası’na ihtarname göndermiştir. İhtarnamede, söz konusu 75 milyon doların iflas eden şirket kaynaklarından aktarıldığının tespit edildiği ve dolayısıyla İş Bankası’nın iflas masasına 75 milyon dolar borçlu olduğu belirtilmiştir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) de başvurucu bankadan söz konusu tutarı faiziyle talep etmiştir.

Başvurucu, hisse senetlerinin satışındaki değeri ile geri alınan değerinin aynı olmadığını, bu süreçte büyük değer kaybı oluştuğunu, söz konusu tutarın da kefalet borçları ile bu değer kaybına karşılık olarak takas ve mahsup edildiğini ifade ederek, Danıştay’da dava açmıştır. Danıştay, TMSF kararını iptal etmiştir. Temyiz edilen bu karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından bozulmuştur. Başvurucunun karar düzeltme talebi reddedilmiş, ilgili Danıştay dairesi de bozma kararına uymuştur. Temyiz edilen kararı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu onamıştır.

İddialar

Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Başvurucu bankanın takas ve mahsuba konu ettiği paranın başvurucudan tahsil edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.

Yapılan işlemin kanuni dayanağının bulunduğu ve bu işlemle kamu yararının amaçlandığı, ilgili kurumların kamu zararını karşılamak amacıyla hareket ettiği, bunun aksini gösteren somut bir bilgi ve belgenin bulunmadığı anlaşıldığından müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının olduğu kabul edilmelidir.

Kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

Bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve kontrolü çerçevesinde tasfiyeye tabi banka alacaklarının tahsili bakımından hangi tedbirlerin gerekli olup olmadığının değerlendirilmesi öncelikli olarak ilgili kamu makamlarının yetkisindedir.

Somut olayda tasfiyeye tabi banka alacağının tahsili bakımından müdahalenin gerekliliği hususunda kamu makamlarınca yapılan değerlendirmenin aksi bir sonuca ulaşmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.

Tasfiyeye tabi olan şirketin başvurucu banka ve iştiraklerine borçlarının olduğu açıktır. Başvurucunun bu borçları tahsil edebilmesi de kuşkusuz mülkiyet hakkının korunmasının bir gereği olarak görülmelidir. Ancak başvurucu, üçüncü kişi konumundaki holdinge olan borçlarına karşılık olarak takas ve mahsup işlemini gerçekleştirmiştir. İdarenin ve derece mahkemelerinin yorumlarına göre ise bu işlem tasfiyeye konu banka kaynaklarının kullanılması anlamına gelmektedir.

Öte yandan bu işlemin yapılmasıyla başvurucu bankanın alacaklarının kanuna aykırı olarak diğer masa alacaklarına göre öncelikle tahsili mümkün olmuştur. Başvurucunun, alacağının zaten öncelikli olduğu yönündeki iddiası ise kamu makamlarınca değerlendirilebilecek bir husustur. Başvurucunun bu yapılacak değerlendirmelere karşı dava açabilmesinin de mümkün olduğu görülmektedir.

Uyuşmazlığa konu paranın tasfiye edilen bankanın borçlarını ödemek için kullanılacağı ortadadır. Bunun iflas ve tasfiye aşamasında alacakların belirli bir sıra dâhilinde borçlunun mal varlığından ödenmesi yönündeki kamu yararına dayalı kanun hükümlerinin bir gereği olduğu ve bu bağlamda kamu makamlarının belirli bir takdir yetkisinin de bulunduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla başvurucunun alacağından yoksun bırakılması söz konusu olmadığı gibi bu alacağını tahsil edebilmesini sağlayabilmek için uygun hukuki mekanizmalar da mevcuttur. Bunun aksinin kabul edilmesi durumunda ise diğer masa alacaklılarının mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatlerinin zedelenmesi söz konusu olabilir.

Başvurucu, somut olay bağlamında belirtilen hukuki mekanizmaların yeterli olmadığını veya kamu makamlarınca özensiz olarak işletildiğini gösterir herhangi bir somut olgu da ortaya koyamamıştır.

Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, müdahalenin taşıdığı kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı, müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