ANKARA (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de yer aldığı 221 kişinin yargılandığı "çatı" davasında, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı emekli Orgeneral İhsan Uyar'ın emir subayı Hakan Toprak savunma yaptı.

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmanın öğleden sonraki bölümü, iddianamede "darbeci Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) personelinin karargahı işgal etmesinden ve saat 21.45'de mağdurlar dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Salih Zeki Çolak ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı emekli Orgeneral İhsan Uyar'ı derdest etmelerinden sonra saat 22.33'de Genelkurmay 2. Başkan koruma ekibi görevlisi Murat Bingül tarafından elleri ve gözleri bağlı şekilde karargah içinde görüldüğü, ancak bir süre sonra serbest bırakıldığı ve gece boyu ve sabah saatlerinde darbeye yönelik eylemlerini sürdürdüğü" kaydedilen Toprak'ın savunmasıyla başladı.

Toprak, Uyar'ın olay günü dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Çolak ile Kara Havacılık Okuluna gittiğini, saat 21.00 sıralarında buradan ayrıldıklarını anlattı.

Dönüş yolunda Çolak ve Uyar'ın aynı araçta olduğunu, bir ara araçların sağa çekildiğini, şoför ve emir subayının araçtan indiğini, Orgeneral Çolak'ın telefon görüşmesi yaptığını ifade eden Toprak, "Genelkurmayın her zaman kullandığımız giriş kapısında duraksama oldu, devam ettik. İlk kavşaktan dönüldü. Kara Harp Okulu nizamiyesinin orada duruldu, tekrar görüşme yapıldı." dedi.

Daha sonra Jandarma Genel Komutanlığının eski binası karşısındaki kapıdan Genelkurmay Başkanlığına konvoyun girdiğini kaydeden Toprak, son olarak da kendi bulunduğu aracın içeri girdiğini bildirdi.

Toprak, "Kara Kuvvetleri Komutanının ve Kurmay Başkanının içeri alınıp derdest edilmesi ve koruma ekibinin komutanın yanına ulaşmasından doğan çatışmayı görmedim. Zaten yol üzerinde durduğumuz için görmemiz fiziken mümkün değildi." diye konuştu.

Bu sırada nizamiye bölgesinden silah sesleri gelmeye başladığını ve bazı askerlerin koşuşturduğunu aktaran Toprak, şunları söyledi:

"Nizamiye önündeki yoldan karargaha saldırı girişiminde bulunulduğu, personelin de karşılık verdiğini düşündüm. Sağ ön kapıyı siper aldım. Aracımız zırhlı olup, camları dahi kurşun geçirmezdi. Kendi emniyetimi düşünsem, araçtan hiç inmezdim. Fakat Uyar'ın nerede olduğunu, emniyette olup olmadığını bilmediğim için üzerimde hiçbir teçhizat olmadan nizamiye bölgesine yaklaşmaya çalıştım. Bu esnada, ÖKK personeli bir şahıs yanıma geldi, ne yaptığımı sordu. Kurmay Başkanının emir subayı olduğumu, yanlarına gitmeye çalıştığımı söyledim. Bana, karargaha ve komutanlara karşı suikast girişimi olduğunu, bu yüzden emniyet aldıklarını, kimseye güvenemeyeceklerini, araç içinde beklememi, bunun emir olduğunu söyledi. Bunun üzerine araca döndüm. Şoför Ufuk Çakır'a koruma personelinin yerinde kalması talimatını telsizden ilettim. Koruma ekibinin 'Bizi bir yere götürüyorlar. Bir şey yapamıyoruz' diye bilgi geldi. Onlardan son bilgi bu oldu."

Toprak, araçtayken çantada bulunan telefonu eline aldığını, bu sırada bir ÖKK personelinin aracın kapısını açarak, dışarı çıkmalarını istediğini dile getirdi.

"Herhangi bir hainlikten şüphelenmediğim için şahsı ikna etmeye çalışıyordum. Kurmay Başkanını merak ettiğimi söyledim." diyen Toprak, bu kişinin ise "Komutanını bırak, kendi hayatını düşün" dediğini savundu.

Bu askerin, koltuğun altından çıkarttığı, içinde özel eşyalarının da bulunduğu çantayı, MP-5 silahı ve şarjörleri aldığını, eşyalarını ağaçlık alana doğru fırlattığını, silah ve şarjörü de başka birine ilettiğini anlatan Toprak, daha sonra bu kişinin, "Ben seni rahat durman konusunda uyarmadım mı? Kendini mi vurduracaksın?" diye tehdit ettiğini öne sürdü.

