İSTANBUL (AA) - Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İslam karşıtlığının bir insan hakkı ihlali ve özünde bir nefret suçu olduğunu belirterek, "Hukuk temelinde ele alınması ve yanıt verilmesi gereken bir sorundur. Aynı zamanda biz Hristiyan karşıtlığının da Yahudi karşıtlığının da bir nefret suçu olduğuna inanıyoruz. Bu konuda bütün dünyanın da samimi ve çifte standarttan uzak bir yaklaşıma kavuşmasını diliyoruz. Avrupa ülkelerinin pek çoğunda İslamofobik olaylar insan hakları ihlali ve ayrı bir nefret suçu olarak kayda geçmiyor. Halbuki bu fiillerin İslamofobik eylemler olarak kayıt altına alınması, sorunun gerçek boyutunun ortaya çıkarılması ve bu sorunla mücadele edebilmek için atılacak adımların belirlenmesi bakımından hayati öneme sahiptir." dedi.

Gül, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu (BDİHK) ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti işbirliğiyle düzenlenen "İslamofobi: Bir İnsan Hakları İhlali ve Irkçılığın Çağdaş Görünümü" konulu 5. Uluslararası Semineri'nin açılışındaki konuşmasında, doğuştan gelen haklarıyla insanın, hemcinsleriyle eşit ve özgür bir varlık olduğunu, özgürlük ve haklarının, insanın varoluşuyla bir bütün olduğunu söyledi.

Üzerinde tasarruf imkanı bulunmayan ırkı, derisinin rengi, dili ve milliyetinin yanında dini, vicdani kanaatleri ve kişisel tercihleri sebebiyle hiç kimsenin kınanamayacağını ve ayrımcılığa tabi tutulamayacağını dile getiren Gül, başlı başına insan olmanın, insan olarak yaratılmış olmanın büyük bir imtiyaz ve büyük bir ayrıcalık olduğunu ifade etti.

Gül, günümüzün insan haklarını koruyucu mekanizmalarının, acı tecrübelerden geçilerek, büyük bedeller ödenerek kurulabildiğine değinerek, şöyle devam etti:

"Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi ve diğer pek çok sözleşme, dünya genelinde hak ihlallerini önlemek ve insan haklarını korumak için denetim organları geliştirmiştir. Ancak bu mekanizmaların yeterli olmadığına üzülerek şahitlik ediyoruz. Bugün dünyada yaşanan hak ihlallerinin eriştiği boyut ortadadır. Mevcut sözleşmeler, kuruluşlar ve denetim organları insana karşı işlenen ayrımcılık ve nefret suçlarını önlemekte yeterli olamamaktadır. Yeni bir yaklaşıma, karar ve eylem birliğine ihtiyaç bulunduğu çok açıktır. Başta BM sistemi olmak üzere, uluslararası insan hakları mekanizmalarının daha adil ve etkin bir şekilde işlemesi için reforma ihtiyaç duydukları aşikardır. İkinci Dünya Savaşı akabinde kurulan, soğuk savaş sonrasında ise tahkim edilen mevcut sistem, çıkarları garanti altına alınmış bir avuç mutlu azınlık dışında hiç kimseyi tatmin etmiyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'nda yaptığı 'Dünya beşten büyüktür" çağrısı işte bu reform ihtiyacını çok çarpıcı biçimde ifade etmektedir. Böylesi bir reform sürecine hazırlanırken, İslam dünyası da üzerine düşenleri yerine getirmelidir."

Batıda Müslümanlara karşı giderek artan hoşgörüsüzlük ortamının, dünya barışını ve geleceğini tehdit ettiğini, özellikle Avrupa'da yükselişe geçen aşırı sağcı, İslamofobik siyasetin, toplumları zehirlediğini anlatan Gül, "Avrupa'nın sınırlarına dikenli teller çevirerek, mülteci kabul etmeme politikası, Akdeniz'i bir mülteci kabristanına çevirmekte, büyük bir insanlık dramına sebep olmaktadır. Bu dikenli telleri her nasılsa geçebilmiş masum ve mazlum insanlar da potansiyel suçlu muamelesi görmekte, bir mülteci Afgan kadınının örtüsüne el uzatılabilmektedir. İslam'a ve Müslümanlara yönelik genişleme eğilimi gösteren ayrımcı politikalar, savaş ve çatışmaların hayatlarını bir coğrafyadan diğerine savurduğu mültecilerle de sınırlı kalmamaktadır. Öteden beri o ülkelerde yaşayan, o ülkelerin vatandaşı ve asli unsuru olan Müslümanlar da bu zehirden maalesef payına düşeni alıyor." diye konuştu.

- "Terörün ve teröristin İslam'la telifi, tevili, temsili mümkün değildir"

Gül, İslam'a ve Müslümanlara karşı duyulan temelsiz korku ve hoşgörüsüzlüğü ifade eden İslamofobinin, özellikle son yıllarda hızla yaygınlaşarak uluslararası barışa zarar verecek boyuta geldiğine dikkati çekerek, şunları söyledi:

