GAZİANTEP- Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, iktidara ve muhalefetteki partilere, siyasi partiler yasasını değiştirerek seçim barajını düşürmeleri, Kürt sorununun çözümü için de çaba sarf etmeleri çağrısında bulundu.

TÜSİAD ile Türkiye Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) tarafından başlatılan ‘Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü’ konulu seri toplantılarının ilki Gaziantep'te gerçekleştirildi. Toplantıda bir konuşma yapan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, ilk olarak, Zonguldak'taki grizu faciasında yaşamını yitiren madencilera rahmet, yakınlarına başsağlığı diledi. Boyner, sadece acı duymanın yeterli olmadığını, aynı acıyı bir daha duymamak için yapılması gerekenlerin somut olarak hemen vatandaşın önüne konulması ve hesap verilmesinin gerekli olduğunu belirterek, “Nerdeyse sistematik bir yapı kazanmış bu tip iş kazalarının tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin alınması sorumluluğunu idrak etmek zorundayız” dedi.

Türkiye'de en önemli sorunlardan birisi olan bölgesel kalkınmışlık farkını yoğun bir şekilde Doğu'nun içinde bile görebilmenin mümkün olduğunu ifade eden Boyner, “Konuyu salt ekonomik kalkınma perspektifi ile ele almak yeterli değil. Türkiye’nin çözmesi gereken daha derin siyasi ve sosyal sorunlar da ekonomik gelişmenin önünde ciddi engeller yaratıyor” diye konuştu.

‘KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEK ZORUNDAYIZ’
Türkiye'nin sorunu olan ama özellikle Güneydoğu'daki ekonomik gelişmenin önünü tıkayan Kürt sorununun çözümünün kaçınılmaz olduğunu belirten Boyner sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kaldı ki Kürt sorununa da bölgesel bir sorun olarak yaklaşmak son derece yanlış olur. Kürt sorunu Türkiye'nin demokratikleşme sorununun bir yansımasıdır. Türkiye ancak demokrasi açığını kapattıkça bu soruna çözüm bulmaya yaklaşacaktır. Artık Güneydoğu'yu feodal yapının neden olduğu sorunlar ile Kürt sorunu ile terör, şiddet, töre cinayetleri ile anmak istemiyoruz. Onun yerine Mezopotamya'nın bereketli toprakları, kültürel ve etnik zenginliğinin yarattığı potansiyeli ve fırsatları değerlendirmiş bir Güneydoğu hayal ediyoruz. Biliyoruz ki bütünlüklü bir demokratikleşme anlayışı çözüm için gerekli. Türkiye temsil adaleti yüksek, çoğulcu bir parlamenter sisteme geçmedikçe gerginlikler, çatışmalar devam edecek. Oysa iç huzur hepimizin en büyük ihtiyacı. Demokrasi dışı alternatiflerin refah yaratması ve bu refahın sürdürülebilmesi mümkün değil. Daha da ileri gitmek gerekiyor, demokrasinin standardının da belirli bir eşiğe ulaşması gerekiyor. Bu eşiğin en önemli unsuru demokrasinin katılımcılık unsuru.”

‘SEÇİM BARAJI İNDİRİLMELİ’
Katılımcı demokrasinin yaşama geçirilebilmesi için toplumun temsil gücünün sağlanması, bu temsil gücünü kullanan siyasi partilerin kendi içlerindeki demokrasi standardını yükseltmeleri ve bu sürecin tümünü yönlendirecek ve denetleyebilecek güçlü bir sivil toplum yapısının oluşturulmasının gerekliliğine işaret eden Boyner, bu konuda herkese görev düştüğünü ifade ederek şunları söyledi:

“Seçimlerde yüzde 10 barajı ile temsil kabiliyetinin çok uzağındayız. Ne doğumuzda, ne batımızda böyle bir örnek yok. Kendisinin karar süreçlerinde temsil edilmediğini düşünen önemli büyüklükte bir kesim var iken, istikrar için istikrar acaba ne kadar sürdürülebilir bir tercihtir. Birkaç ay içinde bu konuda bir düzenleme yapılmaz ise Türkiye bu iptidai seçim sistemi ile en az 2015 yılına kadar devam edecek. Siyasi Partiler Yasası, yine katılımcı demokrasinin diğer vazgeçilmez unsuru, partinizin karar sürecine katılamıyor, parti kararlarını tartışamıyor, başkanı eleştiremiyorsanız, katılımcılıktan nasıl bahsedeceğiz? Bugünkü siyasi partiler düzenlemeleri maalesef siyasi liderleri bir güç zehirlenmesine sürüklüyor, güç liderde konsantre oldukça yapının değişmesi için de alternatif güç doğamıyor. Son önemli katılımcı demokrasi unsuru, yıllardır mücadele verdiğimiz sivil toplum yapısıdır. İşçi, işveren, genç, kadın, bölge, her nitelikte sivil toplum örgütü, katılımcı demokrasinin temel şartıdır. Burada neyi aramamız gerekiyor? Sivil Toplumun, gönüllü olmasını ve idari ve mali yönden bağımsız olmasını, siyasi partilere eşit uzaklıkta durabilmesini aramamız gerekiyor. Ancak bu yapıdaki bir sivil toplum örgütü, gerçek bir temsil niteliği taşıyabilir, katılımcı demokrasi açısından etkili olabilir ve o ölçüde de özel amaç ve hedeflerine ulaşılabilir.”

