İSTANBUL (AA) -ZEYNEP KARATAŞ- İran ile Fas arasında Polisario Cephesi üzerinden başlayan ve iki ülke arasında ilişkileri sonlandırmaya kadar giden yeni bir süreç başladı. Aslında bu iki ülkenin ilişkileri kesmesi yeni bir durum değil, 2009 yılında da İran ile Fas ilişkilerini kesmiş, ama daha sonra yeniden diplomatik ilişki kurmuşlardı. Son dönemde İran ile Suudi Arabistan arasında yaşanan gelişmeler, Arap dünyasının en batı ucundaki ve kıta Avrupası'na en yakın ülke konumundaki Fas'ın İran tutumunun mercek altına alınmasına yol açtı. Hizbullah'ın Polisario Cephesi'ne yardımı iddiasıyla başlayan bu süreçte, Batı Sahra iddiaların odak noktasında yer alıyor. Peki, Batı Sahra sorunu nedir?

Batı Sahra sorunu: Bağımsızlık mı özerklik mi?

Batı Sahra bölgesi, Afrika’nın Kuzey Atlantik kıyısında, Fas Krallığı, Cezayir ve Moritanya ile çevrelenmiş eski bir İspanya kolonisidir. İspanya’nın bölgeden çekilmesi sonrasında 1975’te Fas tarafından “Büyük Fas” toprağı olduğu gerekçesiyle ilhak edildi. Ancak komşu ülkelerden Moritanya da, bu topraklar üzerinde hak talebinde bulundu. Fas ise bu bölgenin İspanyol kaynaklarına göre de kendi krallığının toprağı olduğunu ve bu topraklara yönelik herhangi bir hak talebinin Fas’ın toprak bütünlüğüne karşı bir girişim olarak algılanacağını belirtti. Moritanya daha sonra bu iddiasından vazgeçti.

Ancak kendisine “Batı Sahra’nın Kurtuluşu için Halk Cephesi” diyen ve Polisario Cephesi olarak bilinen örgüt, bölgenin yerli halkı olan “Sahrawi”ler adına Fas’a karşı bağımsızlık mücadelesi başlattı. Polisario Cephesi, bu toprakların egemenliğinin kendilerine ait olduğunu ve tam bağımsızlık elde edilene kadar mücadele edeceklerini ilan etti.

Polisario Cephesi, sömürge döneminde Moritanya üzerinden örgütlenerek hem Fransız hem de İspanyol birliklerine karşı savaştı. Fransa’nın Fas’la, İspanya’nın ise Cezayir’le yakınlaşması sonrasında ise Cezayir ile stratejik ilişkiler geliştirerek, Cezayir’in batısındaki Tindouf eyaletinde kamplar kurdu. Bu kamplardan Fas’a karşı askeri saldırılar gerçekleştiren Polisario Cephesi, Cezayir-Fas ilişkileri açısından da oldukça ciddi sorunlara sebep oldu.

Diplomatik açılımlar yaparak devletleşme girişiminde bulunan ve Sahrawi Arap Demokratik Cumhuriyetini (SADR) ilan ederek elini güçlendiren Polisario Cephesi'ni, ekseriyeti Afrika ve Latin Amerika ülkesi olan 70 ülke resmen devlet olarak tanıdı. Batı Sahra’nın 1984’te de Afrika Birliğine kabul edilmesi, Fas'ın dış ilişkilerinde sorunlara sebep oldu; Fas bu durumu “kırmızı çizgi”nin ihlali olarak görüp Afrika Birliğinden ayrılma kararı aldı.

Daha sonra Birleşmiş Milletler devreye girip iki tarafın da kabul edebileceği bir çözüm için girişimlerde bulundu ancak 1991’de yapılan ateşkes sonrası Polisario Cephesi Fas’a karşı silah kullanmamakla birlikte, Fas’ın bölgede hakimiyet kurmasına da izin vermedi. BM, iki taraf arasında Çin Seddinden sonra dünyadaki ikinci uzun duvar olan kumdan duvarlarla, tampon bir bölge kurdu. Daha sonra BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in adıyla bilinen “Guterres Raporu”nda önerilen müzakerelerden de bir türlü çözüm çıkmadı.

Fas kralı Kral VI. Muhammed, Batı Sahra için Fas’ın hakimiyeti altında bir özerkliği çözüm olarak sunarken, Polisario Cephesi ise tam bağımsızlık için referandum talep etmekte. Batı Sahralılar arasında da farklı görüşler mevcut; Polisario Cephesinin geçen senelerde hayatını kaybeden liderlerinden Şeyh Muhammed Er-Ruibi, Fas’ın çözüm önerisi olan Fas’a bağlı özerkliğe destek vermiş ve oğluna “Fas’a geri dön” çağrısı da yapmıştı. Ancak 2006’dan bu yana süren çözüm arayışlarında henüz Batı Sahra’nın statüsü konusunda bir uzlaşmaya varılamadı.

