Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir ve Anayasa Mahkemesi eski raportörü Osman Can Avrupa Parlamentosu’nda (AP) düzenlenen 5’inci Çerkez Günü’ne katıldı.

Cem Özdemir, "İnşallah Avrupa eski Türkiye’yi kendisine örnek almaz" dedi.

Avrupa Parlamentosu’nda (AP) düzenlenen 5’inci Çerkez Günü’ne katılan Özdemir, basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı.

Özdemir, Türkiye’nin geleceğini nasıl gördüğünün sorulması üzerine "Bir mikro bakış var bir de makro bakış var. Makro bakış dediğimizde çocukluğumuzu hatırlıyorum, o zamanki Türkiye’ye gidişimizi hatırlıyorum. İlk defa milletvekili seçildiğim 1994 yılında Türkiye’ye gidişimi hatırlıyorum. Bir de bugünkü Türkiye’ye bakıyoruz. O zaman 10 sene sonraki Türkiye’yi gözümün önünde canlandırabiliyorum. Çok daha demokratik, çok daha çağdaş, çok daha Avrupa’ya yakın ve bana kalırsa AB’ye girmiş bir Türkiye’yi görebiliyorum" şeklinde konuştu.

Türkiye’nin içinden bakıldığında ise insanların haklı olarak daha çok güncelliğini koruyan sorunları gördüğünü belirten Özdemir, "Ama şunu unutmamak gerekiyor. Bir ülkeyi değiştirmek, dünyaya açmak, modernize etmek böyle kolay bir iş değil. Bir günden bir güne olacak bir iş değil. Birçok çaba gerektiriyor, karşı çıkanlar var. Dolayısıyla böyle şeyler süre istiyor. Ama ben gidişattan son derece mutluyum" değerlendirmesinde bulundu.

Cem Özdemir, "Osmanlı’da uzun bir süre egemen olmuş çok kültürlülük anlayışının Cumhuriyet döneminde kısmen kaybolduğunu" belirterek, şu anda yaşanan sürecin bunun telafisine yönelik olduğunu anlattı.

"Farklı kültürlerin birarada yaşamasının bir zenginlik olduğunu görmek, Türkiye’de binlerce ayrı dil konuşulduğunu, çok farklı kökenden insanların bir çatı altında yaşadığını ve bunun bir sorun olmadığını tekrar anlayabilmek ve bunu bir kazanç olarak görmek şu anda Türkiye’nin geçtiği süreç diyebiliriz. Bence Türkiye bu süreçten başarıyla geçecek" diye konuşan Özdemir, şunları kaydetti:

"Osmanlı derken tabii ki Cumhuriyetten vazgeçme anlamına gelsin demiyorum. Cumhuriyet, parlamenter demokrasi tabiiki çağımızın en çağdaş modeli şüphesiz. Şunu kastettim: Geçen yüzyılın başında, Cumhuriyet kurulduğu dönemdeki anlayış belki farklıydı. Avrupalı olmak için Fransa modeli alınmış. O dönemde Fransa’daki model de ’resmi dilin dışında başka dil yoktur, resmi öncü kültür dışında başka kültürler ezilmeli, yok edilmelidir’ şeklindeydi ve Türkiye bunu kısmen başarılı, kısmen başarısız bir şekilde benimsedi.

Ama bugün artık çağın değiştiğini görüyoruz ve o yol üzerinde birçok şeyin de kaybolduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bunları tekrar keşfetmek ve milli kimliği biraz daha gevşek bir şekilde yorumlamak. Yani bunun içinde üst kimlik ve alt kimlikler olabilir. Alt kimlikler çok farklı olabilir ve bunlar bir tehdit değil, tam tersine ülkeyi zenginleştiriyor. Bu anlayışın tekrar egemen olmasını kastediyorum."

Bu tartışmanın sadece Türkiye’de yaşanmadığını, Avrupa’nın da benzer bir süreçten geçtiğini belirten Özdemir, "Avrupa’da yeni azınlıklar dediğimiz yani bizim gibi insanlar bugün Almanya’da yaşamakta. Bizim çocuklarımız sırf Almanca mı konuşacak yoksa Almanca dışında Türkçeyi de mi konuşacak? Ağırlıkta olan din Hristiyan kardeşlerimizin, ama bunların yanısıra Müslümanların yeri toplumda ne olacak? Yani bir insan benim gibi parti başkanı olup da, Almanya’da bir Alman partisinin başkanı olup da Müslüman kökenli bir aileden gelip anadili Türkçe olan bir insan olabiliyormuş demek ki ve dünyanın sonu değil. Yani bu anlayışın egemen olmasını istiyoruz" diye konuştu.

