ÖYLE hale geldi ki, artık işin içinden çıkılamıyor. Fiyatlar düşer umuduyla her gün yeni bir düzenleme yapılıyor ama her düzenleme ya sigorta acentelerini ya sigorta şirketlerini ya da tüketiciyi rahatsız ediyor.

Nitekim tüketicinin, sigorta şirketlerinin, trafikte uyguladığı fiyatları tek bir sistemde görebilmelerine imkan tanıyan; yine tüketicilere trafik poliçelerini istedikleri zaman iptal etme hakkı tanıyan iki yeni uygulama daha Ekim’de başlayacak. Bakıyorum, şimdiden acenteler ayağa kalkmış, ‘bu uygulamalar bizi öldürür’ diye bağırıyor. Diğer taraftan, Hazine’nin bağlı olduğu, dolayısıyla sigortacılıktan da sorumlu olan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, sigortacıları eleştirip, son düzenlemelerin şirketlerin de son şansı olduğunu söyleyerek, uyarıyor. Sivil toplum örgütleri ise her gün ‘devlet müdahale etsin’ diye bas bas bağırıyor. Yani, tam bir karmaşa.

DOĞRULARI KONUŞALIM

Böyle bir ortamda da ne yazsanız, ne söyleseniz; ya sigorta şirketlerini ya kamuyu ya sivil toplum kuruluşlarını ya acenteleri ya da tüketicinin tepkisi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Tabi karmaşa sürdükçe tepkinin boyutu da değişiyor, ağır hakarete varıyor.Madem öyle hadi gelin, etrafında dolaşmadan gerçekleri konuşalım. Ama kimse alınmasın gücenmesin. Tüketicinin beklentisi çok açık; primlerin yarı yarıya düşmesini istiyor. Yani trafik sigortasına bugün bin lira ödeyen, 500 lira; 700 lira ödeyen 300 lira ödemek istiyor. İşin aslı tüketici sigortaya 300-400 liradan fazla para ödemek istemiyor.  Taksicisi, 3 bin lira yerine bin lira ya da bin 500 lira vermek istiyor. Peki, mümkün mü? Ben, trafik sigortası ile ilgili herkesin söylemekten kaçındığı gerçekleri yazdım; mümkün olup, olmadığına siz karar verin.

İşte fiyatın ardındaki gerçekler

*Aslında fiyat düşmüyor değil, son 3 ayda trafik primleri yüzde 12’nin üzerinde düştü. Ancak nisanda çıkan trafik sigortası ile ilgili yasa öncesinde öyle bir hava yaratıldı ki, tüm kesimlerde ‘yasa çıkacak, primler yüzde 50 inecek’ beklentisi oluştu. O nedenle bugünkü indirimler kimseyi tatmin etmiyor.

*Daha da önemlisi neredeyse son bir yıldır trafikte talep var ama arz yok. Yani, geçmişte yaşananlar nedeniyle birçok şirket, sigorta satmak istemediği için yüksek fiyat çekiyor. Hal böyle olunca da uygun fiyatla sigorta satan şirket sayısı iki elin parmaklarını bile geçmiyor. Bu şirketlerin yarısı da pazar payı küçük şirketler. Bu şirketlerin aldığı risk artarsa –ki, artacak- onlar da birkaç ay sonra yüksek fiyat verip, poliçe kesmek istemeyecek. Bu da, 1 Ekim’de başlayacak, tüketicinin tüm sigorta şirketlerinin uyguladığı fiyatları tek bir sistemde görebileceği ve buna göre en düşük fiyatı seçebileceği yeni uygulamanın fiyata fazla etkisi olmayacağının bir göstergesi.

*Yıllardır yargı kararlarından dolayı yüksek tazminat ödemek durumunda kalan, bu nedenle de primleri artıran sigortacıların, nisanda çıkan yasa ile bu sorunları çözüldü. Ancak henüz yasanın yargı üzerindeki etkisi görülmedi. Bu nedenle sigortacılar, bekle gör politikası uyguluyor ve primlerde ani düşüşler yapmaktan kaçınıyor. 

*Son olarak, gerek asgari ücretteki artış gerekse diğer maliyetler nedeniyle bugün için 600 liralardan aşağı trafik poliçesi satılması sigortacılara göre mümkün değil. Bu da artık trafik fiyatının 300-400 liralara gerilemeyeceği anlamına geliyor.

Çözüm ne?