"İslamofobi temelde bir insan hakları sorunu olarak görülmelidir. Müslümanlara düşmanlık ve nefret söylemi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının çağdaş bir yansıması haline gelmiştir. İslam korkusu ve nefreti 1 milyar 6 milyon Müslümanı türlü olumsuzluklarla karşı karşıya getirmekte, farklılıkların bir arada yaşama imkanını tehdit etmektedir. Avrupa özelinde bu sorun, temel parolası 'Farklılık içinde birlik' olan Avrupa Birliği için izahı zor bir çelişki oluşturmaktadır. İslam düşmanlığının güç kazanmasında, bazı terör örgütleri ve eylemleri de kullanışlı bir bahane olmaktadır. İslam, bir barış ve esenlik dinidir. Adında, simgelerinde, söylemlerinde İslam'ı motif olarak kullansa da teröre bulaşan herkes bizim gözümüzde teröristtir. Terörün ve teröristin İslam'la telifi, tevili, temsili mümkün değildir. İnsanlığı hedef alan terör grupları, hangi etiketi kendilerine yakıştırırlarsa yakıştırsınlar, bunlarla kararlı biçimde elbette mücadele edilmelidir. Unutulmamalıdır ki doğru bir dil ve üslup da bu mücadelenin ayrılmaz parçasıdır. Bir terör hareketini adında barış geçen bir dinle ilişkilendirmek, o dinle birlikte anmak, sadece o dinin samimi takipçilerini incitmekle kalmaz. Böyle bir yanlış kavramsallaştırma, hata ve gaflete düşen, türlü sebeplerle bu tür örgütlere yaklaşan kişilerin gözünde de terörü meşrulaştırma tehlikesini doğurur. İslam'ın asla terörle yan yana gelemeyeceğini ifade etmek isteriz. İslam'la terör asla yan yana kullanılamaz. Böyle bir söylemi şiddette reddediyoruz."

Dünyada değişik dinlere mensup toplumların terör sorunuyla uğraştığını hatırlatan Gül, "Kimse ETA için IRA için 'Hristiyan terörü' söylemini kullanmamıştır. Türkiye bugün 15 Temmuz hain darbe girişimini yapan FETÖ ile mücadele etmektedir. Bu örgüt insanları dini, referans göstererek kandırdı. Bu mücadelede Müslüman halkımız bizi hep desteklemektedir. Dolayısıyla halkımız da bu konuya duyarlı uluslararası toplum da İslam'la terörü net bir şekilde birbirinden ayırmaktadır. İslam'ı referans gösterip, terör ve katliam yapan DEAŞ ile en etkili mücadeleyi de yine Türkiye vermiştir ve sürdürmeye devam etmektedir. Bu konuda politik bir seçicilik içinde değiliz. Terörle mücadelede bu tür bir seçiciliğin dünyamızın hayrına olmadığına inanıyoruz. Bu sebeple farklı motifler taşıyan FETÖ, DEAŞ, PKK gibi pek çok terör örgütüyle eş zamanlı mücadele ediyoruz. Terörün dininin, milliyeti olmayacağına; iyi terör, kötü terör ayrımının asla doğru olmadığına inanıyoruz." dedi.

- "Batılı devletlerin gerekli tedbirleri alması elzemdir"

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, "İslam karşıtlığı bir insan hakkı ihlali ve özünde bir nefret suçudur. Hukuk temelinde ele alınması ve yanıt verilmesi gereken bir sorundur. Aynı zamanda biz Hristiyan karşıtlığının da Yahudi karşıtlığının da bir nefret suçu olduğuna inanıyoruz. Bu konuda bütün dünyanın da samimi ve çifte standarttan uzak bir yaklaşıma kavuşmasını diliyoruz. Avrupa ülkelerinin pek çoğunda İslamofobik olaylar insan hakları ihlali ve ayrı bir nefret suçu olarak kayda geçmiyor. Halbuki bu fiillerin İslamofobik eylemler olarak kayıt altına alınması, sorunun gerçek boyutunun ortaya çıkarılması ve bu sorunla mücadele edebilmek için atılacak adımların belirlenmesi bakımından hayati öneme sahiptir." değerlendirmesinde bulundu.

Batı dünyasında Müslümanlık karşıtı eylemlerin çok azının yetkili makamlara bildirildiğini kaydeden Gül, Müslümanlar ve göçmenler üzerinde oluşturulan baskı kültürünün, bunun en önemli nedenlerden birisi olduğunu dile getirdi.

Gül, Avrupa'da ve Batı dünyasında yükselen aşırıcılık ve İslam karşıtlığının boyutlarının, gerekli müdahaleler olmaması durumunda daha vahim sonuçlara ulaşacağını ifade ederek, "İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü referans alan Batılı devletlerin bu ilkeleri korumak ve yükselen ırkçılık ve İslam karşıtlığını engellemek için vakit geçirmeden gerekli tedbirleri alması elzemdir. Batı, bugün Müslümanların eşit vatandaşlar olarak toplumlarına entegre edilmesi konusunda sınavdan geçmektedir. Batı için bu sınavı daha çetin kılan şey, İslamofobik söylemin olağanlaştırılması eğilimidir." diye konuştu.

Dini nefret temelli siyasi tahakküm hevesinin, dünyaya hiçbir zaman huzur ve barış getirmediğini, ayrılıkları derinleştirmenin, kavgaları körüklemenin, nefreti ve etnik ayrımcılığı kızıştırmanın insanlığa büyük acılar yaşattığını ve büyük bedeller ödettiğini anlatan Gül, acıların tekrarını önlemek için herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini söyledi.

Bakan Gül, İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonun kurulmasının önemli bir gelişme olduğunu vurgulayarak, "Komisyonunun sadece Müslüman coğrafyada değil, tüm dünyada insan hakları ihlalleri, İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve tüm inançlara ve dinlere karşı, nefret suçlarına karşı etkin rol alması gerektiğine inanıyorum. Benzer şekilde İslam İşbirliği Teşkilatı yeni bir hedef olarak İslam'da İnsan Haklarına dair Kahire Deklarasyonu'nun gözden geçirilmesi çalışmalarının bir an evvel sonuçlandırılmasını temenni ediyorum. Mevcut gözden geçirilmiş İslam İşbirliği Teşkilatı İnsan Hakları Deklarasyonu taslağını ilke olarak takdirle karşıladığımızı da belirtmek istiyorum." dedi.