"İnşallah Avrupa eski Türkiye’yi kendisine örnek almaz. Yani o tabii hedefimiz değil" diyen Özdemir, Avrupa’da yaşananların iyi anlaşılması gerektiğini belirtti. Özdemir, "Globalleşen dünyada korkular egemen. İnsanlar korkuyorlar, birçok yeni fenomeni anlayamıyorlar, anlamakta güçlük çekiyorlar. Onları biraz anlamak gerekiyor. Hiçbir insan 30-40 sene önce hatta 50 sene önce benim anne babam Anadolu’dan Almanya’ya geldiğinde Almanlara ne olduğunu anlatmadı. Yani Almanlar hazırlandı mı? Almanlara birisi anlattı mı? ’Bu insanlar kalıcıdır, bu ülkede kalacak, bunlar sizin yeni komşularınız, yeni vatandaşlarınız’ diye hiç kimse anlatmadı Almanlara. Dolayısıyla ben sıradan vatandaştan ziyade siyasete soruyorum, yani siyaset görevini yaptı mı? Toplumun önderleri görevlerini üstlendi mi? Bence üstlenmediler. Halen daha burada eksikleri görüyoruz" ifadesini kullandı.

Hiçbir çocuğun nerede dünyaya geleceğini seçmediğine işaret eden Özdemir, "Bana kimse sormadı nerede dünyaya geliyorsun diye ama ben Almanya’da doğdum. Dolayısıyla orası bir şekilde benim memleketim, benim ülkem. O ülkenin vatandaşı oldum. Bunu hem göç alan ülkeler anlamak mecburiyetinde hem de göç veren ülkeler anlamak mecburiyetinde" şeklinde konuştu.

Özdemir, "Biz orada yurttan uzak ezilmiş azınlık değiliz. O ülkenin bir parçasıyız, bu da kötü bir şey değil. Bunu bir görev olarak görmek gerekiyor ve kimliğimizi böyle tarif ettiğimizde bence bir eksiklik olmaz. Yani Türk, Çerkez ya da Kürt kökenli Alman vatandaşı ama bulunduğumuz ülkenin iyi vatandaşı olmak. Yeni kimlikleri bu şekilde tarif etmek gerekiyor" dedi.

-OSMAN CAN-

AP’deki Çerkez Günü’nde yeni anayasa konusunda konuşmacı olan Anayasa Mahkemesi eski raportörü Osman Can ise "Yeni anayasa Ankara’daki egemenlerin, Ankara’daki bürokratların, Ankara’daki çeşitli kurumların katkısı ve yönlendirmesiyle yapılmamalı. O yüzden halk toplantıları, halkın nabzının okunması, taleplerinin alınması şeklindeki bir süreç, yapım aşamasında çok önemli. En son olarak parlamento bir anayasaya şekil verebilir. İkinci olarak da öyle bir anayasa meydana gelmeli ki bu metin bütün toplumsal kesitlerin üzerinde uzlaşabileceği asgari müşterekleri yansıtmalı" dedi.

Toplumun tek meşru temsilcisi olan parlamentonun merkezde yeraldığı, siyaseti belirlediği ve toplumsal sorunların çözümünde tek muhatap olduğu, tek yetkili merci olduğu bir sistemi mümkün kılan bir anayasa ortaya çıktığı zaman, mevcut sorunların ya çözülmüş ya bunun için gerekli zeminin hazırlanmış olacağını belirten Can, kritik önemdeki 12 Eylül referandumuyla yeni anayasanın yolunun açıldığını dile getirdi.

Can, "Türkiye’de yeni anayasa önündeki engeller Ankara’daki kurumsal yapılardı. Siz yeni bir anayasa istediğiniz zaman partinizin kapatılması riski ortaya çıkıyordu. Ankara’da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dediğimiz kurum demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden bir tanesi. Anayasanın değiştirilemez ilkeleri vardır, başlangıç kısmı vardır yani her bir maddesine, her bir zerresine sinmiş bir ideolojik yapılanma vardı. Yeni bir anayasa bunlarla çatışan bir anayasa olacaktır. Yeni bir anayasa ideolojiyi topluma dayatmayan, tam tersine toplumu egemen kılan, toplumun taleplerini meşru gören bir anayasa olacaktır. Böyle bir adım atmaya başladığınız andan itibaren ideolojinin kaleleri hızlı bir şekilde harekete geçip yeni anayasayı imkansız kılacaktır. 12 Eylül’deki değişikliklerle bu kaleler önemli ölçüde tasfiye edilmiş durumda" değerlendirmesinde bulundu.