Git gide daha da fazla diplomatik tanınırlılık kazanan Batı Sahra’ya karşı Fas’ın da eli zayıflamakta. Bazı Amerikalı analistler, ABD müttefiği olan Fas’ın Afrika’da gittikçe yalnızlaşmasının tehlikeli olduğunu ve Fas’ın Batı Sahra üzerindeki egemenliğinin resmen tanınması gerektiğini savunarak, böylece Batı karşıtı ülkelerin etkisinde olan Polisorio Cephesi'nin zayıflayacağını öngörmekteler.

Diplomatik küskünlük: Fas-İran ilişkileri

Fas’ın Polisario Cephesi ile yaşadığı Batı Sahra sorunu, dış ilişkilerine de fazlasıyla yansıyor. Bu cepheye karşı uluslararası toplumu yanına almak isteyen Fas, uluslarası güçlerce yaşanan çıkar çatışması sebebiyle zaman zaman gerginlikler de yaşıyor.

Fas’ın ABD ve Körfez ülkelerinin Afrika’daki en ciddi müttefiği olarak görülmesi, hem de Batı yanlısı liberal politikaları yürütme çabası, Moskova ve İran’ı geçmişten bugüne hep rahatsız etti. İran, Afrika’da Fas’a karşı Cezayir’i destekleyerek küresel kamplaşmada saf aldı.

Fas Dışişleri Bakanı, geçtiğimiz 1 Mayıs’ta İran’a yaptığı ziyaret dönüşünde, İran’ın Lübnan Hizbullahı vekaletinde, Fas karşıtı Polisario Cephesine silah desteği verip, Fas’ın güvenliğini ve istikrarını hedef aldığını iddia ederek, diplomatik ilişkileri kesme kararı almıştı. Ayrıca Faslı yetkililer, İran’ın Cezayir Büyükelçiliğinde bu silah tesliminde adı geçen İranlı diplomatların adlarını da yayınladılar. Kaynaklar, Tahran ziyaretinde, Fas Dışişleri Bakanı tarafından bizzat İranlı meslektaşı Cevad Zarif'e de bu isimlerin verildiğini ama İranlıların bunu önemsemediğini belirtiyorlar.

Fas, 2009 yılında da İran’ın Afrika’da Şiileştirme faaliyetleri yürüttüğü ve Fas’ı istikrarsızlaştırmaya çalıştığı gerekçesiyle, İranlı diplomatlara ihtarda bulunmuştu. Fas kaynaklarına göre bu uyarılar ciddiye alınmadı. Yine aynı yıl Fas, İran rejiminin dini lideri Ali Hamaney’in Bahreyn üzerinde hak talep eden açıklamasını da mazeret göstererek Tahran ile ilişkilerini kesmişti.

Fas-İran ilişkilerindeki gerginliğin jeopolitik, ideolojik ve mezhebi sebepleri bulunmakta. Fas, İran’ın, Afrika- Avrupa geçiş yolu olarak gördüğü Batı Sahra'yı jeopolitik sebeplerle kendilerine karşı desteklediğini düşünüyor. Bununla birlikte Sünni bir krallık olan Fas, mezhepsel yayılmacılık hedefi olduğunu düşündüğü İran’a engel teşkil etmekte. Fas Dışişleri Bakanlığı, İran’ı açıkça Sünni ülkelerde Şiiliği yaymakla suçlamış ve Fas’ın buna sessiz kalmayacağını ilan etmişti.

İran’ın ise Afrika’da stratejik hedefleri olduğu bilinmekte. Fas, İran’ın, Afrika’da Amerikan müttefiklerini zayıflatma ve istikrarsızlaştırması için stratejik bir nokta olan Cebelitarık üzerindeki planlarının önemli olduğunu düşünüyor. Cebelitarık Boğazı, Akdeniz'i Atlantik Okyanusuna bağlaması sebebiyle hem askeri hem de siyasi açıdan oldukça önemli. Fas, Cebelitarık boğazı üzerinde siyasi hakimiyeti bulunan bir ülke olduğu için de İran’ın hedefinde olduğunu iddia etmekte.

Bazı analistler ise Fas’ın güvenlik ve mezhepsel kaygıları öne sürmesinin tamamen bahane olduğu ve aslında bu diplomatik ilişkilerin bozulmasında, Suudi Arabistan’ın müdahalesinin olduğunu düşünmekteler. Fas'ın, İran ile diplomatik ilişkilerini kestiği halde Polisario Cephesine silah desteği verdiğini iddia ettiği Hizbullah sebebiyle Lübnan’a karşı böyle bir tepki vermemiş olması da, bu görüşü savunanların öne sürdüğü delillerden biri.

