Röportaj: İzzet ÇAPA

Hapishanelerde işkence görüp bir böbreğini kaybetmesine neden olan solcu geçmişi, yıllarca yurtdışında kaçak olarak yaşaması, İsviçre'de ve Moskova'da kurduğu Modüs Vivendi adlı devasa yayınevleri ve sanat galerisiyle, yazdığı birbirinden çarpıcı kitapları kadar, hakkında yapılan çeşitli spekülasyonlarla da anıldı adı. Kimi onun için komplo teorileri uzmanı dedi, kimi KGB ve CIA ile bağlantılı olduğunu iddia etti. Ama gerçek olan bir şey var ki bugün uluslararası alanda kabul görmüş bir yazar ve araştırmacı Aytunç Altındal.

Altındal, Atatürk’ün vasiyeti konusundaki son açıklamasıyla yine tartışmalara neden oldu... Aşağıda okuyacaklarınız onun iddiaları, bendeniz sadece bir ‘aktarmacıyım’... Tam 75 yıldır saklanan ve Kasım ayında kamuoyuna açıklanacak olan Atatürk’ün vasiyetinde neler var? Halifelik ve Hilafet müessesesi yeniden yapılanabilir mi? Bu muhabbetimizde Altındal’ın anıları eşliğinde ben sadece bunları size aktaran bir aracı rolü üstlendim.

Uzun yıllar yurt dışında kaçak olarak yaşadınız... Neydi sizi gurbet ellere firar etmeye iten sebep?
12 Eylül döneminde Partizan adlı şiir kitabım nedeniyle Orduya hakaretten 7,5 yıl hapse mahkum olmuştum...

Şiirsel küfürler mi etmiştiniz?
‘Apolet yerine omuzlarına dolar takan Türk paşaları’ demiştim. Son duruşmaya gitmeden bir gün o¨nce Serhat Bucak telefon etti ve “Sakın mahkemeye gitme, mahkum olacaksın” dedi... Hemen o gece Bulgaristan’a kaçtım.

Anlamadım.
Serhat eski milletvekili Sedat Bucak'ın ağabeyi, davayla bir ilgisi yoktu... O olmasaydı tıpış tıpış gidecektim mahkemeye... Ama tabii ben de zamanında onun hayatını kurtarmıştım.

O nasıl olmuştu?
Serhat’ın babası Faik Bucak 55 ağanın başıydı ve Türkiye’nin en önemli Kürt liderlerinden biriydi. Bir gün bunlara pusu kuruyorlar, babası ölüyor, Serhat 6 kurşun yiyor ama kurtuluyor. Aşiretin diğer kanadı peşindeydi, o da İstanbul’a geldi. Serhat’ı günlerce evimde sakladım...

"KAÇACAĞIM GECE BABA OLACAĞIMI ÖĞRENDİM"

Bulgaristan’a kaçmanızda kalmıştık...
Aynı gece evleneceğim kızla buluştuk. Ona o gece kaçacağımı söyleyecektim. Baktım gözlerinin içi parlıyor... Benden önce davranıp hamile olduğunu söyledi bana.

Şok şok şok...

Hem de nasıl... “Ben bu gece gidiyorum, bir kızımız olacak, adını Emine koy” dedim. Gerçekten de kız oldu. Emine’yi ancak bir sene sonra Paris’te görebildim. O doğduktan dokuz yıl sonra da evlendik...

Bir solcu olarak yurt dışına kaçmışsınız ama sonra hakkınızda çeşitli iddialar ortaya atılmış...
Neler neler... Doğu Perincek beni KGB ajanı ilan etti. Sonra Sovyetler çöktü, bu sefer CIA ajanı olduk. Bir ara da Mossad ajanlığına terfi ettim... Sonra MİT’çi dediler... İyi ki gülüp geçmeyi erken öğrenmişim...

Klasik deyimle hayatınız bir roman gibi, biraz daha devam edersek asıl konuya gelemeyeceğiz... “Eğer Atatürk’ün siyasi vasiyeti açıklanırsa yer yerinden oynar” diyorsunuz. İslam ülkelerinin birbirinin gözünü oyduğu bu dönemde ‘yeri yerinden oynatacak kadar önemli olan nedir?

Öncelikle son 33 yıldır neyi iddia ettiğimi bir kez daha anlatmam gerekiyor. Ben diyorum ki; Atatürk’ün Hilafet ve Saltanat konusunda bazı fikirlerini, düşüncelerini, görüşlerini içeren notlar var. Zaten bunları Nutuk’ta da dile getiriyor.

