Siyasi hayatı bitti denildi.
Muhtar bile olamaz denildi.
Partisi kazansa da Tayyip beye Başbakanlığı vermezler denildi.
Cumhurbaşkanı adayı olamaz denildi.
Olsa da on dört ayaklı Çatı Adayı karşısında seçilemez denildi.
Allah’tan başka kimsenin bilmediği ve bilemeyeceği geleceği bildiğini zanneden bu kahinler, bir defa olsun “özür dileriz yanıldık” diyemediler ve yalan yanlış kehanetlerde bulunmaya devam ettiler.
Söyledikleri kehanet değil, talepleri, rüyaları, hayalleriydi. Tutmadı ama  “tutturamadık” deme dürüstlüğünü bile gösteremediler. Adayları daha centilmen çıktı. Seçim bitti, adaylık görevini tamamladı, Başbakan’ı tebrik ederim bir daha da konuşmam dedi köşesine çekildi.
İki gündür farklı bir kampanya başlatıldı: Erdoğan başbakanlık ve genel başkanlık görevlerinden derhal ayrılmalıymış.
Erdoğan’ı siyaset dışı, gayrı meşru metotlarla görevinden uzaklaştırmak, devirmek isteyen demokrat görünümlü darbeciler, şimdi de Anayasa ve kanunların düzenleyici hükümlerini işlerine geldikleri yere kadar okuyup devamını görmeden hukuk adına ahkam kesiyorlar.

Bakın bir araştırma şirketinin kurucusu şu değerlendirmelerde bulunuyor:
"27 Ağustos kongre tarihi, Erdoğan'ın yemin töreninden bir gün evveldir. Erdoğan'ın demek istediği; ben 27'sine kadar genel başkanlığına devam edeceğim. Bu anayasaya fevkalade aykırı bir durumdur. Çünkü anayasa, "Cumhurbaşkanı seçilenin milletvekilliği ve siyasi partiyle ilişkisi kesilir' der. Bu ise bunu tanımaz görünüyor şu anda. Bu anayasaya karşı çıkışını devam ettirmesin. Yarın ya da öbür gün genel başkanlık ve başbakanlıktan istifa etmelidir. İstifa etmezse bundan sonraki her hareketi başbakan olarak suç haline dönüşür."

Ana muhalefetin çatı adayına da muhalif anayasa hukukçusu milletvekili  “Anayasa açık, seçilir seçilmez derhal istifa etmelidir” diyor.
Mikrofon uzatılan diğer bazı milletvekilleri de, uzmanlık (!) alanlarında kesin kanaatlerini ortaya koyuyorlar.

Ortaya konulan tezvirat, bir kısım malum medyanın bozuk plak gibi aynı yorumları tekrar etmesi karşısında ister istemez şu soru akıllara gelebilir;

Gerçekten, 12.Cumhurbaşkanlığına seçilen Başbakan Erdoğan’ın derhal hem Başbakanlık hem de partisinin genel başkanlığından istifa etmesi gerektiği halde, de facto bir durum oluşturarak 28 Ağustos’a kadar suç işlemeyi de göze alıp görevlerinden ayrılmıyor mu?

Eğer böyleyse, ‘Anayasa ve kanunların verdiği yetkileri sonuna kadar kullanacağı’ vaadiyle seçilen Erdoğan daha işin başında Anayasa ve kanunları çiğniyor olacaktır.

Ama gerçek bu değil değerli okuyucularım.

Anayasa m.101’de, “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sona erer” der.
Anayasa m.102’de, “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir” der.
Anayasa’nın 102.maddesi gereğince 5271 Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu çıkarılmış ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi bu kanuna göre yapılmıştır.

5271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu 21. Maddesi, seçim sonu takvimini bakın nasıl düzenlemiştir. Gelin maddeyi birlikte okuyalım.
“Seçilen Cumhurbaşkanı adına düzenlenen tutanak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel kurulunda, TBMM Başkanı tarafından verilir ve aynı oturumda andiçme töreni yapılır. Bu oturum, eski Cumhurbaşkanının görev süresinin dolduğu gün,...gerçekleştirilir.”

Yeni Cumhurbaşkanının seçildiğinin resmen kendisine bildirileceği tarih yasa koyucu tarafından yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde belirlenmiştir. Bu tarih Sayın Abdullah Gül’ün görev süresinin dolduğu 28 Ağustos 2014’dür. Kanun yoruma açık bir husus da bırakmamıştır.

Şimdi bu merasim öne çekilerek yapılsa, kanuna açıkça aykırı olmayacak mı?
O zaman aynı muhalif kesimler, “Cumhurbaşkanlığı makamını bir an önce teslim almak için kanunu bile çiğnediler” demeyecek miydi?

Aksi söz konusu olsa ve 28 Ağustos’tan önce, seçildiği Erdoğan’a resmen TBMM’de bildirilerek yemin merasimi yapılsa, 28 Ağustos’a kadar 2 Cumhurbaşkanlı bir ülke olmayacak mıydık?

Öyleyse “derhal bırakmalı” söylemleri niye ? Bir hazımsızlığın, hukuku araç olarak kullanarak, gerçekleri ters yüz ederek giderileceğine mi inanıyorlar?

Yasa koyucunun, bu tür bir yanlışlığa izin vermediği, seçilme tutanağının veriliş ve yemin tarihini net olarak ortaya koyduğu halde, anlı şanlı bazı anayasacılar, hukukçular nasıl oluyor da  harflerin üzerine basıp sürükleyerek “derrrrhallll istifa etmelidirrrr” diyebiliyorlar, okuyucularımın takdirine bırakıyorum.