Ekonomik göstergelerin iyi olduğu yıllarda yapılan seçimler iktidardaki partinin oylarını artırırken, büyümenin yavaşladığı yıllarda yapılan seçimlerde ise seçmen gidişatın faturasını hükümete kesiyor. 30 Kasım 2002 seçiminde DSP-MHP-ANAP iktidarına son veren seçmen AKP’yi yüzde 34.4 oyla iktidara getirdiğinde ekonomik büyüme oranı yüzde 0.8’di.

28 Mart 2004’teki yerel seçimde büyüme hızı yüzde 5.9’a çıkarken, AKP’nin oyu yüzde 41.7’ye yükseldi.

22 Temmuz 2007 genel seçiminde büyüme oranı yüzde 6 olurken, AKP de oylarını artırarak yüzde 46.6’ya çıkardı.  2008 küresel krizinin etkisiyle büyüme oranı -4.5 oldu. Kriz sürerken 29 Mart 2009 yerel seçiminde AKP’nin oyu yüzde 38.8’e geriledi.

Rekor büyüme, rekor oy
Ekonomik büyümenin yüzde 8.9’la rekor kırdığı yıl yapılan 12 Haziran 2011 seçimlerinde AKP’nin oyları da yüzde 49.9’la rekora ulaştı. Büyümenin tekrar yüzde 2.9’a gerilediği 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde AKP’nin oyu da 44.1’e düştü.

Ekonomideki yavaşlamanın iyice hissedildiği ve büyümenin yüzde 2.5 seviyelerinde olduğu 7 Haziran  seçiminde ise AKP’nin oyu yüzde 40.9’a indi. Ekonomik büyüme ile seçmen tercihleri arasındaki ilişkiyi yorumlayan akademisyenler, büyüme ile oy artışı arasında doğru orantı olduğunu belirterek, ekonomi yavaşlayınca seçmenin iktidar partisinden başka arayışlara yöneldiğini ifade ettiler.

‘Büyüme yavaşlarken risk algısı daha da arttı’

Prof. Dr. Taner Berksoy Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi


“Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sandık başına giden seçmenler ekonomik büyümeden genel olarak etkilenir. Ekonomi büyüyünce üretimde artış olur. Bu artışa bağlı olarak gelirler artar. Her ne kadar gelirin paylaşılması konusunda sorunlar çıksa da hızlı büyüme insanlarda iyimserlik yaratır. Dolayısıyla bu ekonomik büyüme hükümete atfedilir ve hükümet teveccühle karşılanır. Böylece seçmen iktidar partisine daha rahat oy verir. Ekonomik büyüme ile oy ilişkisini gösteren grafiği 20-30 sene geriye doğru götürseniz bu ilişki çok daha net şekilde ortaya çıkar. Seçmen iktisadi çıkar hesapları ile rasyonel bir şekilde tercihini kullanır.

İyi bir tablo yok
Hükümeti kuracak parti ya da partiler açısından bakıldığında ekonomide gelinen noktada iyi bir tablo olmadığı ortada.

Hemen hemen bütün işkollarında büyüme yavaşladı. Bu seçim döneminde yapılan açıklamalarda  risk algısını artıran o kadar çok şey söylendi ki ekonominin buna ilişkin tepki vermemesi mümkün değil.

Dünyanın geneline bakıldığında hemen hemen bütün ülkelerde ekonomi yavaşlıyor. Büyüme rekoru kıran ülkelerin ekonomilerinde bile önemli oranda yavaşlama olduğu gözleniyor. Ancak onlardaki yavaşlama ile Türkiye’deki ekonomik yavaşlamanın dozu arasında fark var.

Türkiye’nin göstergeleri ile potansiyeli arasında yarı yarıya farklılaşma olduğu görülüyor. Ekonominin kötü yönetilmesinin yanında siyasi söylemler ve risk algısı alt alta toplanınca seçmen buna dur dedi ve cezayı kesti.”

‘Ekonomideki bozulma oy tercihlerini etkiledi’

Prof. Dr. Erinç Yeldan bilkent Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı

“Ekonominin genel görünümü seçmen davranışlarında her zaman belirleyici olmuştur. Bu ilişki politik iktisat literatüründe ele alınmış ve çok tartışılmış bir konudur. Bunu 2009 yerel seçimlerinde yaşadık. O yıl ocak ve şubat aylarında çok derin bir krizin içindeydik. İşsizlik yüzde 15’e kadar tırmanmıştı. Bu kriz ortamında yapılan seçimlerde iktidar partisinin oyları çok büyük oranda düşmüştü.

Halkın sağduyusu

Bu seçimde de Türk seçmeni işsizlik, dış açık, devalüasyon gibi konularda duyarlı olduğunu gösterdi. Ekonomik görünümdeki bozulma seçmenin oy tercihlerini etkiledi. Halk bu tavrıyla, aydınların dile getirdiği gibi oyunu içgüdüleriyle kullanmadığını gösterdi. Türk halkının demokratik hakkını kullanırken çok titiz davrandığı bir kez daha ortaya çıktı. Halk bu seçimde, ‘oyunu bir paket makarnaya satıyor’ suçlamasından da kurtuldu. Makarna-oy ilişkisi kırıldı. Yani feodal davranışla oy tercihi yapmadığını, bilinçli olduğunu gösterdi. En büyük güvence de halkın bu sağduyusudur.

Bundan sonra tek parti iktidarı olsaydı daha iyi olurdu, koalisyon olursa ekonomi iyi yönetilmez düşüncesine kapılırsak kandırılmış oluruz. Ekonomide olumsuz giden ne varsa hemen hepsi tek parti iktidarı zamanında meydana geldi. Yüksek dış açık, dövizin bunca artması, enflasyonun 9’dan aşağı indirilememesi, ithalat bağımlılığı hep tek parti iktidarında oldu.

Bundan sonra, üç dönem kuralı nedeniyle aday olamamış küskünlerin, yani 2002’deki öz AKP kadrosunun yeni bir oluşuma giderek CHP ile koalisyon yapması, bu koalisyonun yanına HDP’yi de alması çok uzak bir ihtimal değil.”


Fehim Genç/Milliyet