İranlı kaynaklar ise Fas’ın bu tavrının ve ithamlarının arkasında Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan baskısı olduğunu öne sürüyorlar. ABD ile olan müttefikliğini hiç inkâr etmeyen Fas ise Batı Sahra'nın ulusal güvenlik ve toprak bütünlüğü meselesinin öncelikli olduğunu vurguluyor.

Hizbullah-Polisario: Farklı kıtalarda benzer iki örgüt

Fas’ın, İran’a yaptığı suçlama “Lübnan Hizbullahı aracılığı ile Polisario Cephesine silah desteği vermesi”ydi. Yine bir diğer iddia da Hizbullah militanlarının Batı Sahra’da Fas’a karşı şehir savaşı için Polisario’ya askeri eğitim verdiğiydi.

Ancak Fas ile Hizbullah’ın karşı karşıya gelmesi daha önce Hizbullah’ın Afrika’daki diaspora Şiileri aracılığı ile bölgede güç elde etme çabasıyla gerçekleşti. Özellikle Lübnanlı Şii milislerin, Batı ve Kuzey Afrika’da ciddi maddi çıkarlarının olduğu tahmin edilmekte. Hizbullah’ın bu bölgelerde iş fırsatları peşinde olduğu ve yine Atlantik kıyılarındaki fosfot yatakları gibi doğal kaynaklara ulaşmak istediği de iddia ediliyor.

Hizbullah’ın Sahra altı ülkelerine ideoloji ve mezhep ihraç etmeye çalışması Fas’ın tepkisini çekmişti. Fas, geçen Mart ayında Hizbullah’ın Fildişi Sahillerindeki ideolojik manevralarını engelleyerek Hizbullah’a açıktan tavır aldı.

Hizbullah’ın önemli finansörlerinden Lübnanlı işadamı Kasım Muhammed Taceddin’in geçen sene İnterpol’un Washington ofisinin talebi üzerine Casablanca Havaalanında Fas tarafından terör suçlamasıyla tutuklanması ve Amerika’ya teslim edilmesi de Fas ve Hizbullah’ın arasındaki gerilimi iyice arttırdı. Daha önce siyasal söylem düzeyinde olan karşıtlık, Hizbullah’ın Polisario Cephesine daha da yakınlaşması ve silahlı destek vermesiyle farklı bir boyuta evrildi. Faslı makamların iddiasına göre Hizbullah’ın Polisario Cephesine verdiği SAM-9, SAM-11 füzeleri ve askeri eğitim desteğinin arkasında “Hizbullahçı işadamının tutuklanması” ile ilgili intikamcılık yatıyor.

Ancak Lübnan basını takip edildiğinde görülecektir ki Polisario Cephesi ve Hizbullah arasındaki ilişki pek de yeni değil. Daha önce de bu cephenin üst düzey yetkilileri Doğu Beyrut’u ziyaret etmişlerdi. Bu yakınlığın bir sebebi de iki örgütün de kendilerini konumlandırdıkları yer açısından aralarında bir paralellik bulunmasıdır. Kendilerini “sömürgeye karşı, bağımsızlıkçı ve Batı karşıtı” olarak tanımlarken, aynı zamanda Polisario Cephesi, İslam ve sosyalizmi birbirine yakınlaştıran ideolojik bir arka plana da sahip. Ve her iki örgüt de, küresel güç dengesinde Rusya’dan yardım almakla itham edilmekteler.

Ancak bu yakınlaşmanın bir diğer sebebi de Hizbullah’ın Afrika’daki ekonomik çıkarlarıdır. Cezayir ve Batı Sahra, Hizbullah için adeta bir geçiş güzergahıdır. Hizbullah, bu ilişki sayesinde Polisario Cephesi aracılığı ile füze ve roketlerini Batıyı endişelendirecek kadar yakınlarına taşıyabilecekti. Polisario için ise siyasal taleplerini sürdürebilmesi için yeni ortaklara ihtiyacı olduğu ve o yüzden bu ilişkinin iki örgüt için de “kazan- kazan” olduğu tahmin edilmektedir.

Bazı uzmanlara göre, bu iki örgütün yakınlaşmasıyla Afrika kıtasında İran yanlısı -hatta Moskova yanlısı-bir koridorun kurulması ve batı etkisinin zayıflatılması hedeflenmektedir. Aslında iki örgütün de “aynı siyasi ve askeri ideolojiyi” paylaşan benzer gruplar olduğu ve büyük küresel güçlerin çıkarlarına hizmet eden ve kuruluş hedeflerinden uzaklaşarak küresel oyunda yeni bir işlev kazandıkları düşünülmektedir.

[Gazetecilik, Ortadoğu ve Afrika çalışmaları alanlarında lisans üstü eğitim gören Zeynep Karataş düşünce kuruluşları için Suriye ve Lübnan üzerine raporlar kaleme almaktadır]