*Sigorta pazarında kamuya ait 3 şirket faaliyet gösteriyor. Devlet isterse, düşük primlerle bu şirketlere trafik sigortası sattırabilir. Böylece fiyatı hem belirlemiş hem de piyasayı yönetmiş olur. Bugün için bu sistem uygulanabilir ki, hiç gündeme gelmedi.

*Trafik sigortasında köklü değişikliğe gidilip, DASK (zorunlu deprem sigortası) ve TARSİM (tarım sigortası) gibi havuz sistemine geçilebilir. Kurulacak trafik havuzunu devlet yönetir; fiyatları istediği gibi belirler ve sigorta şirketleri de aracı gibi devletin belirlediği fiyatlardan poliçe satar, komisyonunu alır; hasara karışmaz. Tüm hasarlar devletin yönettiği trafik havuzundan ödenir. Havuz zarar ederse de zararı devlet karşılar. Eminim bu uygulama, başta Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) olmak üzere tüm şoför oda ve dernekleri memnun edecektir. 

*Bir başka alternatif ise geçmişte olduğu gibi trafikte tarife sistemine, yani fiyatları devletin belirlediği sisteme, dönüş yapılabilir. Bilindiği gibi 2014 yılında trafik sigortasında serbest tarife sistemine geçildi ve teminatları devlet belirlerken, primleri sigorta şirketleri serbestçe belirlemeye başladı. Üç yıldır da sistem böyle yürüyor. Şimdi primleri yine devlet belirleyebilir ki, bu alternatif masada gözüküyor.

Nitekim, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, açıklamasında, “Primlerin makul fiyatlara inmemesi durumunda Hazine müdahale yetkisini kullanacak” demişti. Başbakan Yardımcısı’nın kastettiği eski sisteme geri dönülmesi ki, başta TESK olmak üzere geniş kitlelerin talebi de bu yönde; yani, trafikte fiyatı devletin belirlemesi.Yapılabilir mi? Yapılabilir, ancak artık ne maliyetler ne de piyasa şartları 2014’ten öncesi gibi değil ve sigorta şirketleri, son 5 yıldır sürekli trafik sigortasından zarar ediyor.

Devlet, sigortacıların zarar etmeyeceği bir fiyat belirlerse, o zaman sigorta şirketleri açısından sorun çıkmaz, ama bu fiyatı tüketici kabul etmez. Yok, devlet, 300-400 liralarda fiyat belirlerse, bu sefer tüketici memnun olur ama sigortacılar zarar edeceklerinden; şirketler, ‘biz bu işten çekiliyoruz’ deyip, trafik sigortasındaki ruhsatlarını devletin iptal etmesini isteyebilir. Bu durum, sigorta pazarının neredeyse yüzde 70’ine hakim olan yabancı sermayeyi de kaçırabilir.

Fiyat neden 600 liradan aşağı olmaz?  

16 milyon trafik poliçesi var. Sigortacılar, her yıl 22 bin adet bedeni tazminat ödüyor. Bunun 7 bini vefat, 12 bini kalıcı sakatlık, 3 bini de bakım masrafları. Her bir olay için ortalama tazminat ise 120 bin lira. Yıl içinde toplam ödenen tazminat, 2 milyar 640 milyon TL. Yine yıl içinde sigortacılar, 1.2 milyon adet de maddi tazminat ödüyorlar ki, bunun 1 milyon adedi kaza tespit tutanaklarından geliyor. Her bir dosya için ortalama tazminat 3 bin 300 lira.

Yıl içinde toplam 3 milyar 960 bin TL de maddi tazminat ödeniyor. Şirketler maddi ve bedeni olmak üzere ortalama 6.6 milyar TL hasar ödemesi yapıyor.6.6 milyarı, 16 milyon poliçeye böldüğünüzde poliçe başına düşen rakam 412.5 lira. Bu, sigortacıların ödedikleri poliçe başına hasar tutarı. Bunun üzerine şirketler, her bir poliçe için 60 lira acente komisyonu, 60 lira Sosyal Güvenlik Kurumu payı, 6 lira Güvence Hesabı payı, 66 lira genel gider ekliyor ve toplam poliçe başına maliyet, 604.5 lira ediyor. Buna yüzde 12 trafik fonu ve vergi dahil değil. Onlar da eklendiğinde net prim 680 liraya çıkıyor ki, bu fiyatın içine şirketlerin kar tutarı dahil değil. İşte bu hesaba göre sigortacılar 600 liradan aşağı poliçe satmanın mümkün olmadığını ve satılamayacağını söylüyor.


Noyan DOĞAN/Hürriyet