Bu değerlendirmelere bakılırsa 102. madde tahliyeleri hukuken yanlış!  

ÜÇ TEMEL ARGÜMAN
Tahliyeler konusunda alınan kararların hukuken yanlış olduğunu savunanlar temel olarak üç argüman sunuyor:

1- Önemli olan birinci derece mahkemenin hükmüdür, Yargıtay'da geçen süre tutukluluk süresine yansımamalı
2- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) dayanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da (AİHM) benzer yönde.
3- Haklarında hüküm temyiz edilmiş olanlar tutuklu sayılamaz.

Tahliyeler konusunda yaşanan tartışmaları yeni bir boyuta sokacak bu değerlendirmeleri, hukukçulara sorduk.

İşte, değerlendirmeleri...



CEZA AVUKATI FİKRET İLKİZ
"Yargıtay'da geçen süre hesaba katılmamalı"

"Türkiye ceza hukukunu panik mevzuatına dönüştürdü. Türkiye temel hak ve özgürlükler kavramına alışık değil. Temel hak ve özgürlükler üzerinden değil de olaylar üzerinden tartışma yapılıyor. 102. maddenin varlığı 2004'ten beri ortada. Toplumda ne zaman infial yaratan olaylar olsa ancak o zaman bu maddeler tartışılıyor.  Ve tartışmalarda yapılan değerlendirmelerde de hep sürelere bakılıyor. Kişinin hangi gerekçelerle tutuklanıldığına bakılmıyor. Bence tutuklulukta geçen sürenin en az süre olması lazım. Tutuklama çok istisnai bir tedbirdir.  Yargıtay'da geçen sürecin tutukluluk hesabına katılması da bana göre yanlış. İlk mahkemenin kararı esas alınmalıdır. Yarın istinaf mahkemeleri kurulacak. Onları ne zaman ve nasıl tartışacağız? O mahkemelerde geçen süreyi de tutukluluk hesabına katacak mıyız?"


TBMM ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
"Önemli olan birinci derece mahkemenin hükmü"

Habertürk Ankara temsilcisi Muharrem Sarıkaya'ya konuşan TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya şunları söyledi:
“102. maddeyle ilgili sorunun çözümü için Yargıtay’daki dosyaların öncelikli ele alınıp karara bağlanması, hatta sonuçlanması gerekmiyor. (İyimaya bu tezini Anayasa’nın 38 ve 90’ıncı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de 5’inci maddesine dayandırıyor. Anayasa’nın suç ve cezalara ilişkin 38’inci maddesi, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmünü taşıyor. Anayasa 90 ise milletlerarası anlaşmaları iç hukukun üzerinde tutuyor. AİHS’nin 5’inci maddesi ise hükümlülük ve tutukluluk esaslarını düzenliyor.) Hükme bağlanan dosyalarda tutukluluk süresi söz konusu olamaz, bu hükmün sabitleşmesi beklenemez. Yani, birinci derece mahkeme hükmünü vermiş ise Yargıtay aşamasının sonuçlanmasının beklenmesine gerek yok. Çünkü birinci derecede verilen hüküm, ikinci derecede yani Yargıtay aşamasında verilen ise hükmün sabitleşmesidir. Hüküm aşamasından sonra suçsuzluk karinesi, Yargıtay aşamasında zaten suçluluk karinesine doğru eğim kazanmış bulunuyor. Nitekim Yargıtay’a giden davaların yüzde 90’ının onanıyor olması da bunun göstergesidir. Dava dosyalarındaki yüzde 10 iptal ise ağırlıklı olarak teknik ve usul eksikliklerinden kaynaklanıyor. Yargıtay’dan sonuç çıkmadı diye hüküm almış bir kişiyi salmanın anlamı yok. Eğer hükümde alınan ceza, tutuklama yoluyla çekilmiş ise yani 15 yıl ceza alabilecek kişi 10 yıl tutuklu kaldıysa tahliye edilebilir. Ancak 100 kişiyi katletmiş, yüzlerce yıl hüküm giymiş kişi de 10 yılda bırakılamaz.”