Atatürk'ün Nutuk'ta dile getirip bizim anlayamadığımız bir bölüm mü var?
“Bugün (1922) dünyada sadece 3 Müslüman ülke var. Bu sayı ileride 40-50' ye yükselirse, Hilafet işte o zaman yeniden gündeme gelir” diyor. Bakın bunları ben demiyorum Mustafa Kemal diyor ve Nutuk’ta söylüyor. Yani ortada bir yalancılık durumu varsa, Nutuk’un yalancısıyım. Dolayısıyla ben Mustafa Kemal’in ‘siyasi vasiyeti’ ile ilgiliyim; yoksa ‘Makbule’ye 50 Lira, Erdal’a bilmem kaç lira verin’ şeklindeki bir vasiyet ne beni, ne de başkasını ilgilendirir.

ATATÜRK'ÜN VASİYETİNDE NE VAR?

Peki bu vasiyette çağdaş dünyayı değiştirecek neler gizli?
Hilafet işte tam bu dönemde yani Müslümanların atıştıkları günlerde etkili olur. Ben de zaten bu konuda uluslararası bir çağrı yapıp konferans düzenliyorum.

Nerede gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz bu konferası?
Bu soruna yanıt vermeden önce tarihten bir sayfa açayım istersen. Halife Abdülmecid Efendi 3 Mart 1924 tarihinde hal edilince ailesiyle birlikte İsviçre'de Territet diye bilinen bir kasabaya yerleşti. Territet de hani şu 1910‘lu yıllarda Cenevre’de bir suikast sonu öldürülen Habsburg Hanedanı İmparatoriçesi Sissi’nin (Elizabeth) de yaşadığı yer. Neyse efendim, Mecid Efendi Territet’ye geldikten bir hafta sonra, Halife unvanının Ankara Hükümeti tarafından geri alınışını protesto etmek için ilk kez siyasi bir bildiri yayınladı ve İslam alemini Hilafet konusunda bir konferans düzenlemeye çağırdı.

Bu tarih dersi nasıl sonuçlanacak merak ediyorum...
Ben de tam 8 yıldır Territet’de yaşıyorum. Burası Çaykovski, Marx, hatta Scott Fitzgerald’ın da zamanında ikamet ettiği bir ‘bahtı karalar’ diyarı. Şimdi gelelim sorunun cevabına. Mecid Efendinin karşılıksız bırakılan konferans çağrısının tam 90. yılında onun gibi ben de Territet'den aynı çağrıyı yapıyorum.



Ne zaman gerçekleşecek bu konferans ?

11 Mart 2014’de konferans düzenlenecek, 22 Ekim’de ise Konferansın toplanacağı açıklanacak. Hıristiyan birçok din adamı konferansa katılıp tebliğ sunacaklar. Uluslararası medya da orada olacak. Bu¨tün temaslar yapıldı ve hazırlıklar tamamlanıyor.

Bu kadar sözünü ediyoruz ama nasıl bir hilafetten bahsediyorsunuz?
Bu ayrı bir tartışma konusu. Benim için Hilafet seküler bir birliktir. Yıllarca bunu yazdım ve anlattım. Hilafet ne Kuran’da, ne de hadislerde vardır, sonradan, tamamen siyasi amaçlarla kurulmuş dini bir kurumdur.

Yazıldığından 50 yıl sonra açıklanması öngörülen bu vasiyetin içeriğinden neden hala hiçbirimizin haberi yok peki?
Bu 50 yıllık yasağın üstüne Kenan Evren, "Halk bunu zor hazmeder" diyerek bir 25 yıl daha yasak koydu da onun için.

Gerek darbecilerin, gerekse siyasilerin vasiyetin açılmasını geciktirme hakları var mı?
Hakları yok ama yasak koydurabiliyorlar. Bütün dünyada böyledir bu. CIA’nin İran'da darbe yaptığı bile resmi olarak 60 yıl sonra açıklandı. Ama ben bu darbe hakkında 1980'den beri yazıp konuşuyordum. Türkiye kamuoyunu bu konuda da tam 30 yıl önce Süreç dergisindeki yazılarımla uyarmıştım.

Hilafet ile birlikte şeriatın geri gelebilir korkusu muydu acaba onları bu yasaklamaya iten?
Bu ülkede ‘Şeriat geliyor ‘ korkusu hep diri tutulmuştur. Ayrıca gariban Türk milletini korkutmak için ‘Komünizm bu sene Mart'ta gelecek’, ‘ Laiklik elden gitti ‘ diyen umacılar yaratırlar. Bunlar klasik ‘ Yan gel yat’çı CHP’nin palavralarıdır.

Peki ya şeriat gerçekten gelirse ?
Bu halka, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki şeriatı yaşatmaya kalkanlara AB, ABD ve İsrail anında ayvayı yedirtir. Faiz sorununu şeriata göre çözmeye kalkarsanız, bugünkü uluslararası faiz bankacılığı kurallarına göre hemen iflas edersiniz.

