Can Dündar ve bir diğer gazeteci daha tutuklandı. Tutuklanma gerekçesi; MİT Tırları ile ilgili haber yapmaları.

Hatırlanacağı üzere bilinmeyen bazı eşyaları taşıyan MİT Tır’ları, bir mahkeme kararı neticesinde polis ve Jandarma tarafından aranmak istenmişti.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin “Kozmik Oda’sına” girilen bir ülkede, MİT Tırlarının aranmasının nasıl olup da suç teşkil ettiğini anlayamadık.

Anlaşılmayan bir diğer konu, bu olaya karışan kişilerin “hükümeti devirmek ve casusluk yapmak” ile suçlanıyor olmaları.


Bir kamyon benzerinin yani tır’ın aranmasının nasıl olup da hükümeti devirmek ve casusluk olarak tanımlandığı da anlaşılamayan bir diğer konu.


Bu işin görünen bir tarafı, asıl ilginç olan ve görünmeyen tarafı şu:


Bu olayı takip eden günlerde Avrupa Birliği (AB) bir “olağanüstü” toplantı düzenledi.


Toplantının konusu “göçmenler veya sığınmacılar”.


Tutuklanan gazeteciler ve Can Dündar AB’ye yönelik bir açıklama yapıtılar.


Yaptıkları açıklamada; “Türkiye’den, göçmenler konusunda taviz almak için, gazetecilere ve insan haklarına yönelik baskılara göz yummayacağınızı ümid ediyoruz” deniyor.


Bilmece gibi bir şey değil mi.


Ama taşlar yerine oturunca bilmecenin bilinmeyen tarafı kalmıyor.


Şöyle ki;


Suriye’den ve Müslüman arap dünyasından kaçan göçmenler, Türkiye’ye sığmıyorlar ve Avrupa’ya gitmek istiyorlar.


Bu gidiş çoğaldıkça AB ülkeleri sınırlarını dikenli tellerle örttü, kapattı ama sığınmacılarla başa çıkamadı.


Dikenli telden daha iyisi bunları Türkiye’de “hapsetmek” olacaktı.


Böylece AB’nin başı ağrımayacaktı.


Peki, milyonlarca göçmeni kendi sınırları içinde tutması, dışarı gitmelerini bir polis devleti gibi engellemesi için Türkiye nasıl “ikna” edilecek, Türk halkı nasıl “uyutulacaktı”.


Görünür ikna yolu; Türkiye’ye biraz para vermek ve vizesiz Avrupa kapılarını açmak vaadi olacaktı.


Söz verdikleri parasal desteği bu güne kadar yerine getirmediler ama para vereceğiz diye bir işi yaptırmaları da yeteri kadar “utanç verici” olmalı.


Ayrıca Türk vatandaşları için vizesiz Avrupa kapılarını açacakları tarih ve koşulları da belli değil. Kaldı ki vizesiz seyahat olanağı verseler ne olacak, vermeseler ne olacak.


İşin bu şekildeki görünür yanında, bir de görünmeyen tarafı var ki; işte o taraf da, gazetecilerin AB’ye yönelik mektuplarında yatıyor.


Onlar da açıklamalarında diyorlar ki; “sığınmacıları Türkiye’ye tutmak için, Türkiye’de insan haklarına yönelik olarak yapılan ve yapılacak olan baskı ve tehditlere göz yumacağınızdan” endişe etmekteyiz.


İşte bu yüzden Bürüksel’de, bir AB toplantısı yapılıyor.


Üstelik ne hikmetse bu toplantı “olağanüstü” bir toplantı.


Toplantı da Türk halkını kandırmak, için temsilcilerine çok yakın, kibar ve saygılı davranıldığı görülüyor.


Açıktan verilen sözler; göçmenleri dışarı bırakmaması karşılığında biraz para vermek ve vizesiz seyahat verileceği vaadinde bulunmak.


Bunlar işin görünen tarafları.


İşin görünmeyen tarafında da, Türkiye’ye deniyor ki “Sen Jandarmamız ol, biz sana para verelim ve biraz daha göz yumalım”,


Yani “Senin yapacağın bazı işlere göz yumacağız ve sana biraz daha süre vereceğiz.” Deniyor.


Kısaca “göçmenler için göçemeyenler harcanacak”.


Türk halkı kıvranırken, AB “demokrasi dansı” yapmaya devam edecek.


…………………

İlginç olan bir diğer toplantı ise Paris’te yapılmakta olan “Küresel İklim Konferansı”.

Bu konferansa 150 den fazla devlet katılıyor.


Katılan devletlerin temsilcileri Genel Kurul salonunda boy gösterip, birbirleri ile kucaklaşıp, ekranlara gülümseyecekler.


Ama iş ciddi toplantılara gelince iki ayrı salon kullanılacak.


Birinci salonda birinci sınıf devletler, ikinci salonda ikinci, üçüncü sınıf devletler yer alacak.


Bakalım görelim, bizi hangi salona layık görecekler.


Av.A.Erdem Akyüz