Enseste karşı yapılacak en önemli şey ensesti kabul etmek.
 
Senelerdir ensest konusunun konuşulmasının medyaya yasaklanması, bu konuyu konuşan siyasilerin engellenmesi, konuşanlara ambargo uygulanması ve de olan olayların örtbas edilmesi bugün iğrenç olaylarla karşılaşmamızın sebebidir.
 
Şu şehirde daha fazla ensest var demek pek mümkün değil. Maalesef Türkiye’nin her yerinde ensest gerçeği var. Şehir merkezinde de köyde de. Bugün üniversite öğrencisi olup hala baba tacizine uğrayan genç kadınlar var. Ensest herkesin kanını dondurduğu ve çoğu zaman da insanlar inanmakta güçlük çektiği için konu hep gerçek dışı algılanıyor; mağduru “Bana inanmazlar” diye konuyu dile getiremiyor ve suçlusu arsızca ortalıkta dolaşıyor.
 
Üstelik engelli çocuk ve yetişkinlere yöneltilen cinsel şiddet azımsanacak gibi değil. Bu kişilerin kimi zaman fiziksel engelinden dolayı kendini yeteri kadar savunamayacak durumda olması kimi zaman da zihinsel engelinden dolayı olan biteni idrak edemeyecek ya da anlatamayacak olması bu kişilerin hedef haline gelmesine neden oluyor.
 
Peki biz öncelikle ensestin varlığını kabul edersek devamında ne yapmalıyız?
 
1-Ensest mağduruna kulak vermek, ona inanmak:
 
Ensest, her şeyden önce hepimiz açısından inanılması güç bir durum. Ama bu duygusallığı artık bir kenara bırakmak lazım.
 
Unutmayın ki çocuklar televizyonda izlediği öpüşme sevişme sahnesi ile (ki bunları onlara izletmemek en doğrusudur) ayrıntılı cinsel aktivite tasviri yapamazlar. Ne var ki ensest yahut cinsel istismar dosyalarında çocukların son derece ayrıntılı bilgi verdiğine şahit oluyoruz. Benim açımdan bu, suçun işlendiğine büyük bir karinedir ve yargının tüm ayaklarınca da böyle kabul edilmelidir.
 
Örneğin “Babamın ayranı çok ekşiydi” diyen bir erkek çocuğunun sperme atıfta bulunduğu ve cinsel istismara maruz kaldığı son derece açıktır.
 
Eğer etrafınızda bu tür şeyler konuşan çocuklar görürseniz -ki burada çocuklar üzerinde durmayı daha uygun buluyorum- sakın arkanızı dönmeyin ve anlattıklarına kulak kabartın.
 
Yine aynı şekilde etrafındaki çocuk ve yetişkinlere aşırı cinsel içerikli konuşan, taciz eden başka bir çocuk görürseniz yine gözünüzü dört açın çünkü o çocuk da muhtemel bir taciz/tecavüz kurbanıdır.
 
Örneğin yetişkin bir kadın tarafından aktarılan bir olay şu şekildedir: “Komşumun 15 yaşındaki oğlu bana farklı şekilde yaklaşıyordu. Dizlerimi okşuyordu. Ben bunun normal olmadığını hissettim. Yaklaşımında cinsellik ağır basıyordu. Benim de o yaşta oğlum var ama bu tür hareketler yapmıyor.”
 
Daha sonra bu çocuğun ensest mağduru olduğu ortaya çıkmıştır.
 
Taciz ve tecavüz mağduru çocukların bir kısmı içe kapanık, suskun ve küskün olduğu gibi bir kısmı da gördüğü cinsel zorbalığı cinsel ağırlıklı davranış biçimine dönüştürebiliyor. Bunu ergenlik çağının “merak giderme” hareketleri ile karıştırmamak için iyi gözlem yapmak gerekiyor.
 
2-Örtbas Etmemek:
 
Ensest yaşanan evde genellikle anneler ya farkına varmıyor, ya çocuğunun anlattığına inanmıyor ya da örtbas ediyor.
 
Böyle bir olayı tahayyül bile edemeyecek anne babaların birbirine bu gözle bakmasının mümkün olmadığını biliyorum. Ama bazı olaylarda çocuklar akraba ya da annelerine durumu anlatıyorlar. Sülalede genelde tecavüzcünün gazabına başka çocuklar da uğramış olduğundan bu kişi zaten biliniyor oluyor ama yine de örtbas tercih ediliyor.
 