AVUKAT TURGUT KAZAN
"Haklarında hüküm temyiz edilmiş olanlar tutuklu sayılamaz"

Avukat Turgut Kazan, belli suçlarda tutuklama süresini 10 yıl sayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararına karşı itiraz yoluna gidilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurdu. Kazan başvuru dilekçesinde, “Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin, CMK'nun 250/1-c maddesinde belirlenen suçlar için tutukluluk süresini 10 yıl kabul etmesi ve haklarındaki hüküm temyiz edilmiş olanları tutuklu sayıp 'süre dolmuştur' gerekçesiyle tahliye etmesi kararına” karşı, CMK'nun 308. maddesi uyarınca itiraz yoluna başvurulmasını talep etti. Kazan dilekçesinde şunları söyledi:

"Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin, haklarında hüküm kurulmuş ve dosyaları temyiz incelemesinde olan kişiler için tutuklama süresini sınırlayan kuralları uygulayıp tahliye kararı vermesi yasaya aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesi ile bu maddeyi yorumlayan AİHM kararlarına baktığımız zaman, tutuklama süresinin ilk derece mahkemesince verilen karar tarihine göre hesaplandığını görüyoruz. İlk derece mahkemesince haklarında hüküm kurulanlar için tutukluluk süresini sınırlayan kurallar uygulanamaz. Nitekim CMK'nun 108/3 maddesindeki 'en çok otuzar günlük sürelerle tutukluluğun incelemesi' kuralının, temyiz aşamasında  uygulanmadığını/uygulanamayacağını hatırlatıyoruz. Dolayısıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin bu uygulaması da yanlış olduğu için CMK'nun 308. maddesi uyarınca itiraz yoluna başvurulmasını istiyoruz."


CEZA HUKUKU PROFESÖRÜ ERSAN ŞEN
"Buna eski köye yeni adet getirmek denir"

102. maddenin ve 252. maddenin son fıkrasının hükümlerine bakıldığında, her ne kadar tüm maddelerin metinleri kötü düzenlenmiş olsalar bile, öncelikle bu sürelerin beş ve 10 yıllık süreler olmadığı, ağır cezalık suçlarda tutukluluk sürelerinin üç ve altı yıl olduğu, bu sürelerin de sadece soruşturma ve kovuşturma aşamalarını değil, olağan kanun yolu sayılan ve henüz hükmün kesinleşmediği Yargıtay aşamasını da kapsadığı her bakımdan tereddütsüzüdür.
Çünkü Meclis tartışmaları sırasında AK Parti grubu adına söz alan ve bu hükmü tartışıp açıklayan sayın milletvekili de, tutukluluk süresinin azami üç ve altı yıl olduğuna işaret edip bunun da tüm yargılamayı kapsadığına değinmiştir. Kanunda bu tespitimizin aksi yönünde bir düzenleme olmadığı gibi, sırf durumun ortaya çıkardığı güçlüğü bertaraf etmek amacıyla ceza yargılaması hukukunun ilke ve kurallarını da bozmamak gerekir. Temyiz aşamasında geçen süre, tartışmasız şekilde CMK 102-2'nin içinde kabul edilmesi gereken süredir.
Eski köye yeni adet getirmek denir buna. Kişilere ve olaylara bakarak düzenleme, ve dosyaları incelemekteki gecikmeyi ilke ve esasları bozmak pahasına yapamazsınız. Bu husus, hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı gibi, kişiye ve olaylara özel olarak hukukun işletilmesi sonucunu doğurur. Bu çok tehlikelidir. Bu yaklaşım, bu ülkedeki milyonların ve 81 vilayetinde yaşayan insanların hak ve hürriyetlerini sıkıntıya sokar.



Habertürk