‘BÖLGESEL KALKINMA ŞART’
Bölgesel kalkınmışlık farkının makul bir düzeye indirilemediği sürece büyümenin kalkınma sürecine dönüşmesinin mümkün olmayacağını vurgulayan Boyner, bunun için yerel aktörlerin güçlendirilmesinin gerekliğine işaret ederek şöyle devam etti:

“İlerleyecek isek, refahımız artacak ise bu hep birlikte olacak, olmalı. Bölgesel gelişmişlik farklılıklarının en temel nedenlerinden biri, güçlü yerel aktörlerin olmaması ve karar alma süreçlerine katılmamalarıdır. Bölgenin potansiyellerinin büyümeye katkı sağlayacak şekilde ortaya çıkarılmasında esas güç olan yerel dinamiklerin de bu çerçevede olgunlaşması gerekiyor. Bu sebeple, konuşmamda bahsettiğim, katılımcılık, yerellik, Kalkınma Ajansları ve ajanslara paralel olarak iş dünyası temsil örgütlerinin yapısının geliştirilmesi, büyümenin önünde artık yapısal bir engel oluşturan bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması yönünde de katkı sağlayacaktır.”

‘DEĞİŞİKLİKLER İÇİN SÜRE VAR’
CHP'nin kurultayındaki siyasi atmosferde yaşanan heyecanlı değişikliğe değinen Boyner, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kongrede bulunduğu vaatlere işaret ederek, kendilerinin de çok önemsedikleri seçim barajının indirilmesi, siyasi partilerin demokratikleştirilmesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin güçlendirilmesi, kamu harcamalarına yönelik hesap verme adabı gibi başlıklardan duydukları memnuniyeti dile getirdi. Boyner sözlerini şöyle tamamladı:

“Ancak odaklanmayı arzu ettiğim konu bunların ötesinde. Önümüzdeki dönemde bir Anayasa referandumu ve daha sonra gireceğimiz bir genel seçim süreci yaşayacağız. Bunların hepsi kabaca 1 yıl içinde gerçekleşecek. Hem iktidar hem de muhalefet partilerinin önünde programlarını açıklayabilecekleri hareketli ve yeterince uzun bir süre olduğunu düşünüyoruz. Bizlerin de bu programları iyi inceleyip değerlendirme şansımız olacak. Ancak, bu seçimleri, halen, siyasi partiler yasasını geliştirerek ve seçim barajını indirerek gerçekleştirmek mümkün. Keza bu seçimlere girmeden, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi, AB uyum yasaları gibi partiler üstü düzenlemelerin uzlaşıyla gerçekleştirilmesi mümkün. TBMM’den ve liderlerden bu anlayışı bekliyoruz. Seçim havasının ister istemez oluşacağı önümüzdeki 1 yılda, siyasi partilerden beklentimiz, bir yandan parti programlarının topluma iyi anlatılabilmesi için çaba göstermeleri, bir yandan da partiler üstü nitelikteki düzenlemeleri işbirliği içinde çıkartarak seçmene karşı olan sorumluluklarını yerine getirmeleridir. Her iki konuda da sürece destek olmak üzere görev almaya hazır olduğumuz belirtmek isterim.”

BEYSEL: DEĞİŞİME AYAK UYDURMA GEREKLİ
TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel ise geçen yıl yaşanan global krizin tüm dünya ülkelerini olumsuz yönde etkilediğini belirtirken, özellikle komşu ülkelerle olan ticari ilişkilerin geliştirilmesi ve bankacılık sistemindeki sağlamlık sayesinde Türkiye’nin 2001 yılından bu yana ekonomisini güçlendirmek doğrultusunda çok önemli kazanımlar elde ettiğini belirtti. Ancak, tüm sektörlerin bankacılık kadar güçlü olmadığına işaret eden Beysel, şunları söyledi:
“Yeni dönemde küresel dinamikler, tüketim, üretim ve yatırımlar için yeni sektörlere ve yeni yerlere işaret edecek. Üretimde, tüketimde ve finansman mekanizmalarında meydana gelecek bu değişimler, şirketlerimizi de değişmeye zorlayacak. Yeni oluşan şartlar finansal mimariyle beraber girişimciliğin ve tedarikçi-ana firma ilişkilerinin de değişmesini, KOBİ’lerin yeniden yapılanmasını gerektirecek. Bu değişime ayak uydurmak, son dönemde komşularımızla artan işbirliğinin somut sonuçlarının alınabilmesi için de şart. Bir örnek vereyim. Geçen sene krizin etkisi altında toplam ihracatımız yüzde 23 azalmıştı. Buna karşılık çoğunluğu komşularımız olan bazı ülkelerde ihracatın azalmak bir yana arttığını gördük. Ve bu ihracat artışı, çoğu kez kalkınmışlık seviyesi ortalamanın altında kalan sınır illerimizden geldi. Demek ki, doğru bölgesel kalkınma politikaları uygulanırsa, bundan sadece o kentler değil, tüm ülke avantajlı çıkar.”



Radikal