Ceza hukukunda kişilerin yakınlarına karşı tanıklık etmeme hakkı “ensest” konusunda yapılacak bir düzenleme ile ortadan kaldırılmalı diye düşünüyorum. Gerçi bu biraz öze aykırı olacaktır ama en azından “Önleme Yılı” seçilerek bir süre deneme yapılabilir, amaç esesti azaltmak olmalı. Ensest, şikayete bağlı olmayan ve  haberdar olan herkesin ilgili kurumlara haber vermek zorunda olduğu bir suç olmalı.
 
Belki pedofili, çocuk pornosu yapmak, izlemek, yaymak, izlemeye teşvik etmek, ensest , ensesti yetkili kurumlara bildirmemek gibi konular çocuğun cinsel istismarı suçuyla birlikte yeniden ele alınabilir ve katalog suç kapsamına alınabilirler.
 
Yasal düzenlemeler tartışılabilir tabi. Bunu tartışmaya açmak isterim.
 
Ayrıca ensest ilişkinin örtbas edilmesinde kadınların ekonomik durumunun iyi olmaması ve yaşadığı evden başka gidecek yerinin olmaması, ne yapacağını bilememesi, çaresiz hissetmesi, haklarının neler olduğunu bilmemesi ve çoğunlukla utanma duygusu ve kimsenin ona inanmayacağı düşüncesi önemli rol oynamaktadır.
 
Eğer böyle bir durumdan şüpheleniyorsanız ya da şuan içinde yaşıyorsanız 0212 656 96 96 ve 0549 656 96 96 acil yardım hattına ulaşabilirsiniz. Kimlikleriniz kesinlikle gizli tutulacaktır.
 
3-Devlet eli ile bilinçlendirme kampanyaları:
 
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyon Başkanı Canan Güllü, Türkiye’de ensest konusunda en ciddi çalışmaları yürütmüş önemli bir isimdir. Çalışmaları sebebiyle de hayatı boyunca tehdit almış, sindirilmek istenmiş fakat yılgınlığın y’sini göstermemiş çok güçlü bir kadındır.
 
Kendisiyle yaptığım görüşmede şuan Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılması planlanan bir projeden bahsetti. Proje henüz hükümetçe onaylanmamış. Ama umarım onaylanır. Proje şöyle olacak: tüm okullarda müdürler, öğretmenler, rehber öğretmenler eğitime alınarak ensest konusunda , ne yapılması gerektiği konusunda  bilgilendirilecekler ve okullarda bu konularda çalışacak psikologlar görevlendirilecek.
 
Bu kapsamda tüm gönüllü psikologlara duyurumu yapayım.
 
Ve hatta proje büyürse belki köy köy mahalle mahalle gezilecek.
 
Proje hayata geçerse elbette duyurusunu da yaparım.
 
4-Mahkemelerin tutumu:
 
Ensest dosyalarında en önemli şeylerden bir tanesi de mahkemelerin tutumu. Canan Güllü’nin anlatımıyla, sahte adlı tıp raporları ile çocukların yaşlarının büyütülmeye çalışılması, çocuğun ayrıntılı tariflerine rağmen kızlık zarı bozulmadı diye indirim ya da tutuksuz yargılama, genelde anne ve mağdurlara iftiracı muamelesi yapma gibi tutumların da derhal bırakılması gerekiyor. Az biraz sağ duyu ve ülke gerçeğinin kabul edilmesi çözüme daha hızlı ulaşmamızı sağlayacaktır.
 
5-Çocuklarımızı teslim ettiğimiz kişi ve kurumlara körü körüne güvenmeme:
 
Türkiye Psikiyatri Başkanı Sn. Duran şu açıklamayı yapıyor: “Pedofili kişiler küçüklüğünde cinsel istismara uğruyor, kişi bunu normalleştirmeye başlıyor. İstismar uygulanan çocuk ise bunu çok fazla anlamıyor, kendisine ilgi gösterildiği için normal görüyor. Cemaat yapılanması, tarikat gibi küçük gruplarda daha fazla görülüyor. Avrupa’da ise din adamlarının daha fazla uyguladığını görüyoruz” diyor.
 
