Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2017 yılına ilişkin 'Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması' sonuçlarını açıkladı. Buna göre çalışmanın yayınlanmaya başlandığı 2006 yılında en yüksek yüzde 20'lik gelir grubunun gelirden aldığı pay yüzde 48,4'den 2014 yılında yüzde 45,9'a kadar düşerken, son üç yılda yeniden hızla artarak yüzde 47,4'e çıktı. Böylece en zengin kesimin son üç yılda gelirden aldığı pay 1,5 puan artış göstermiş oldu. En zengin yüzde 20'lik kesimin gelirden aldığı pay artışı karşısında en alt gelir grubunun payı da artış gösterdi ve 2014 yılındaki yüzde 6,2'den 2017 yılında yüzde 6,3'e yükseldi. Aradaki diğer bütün gelir grupları artan gelirden pay kaybederek, nerede ise en zengin yüzde 20'lik gruba çalıştı. Gelirden alınan pay dağılımı yüzde 10'luk gruplar bazında incelendiğinde ise durum daha net anlaşılıyor. En alt yüzde 10'luk kesim 2006 yılında toplam gelirin sadece yüzde 1,8'ini alırken, artık bu oran yüzde 2,4'e nerede ise sabitlendi. 2'nci yüzde 10'luk gelir grubu da 2006 yılındaki yüzde 3,2 olan payını artık yüzde 3,9'a çıkarmış oldu. Buna karşılık en zengin yüzde 10'luk grubun payı 2006 yılında yüzde 32,5 olan seviyesini 2014 yılında yüzde 30,3'e kadar düşürdükten sonra, son üç yılda hızla artırarak yeniden yüzde 32,5'e çıkarmayı başardı. Böylece en zengin kesim 2006 yılı zenginlik oranını yeniden yakalarken, arada kalan orta sınıf gelirden aldıkları paylarının bir kısmını kaybetti. Özellikle 2006-2017 arasında orta sınıf diyebileceğimiz 6. - 7.- 8. ve 9. yüzde 10'luk gelir grupları paylarını en alt gelir grubuna vererek gelirden daha düşük pay aldılar. Buna karşılık ise en alt 1. - 2. -3. ve 4. gruplar gelirden aldıkları payları artırarak daha yüksek gelir elde etmeye başlamış oldu.

ÇOK OKUYANA AZ MAAŞ

Hanehalkı ferlerin eğitim durumlarına göre esas iş gelirlerinde de karşımıza ilginç sonuçlar çıkıyor. 2016-2017 arasında toplam gelirler yüzde 13,3 artarak 28 bin 299 liraya ulaşırken, bir okul bitirmeyenlerin geliri yüzde 15,9, lise altı eğitimlilerin geliri yüzde 15,8 ve lise mezunlarının geliri de yüzde 13,8 arttı. Ama üniversite mezunlarının geliri ise sadece yüzde 10,8 artışla toplam gelir artışının altında kaldı. Eğitim durumuna göre gelir artışını 2010-2017 arasında karşılaştırdığımızda ise karşımıza şu tablo çıkıyor:

ALT GRUBA: SOSYAL TRANSFER ORTA GRUBA: DAHA AZ ÜCRET

Toplam eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirleri içerisinde en yüksek payı, %48,9 ile maaş ve ücret gelirleri aldı. Fakat maaş ve ücret gelirlerinin payı 2016 yılına göre 0,8 puan azaldı.

Yine de maaş ve ücret gelirlerinin 2006 yılında payının yüzde 40,8 olduğu düşünüldüğünde, şu anki yüzde 48,9'luk pay ciddi bir artışı işaret ediyor. Bu artışta kişi başına gelir artışından ziyade emek yoğun istihdamdaki artış ve asgari ücret düzeylerindeki iyileşmenin etkili olduğunu söyleyebiliriz. İlk yüzde 20'lik kesimin maaş ve ücret gelirlerinin tam 16,9 puan artarak yüzde 23,0'den yüzde 39,9'a yükselmesi bu tezi güçlendirmektedir. İkinci, üçüncü ve dördüncü yüzde 20'lik kesimlerin maaş ve ücret gelirlerindeki artış 2006 yılına göre sadece yüzde 4,9 ila 7,7 arasında artabildi. Kısaca orta sınıfın maaş ve ücret gelirleri çok daha düşük düzeyde payını artırabildi. Fert gelirinde ikinci sırayı ise yüzde19,7 ile önceki yıla göre 0,1 puanlık artış gösteren sosyal transfer gelirleri yer aldı. Sosyal transferlerin ise %91,4'ünü emekli ve dul-yetim aylıklarından oluştu.

KİRACI ARTARKEN KONUT SAYISI AZALIYOR

Türkiye'de özellikle konut yapımı çok tartışılan bir konu. 2006 yılında yüzde 60,9 olan konut sahiplik oranı 2010 yılında yüzde 60,0'a düşüyor.

Ardından bir miktar artışla beraber 2014 yılında yüzde 61,1'e kadar çıkan konut sahipliği, son üç yılda yine gerileyerek 2017 yılında yüzde 59,1'e düşüyor. Özellikle son üç yılda konut sahiplik oranı 2,0 puan azalırken, kiracı oranı da 2,6 puan artışla toplumun yüzde 22,1'inden yüzde 24,7'sine çıkıyor. Burada oranların küçük olmasına bakmamak gerekiyor.

Çünkü en küçük bindelik oran bile yüzbinlerce insanın konut sahibi olamaması anlamına geliyor. Olayı şu şekilde izah edebiliriz. 2014 yılında 75 milyon 693 bin olan kurumsal nüfus, 2017 yılında 78 milyon 862 bin kişiye çıkıyor. Son üç yılda kurumsal nüfus artışı tam 3 milyon 169 bin kişi ediyor. Ülkemizde ortalama hanehalkı sayısı ise 3,2 kişiden oluşuyor. Buna göre artan nüfusun tamamı için üç yılda 990 bin yeni konut satışı gerekiyor. Oysa TÜİK'in konut satış verilerine göre 2014-2017 yıllarında ülkemizde toplam 3 milyon 459 bin konut satılıyor. Bu konutların ise tam 1 milyon 661 bin yeni konut satışı olarak kayıtlara geçiyor. Kısaca, bırakın artan nüfusun yüzde 60'ına konut satışını, tamamına bile konut satılsaydı 990 bin konut yetecekti. Ama ülkemizde son üç yılda 1 milyon 661 bin yeni konut satışı yapıldı ve konut sahiplik oranı en az yüzde 65,4'e çıkmalıydı. Ama sonuç öyle çıkmadı. TÜİK'in açıkladığı sonuca göre konut sahiplik oranı yüzde 65,4'e çıkmak yerine yüzde 59,1'e düştü. Aynı şekilde kiracı oranı da yüzde 22,1'den yüzde 24,7'ye çıkmış oldu. Konut yapımı ve satışı arttıkça ülkemizde konut sahipliği artmadığı gibi, son üç yılda kiracı oranında hızlı artış yaşandı.

İBRAHİM KAHVECİ/KARAR