Toprak, şöyle devam etti:

"Şoförü ve beni ellerimizi aracın üzerinde tutarak, üstümüzü aradı. Şahıs, beni bir kez daha ikaz etmeyeceğini, talimatlara uymamam durumunda gerekirse vuracağını söyledi. Böyle beklerken, nizamiyenin gerisine helikopter inmesiyle dikkatleri dağıldı. Biraz uzaklaşınca tekrar araca girdik. Helikoptere gözleri ve elleri bağlı üç kişinin bindiğini gördüm. Sonra helikopter havalandı. Bütün bu anlattıklarım tahminen 21.50-22.20 arasında meydana gelenlerdir. Helikopter havalanınca ÖKK personeli tekrar yanıma geldi, şahıs beni işaret ederek, 'Alın bunu, rahat durmuyor' dedi."

Sivil memur Ufuk Çakır ile girişe götürüldüğünü, bu sırada yanlarında bulunan personelin daha sonra iddianameden Mehmet Aytaç olduğunu öğrendiğini anlatan Toprak, "Yanımdaki ÖKK personeli bana komutanların emniyette olduğunu, şu anda kimseye güvenemeyeceklerini, beni ve şoförü kontrol altında tutacaklarını söyleyerek, içeri aldı. Benim ve Çakır'ın gözleri bezle kapatılmış, elleri arkadan bağlanmıştı." diye konuştu.

Önce bir odaya götürülerek, yere oturtulduklarını, ardından bir başka odaya götürüldüklerini bildiren Toprak, yine iddianameden, kendisini götüren kişinin Murat Bingül olduğunu anladığını söyledi.

Bu odada Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Çolak ile dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in şoförleri ile korumalarından bazılarının bulunduğunu, odada yaklaşık 2 saat kaldıklarını ifade eden Toprak, saat 00.40 civarında, halen aranan sanık başçavuş Serhat Pahsa olduğunu öğrendiği kişinin geldiğini bildirdi.

Pahsa'nın da "Uyar ve diğer komutanların emniyette olduğunu, durum açığa kavuşunca kendisini kurmay başkanının yanına götürebileceklerini" söylediğini kaydeden Toprak, ihtiyacını dile getirmesi üzerine Pahsa'nın kendisine tuvalete kadar eşlik ettiğini, ellerini çözdüğünü ve tuvalette de başında durduğunu anlattı.

Tuvaletten çıktıktan sonra Serhat Pahsa tarafından Genelkurmay İkinci Başkanının emir subayının odasına alındığını bildiren toprak, "Tuvalet ihtiyacı için ellerim çözülmese, bu görüntüde ellerim bağlı olacaktı." dedi.

Bu odanın girişinde ÖKK personelinin beklediğini, bir de televizyon bulunduğunu belirterek, tahminen saat 02.00 sıralarında ÖKK mensuplarının televizyonu açtıklarını anlatan Toprak, "Ben durumun bir kalkışma olduğunu duyabildiklerimden anladım. Televizyon sonra tekrar kapatıldı. O andan itibaren etrafımdaki hiçbir TSK personeline güvenemeyeceğimi anladım ve olaya müdahil olmadan, bulunduğum odada bekledim." diye konuştu.

- Üniversite öğrencisi "Cihat"

Odaya daha sonra "Cihat" isimli bir üniversite öğrencisinin getirildiğini bildiren Toprak, "Cihat, gece saatlerinde darbe teşebbüsünü önlemek için Genelkurmay Başkanlığına gelenlerden olduğunu, karargaha girdikleri esnada üzerilerine ateş açıldığını, açık olan bir odadan içeri girdiğini, saatlerce odada saklandığını, sabah askerlerin kendisini bulduğunu ve kısa süre sorgulandıktan sonra buraya getirildiğini söyledi. Yaşananların boyutunu ve ülke çapındaki eylemlerin büyüklüğünü ilk defa Cihat isimli vatandaştan öğrendim" ifadelerini kullandı.

Toprak, silah seslerinin kesilmesinin ardından "Cihat" ile dışarı çıkarak, polislere teslim olduğunu söyledi.

"Ben darbeci ve FETÖ'cü değilim" iddiasında bulunan Toprak, tahliye ve beraatını istedi.

Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Seni alan ÖKK personelinden burada kim var?" diye sorduğu Toprak, "Şu, diye teşhis edebileceğim kimse yok" karşılığını verdi.

Başkan Dik, "Kimin darbeye karıştığını düşünüyorsun? Hiç bakmadın mı? Sesinden de mi anlamadın? Kaç kişi dinledik" sorusunu yöneltti. Toprak ise bazı kişilerin sadece gözlerinin açık olduğunu ifade ederek, "Sesinden veya gözünden tanıyacağım kimse yok." karışılığını verdi.

Toprak'ın çapraz sorgusu sırasında ayağa kalkarak, "Sayın başkan, bunların hepsi katil. Bunlara bu kadar söz vermeyin" diyen bir müşteki, Başkan Dik'in talimatıyla duruşma salonundan çıkarıldı.

Duruşmaya daha sonra bir süre ara verildi.