Buraya bir parantez açıyorum. Maalesef din eğitimi verilen yerlerde zaman zaman din adamı görünümündeki beşerlerin çocukları istismar ettiğini çok sık görmeye başladık. Bunların konuşulması ise siyasal islamcıları çileden çıkarıyor, dindar insanların ise kalbini kırıyor.
 
Bu nedenle bunları açıklayan insanlar ya tehdit ediliyor ya suçlanıyor. Ne var ki şunu belirtmek lazım. Bu durum, ülkemizde din eğitiminin içselleştirilememesi, gerçek ve samimi , şekilcilikten öteye giden bir dini eğitim verilememesinden kaynaklanıyor.Dini içselleştirmiş bir kimsenin değil çocuğunu istismar etmek ona bir fiske vurmayacağını biliyoruz. Ne var ki ülkemizde insanımız, dindar gözüken dini darlara hemen güvenmekte, onun dışarıdan görülen sakalına namazına itibar etmekte zaman zaman çocuğunu, zaman zaman kendisini ya da malını zaman zaman da oyunu teslim etmektedir.
 
Bu da bu tip pedofililerin çocuklara yakın mesleklere meyletmelerine ya da bu tür şüphe uyandırmayacak yerlerde türemelerine sebep oluyor.
 
Yani mesele dine karşı bir saldırı gibi algılanmamalı bu tür kurumlardan bu kişiler ayıklanmalı ve sürekli kontroller yapılmalıdır. Bu konudaki baskıyı da bu tür kurumlara dindar kimselerin oluşturması çok daha etkili bir sonuç verecek hem de toplumumuzu samimiyet konusunda ikna edecektir.
 
Eğer olaya bu açıdan bakabilirsek anlamsız tartışmalardan sıyrılacağımızı düşünüyorum.
 
Parantezi kapatıyorum.
 
Unutulmamalı ki pedofililer hemen eyleme geçmezler. Aylarca çocukla ilgilenir onun güvenini kazanırlar. Zaman zaman da bu güven zaten aile içinden olması hasebiyle tesis edilmiştir.
 
Bu anlamda bu bilgileri bilmek farkında olmak ve meselelere bu açıdan bakmak oldukça önemlidir.
 
Sonuç olarak, bizler bunları yazarken ya da okurken dayanamıyoruz, ölüyoruz bitiyoruz, psikolojimiz bozuluyor falan ama hiç düşünüyor musunuz birileri bunları yaşıyor? Küçücük çocuklar… Bazen ne olduğunun farkına bile varmayan bebekler… Medyaya yansıyanın yanında bir bu kadar da yansımayan olduğunu. Hatta büyük çoğunluğunun adliyeye bile yansımadığını.
 
Bazı reformlar dikeydir. Devletin kanun yapması, yaptığı kanunu uygulaması ile gerçekleşir(faşizan olmayan yapıcı ve çözüm odaklı olanlardan bahsediyorum). Fakat bazıları da çok daha güçlü bir devrim niteliğini taşır ki o da kişinin kendi bilincini yükseltmesi ve farkındalığını artırmasıdır. Başkalarına öğretmek, başkalarını eğitmek başkalarına laf anlatmak kimi zaman zor olabilir. Üniversiteye gelmiş bir kadın ve erkeğin sahip olduğu kalıp yargı bir saatlik bir söyleşi ile kırılmaz ama medya, hükümet politikaları, konularda yazılan yazılar, toplumun  tepkisi, ahlaksızlığa karşı toplumsal olarak kabul görmeme ve dışlanma gibi hususlar bu tür olayların hızla yok olmasında çok etkili olacaktır.
 
Ben önce kendimi bilinçlendiriyorum. Önce kendi çevremi ve çocuğumu konular hakkında uyarıyorum. Önce çocuğuma, onu insanlardan ve gerçek hayattan korkutmadan mahremiyet eğitimi veriyorum. Evladımın başına gelenlerden onu suçlamamayı öğreniyorum. Her zaman bir avukata, psikoloğa ve hekime danışmam gerektiğini biliyorum. Sonra toplumu dönüştürüyorum. İşte ben devrim yapıyorum!

 
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Feyza Altun tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)