Osman Can, 12 Eylül referandumunu "Bize hapishaneden çıkma imkanını sağladı" diye yorumlarken, yeni anayasanın tüm siyasi partiler için samimiyet sınavı olduğunu vurgulayarak şunları kaydetti:
"İktidar partisi açısından bir samimiyet sınavıdır, yeni iddiasıyla ortaya çıkan CHP açısından bir samimiyet sınavıdır, milliyetçiliği rasyonelleştirme gibi bir iddiaları varsa MHP açısından bir samimiyet sınavıdır. Kürt siyasi hareketi açısından, ’demokratikleşme bizim için önceliktir’ dedikleri ölçüde bu onlar için bir samimiyet sınavıdır. Aleviler için bir samimiyet sınavıdır. Kısacası ’yeni bir anayasa istiyoruz, özgürlüklerimizi istiyoruz, kültürel haklarımızın, kimliklerimizin tanınmasını istiyoruz’ diyen bütün siyasal ve toplumsal kesitler için bir samimiyet sınavıdır."

Artık Türkiye’de yeni anayasa yapma sürecinin geri dönülemez olarak başladığını belirten Can, "Yani 2011 meclisi yeni anayasa meclisi olacak. Kurucu meclis olacak. 2011, bütün siyasi partilerin tartışmalarının siyasal mücadelelerinin ve propagandalarının merkezine yeni anayasayı koyacakları bir seçim süreci olacaktır. Bunun üzerine ortaya çıkan parlamento da yeni anayasayı yapan parlamento olacaktır. Türkiye zaten bundan kaçamaz. Türkiye bundan sonra da yeni anayasasını yapmadığı zaman ayrışmaya doğru, parçalanmaya doğru gider. Yani ya asgari müştereklerde barışınızı sağlayacaksınız ya da sonuçlarına katlanırsınız" diye konuştu.

Osman Can, "Türkiye’de artık mevcut 100 yıllık bürokratik düzen siyasi varlığını ve yaşamını devam ettirme imkanını kaçırmış durumda" tespitinde bulunarak toplumun farklılaştığı, kimliklerin ortaya çıktığı bir dönemde bunları birarada tutmanın tek yolunun "ideoloji barındırmayan ve bütün kimliklere saygı duyan" bir anayasadan geçtiğini kaydetti.

Can, "Bu, Türkiye için sonraki dönemlerde dünya üzerinde güçlü bir aktör olabilmesinin de imkanlarını yaratıyor. Bugüne kadar kendisini sınırlayan iç dinamiklerden kurtulan bir Türkiye uluslararası platformlarda barışın da ciddi bir dinamiği ve garantisi olabilecek düzeye gelecektir. Bütün bunların imkanlarını yeni anayasa yaratıyor. Bu nedenle Türkiye o yola girmek zorundadır. Bundan kaçınılamaz" şeklinde konuştu.

-TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ TARİHİ ŞANS-

Avrupa’daki aşırı sağın yükselişini değerlendiren Osman Can, "Türkiye’nin zaten tarihi şansı da burada ortaya çıkıyor. AB’de aşırı sağ çok ciddi bir şekilde tavan yaparken, yani Avrupa’nın üzerinde faşizm hayaleti dolaşmaya başladığı sırada Türkiye demokratikleşme sancıları yaşıyor. Bu nedenle Türkiye’deki bu demokratikleşme sancıları tarihi açıdan da önemli. Türkiye eğer demokrasiyi kaçırırsa, bu faşizmin bir parçası olur. Bu dünyanın da arzulamadığı birşeydir. Demokratikleşmesini sağladığı zaman Türkiye Avrupa açısından da uyarıcı bir işlev görebilir. Aynı zamanda Avrupa’nın da şansı olabilir. Ben Türkiye’nin bundan sonraki tarihsel süreçte Avrupa için bir şans, Avrupa için örnek alınabilecek bir ülke pozisyonunda doğru geçeceğini düşünüyorum" dedi. AP’deki etkinliğe evsahipliği yapan Alman Sosyalist AP Üyesi İsmail Ertuğ ise Türkiye’nin demokratik açılımda somut mesafe alması gerektiğini belirtti.

Ertuğ, Avrupa’da ve özellikle AB’nin kurucu üyelerinde yükselişe geçen aşırı sağın endişe verici olduğunu ve bu mücadelede sol partilere önemli görev düştüğünü vurguladı.




AA