Siyasal ve ekonomik durumu anladık da, peki ya toplumsal etkiler ?

Şeriat sadece kadınları ve kafayı çeken akşamcıları etkiler. Şeriata göre nükleer silahları nasıl üretir ve kullanabilirsiniz? Uluslararası futbol maçlarına bile katılmazsınız... İran’daki şaklabanlıkları eğer Şeriat zannediyorsanız aldanıyorsunuz. Mesela İsrail’e bakın... Yahudi şeriatı resmen uygulanıyor ama İsrail kendi şeriatına karşı ne varsa hepsini yapıyor. Tıpkı İran gibi.

"VASİYETİN AÇIKLANMASI BU KEZ ERTELENMEZ"

Kasım ayında Ata'nın vasiyetinin 25 yıllık erteleme süresinin bittiğini söylüyorsunuz. Sizce yine ertelenir mi yoksa toplum olarak hazır mıyız okunmasına...
Bu kez erteleneceğini sanmıyorum...

Şunu bir kez daha açığa kavuşturalım. Nutuk’ta Atatürk’ün üstü kapalı olarak beyan ettiği bir vasiyeti var mı, yok mu?
Vasiyet değil, siyasi öngörüleri var. Adam yeni bir devlet kurmuş, Cumhuriyeti getirmiş, bunun ilerisini düşünmemiş olabilir mi? Ayrıca Nutuk’ta üstü örtülü başka anlatımları da var Mustafa Kemal’in. Mesela ‘ Fellah-ı- Vatan’ adlı gizli örgütten bahsediyor. Ama ben ve birkaç yazarın dışında hiç kimse cesaret edip de bu konuda bir yazı yazamamıştır.

Fellah-ı Vatan’ı ilk defa duyuyorum...

Yeni Türkiye’nin asıl kurucularından biri de bu örgüttür. Atatürk “Fellah-ı-Vatan” diyerek Nutuk'ta örgütü aşağılar ama bu gizli örgüt olmasaydı, ne 23 Nisan, ne de bugünkü Türkiye olabilirdi.

Şu işi biraz daha açsanıza...
Mustafa Kemal bu örgütün İslamcı (İttihad-ı İslam) bir teşkilat olduğunu vurgulamak için Nutuk’ta ‘Fellah’ı Vatan’ diyor. Oysa örgütün gerçek adı ‘Felah-ı Vatan’dır, tek 'l' ile ve Felah sözcüğü ezandan alınmıştır. 23 Nisan’da Son Osmanlı Meclisi Mebusanı’nın Ankara da toplanmasını bu örgüte bağlı olan seçilmiş milletvekilleri sağlamıştır. Onlar Ankara'ya gelmeseler Meclis toplanamazdı.

Evren’in vasiyetnameyi yasakladığı zaman devrin Başbakan’ı Özal'ın tavrı neydi?
Özal da bunu Menderes’ten ve “Fellah-ı Vatan” ın gizli arşivinden öğrenmiş diye biliyorum ama yanlış olabilir. Aslolan Mustafa Kemal’in çalışma notlarıdır. Hilafet eğer gerekiyorsa, sırf bu sebepten çağdaş şekliyle kurulur, Nutuk’ta olmuş olmamış hiç önemli değildir; buna Müslümanlar karar verirler.

Halifelik unvanı kaldırıldığında makam da kendiliğinden ortadan kalkmış olmuyor mu?
Başbakan da seçimle geliyor ama onu Başbakan yapan TBMM’nin kararıdır. Başbakan düşürülse bile Başbakanlık makamı aynen kalıyor. Bunlar TBMM ve Cumhuriyet’in kararıdır.

"TBMM HİLAFETİ GERİ GETİREBİLİR"

Yani TBMM isterse hilafeti yeniden getirebilir diyorsunuz...
Halife’yi halife yapan da, ondan bu görevi alan da Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Sonuçta Halife gitmiş, hilafet kalmıştır. Bununla ilgili çıkarılan kanunda; ‘Halife hal edilmiştir’ diyor. ‘Hilafet kaldırılmıştır’ demiyor.

Vasiyetten dediğiniz gibi hilafet çıkarsa, laiklik elden gider mi?
Bazı düşüncelerin tam aksine hilafet sayesinde Türkiye’de sekülerleşme güçlenir. Ben Fransız-Jacoben Laisizmi’nin değil, Anglo-Saxon Sekülarizmi’nin öncelikle incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kısacası devlet laisizmi dediğim Fransız modeli Laisizmi değil, daha civic (yurttaşlarla ilgili) olan diğer modelin geçerli olduğuna inanıyorum.

Hilafetin tekrar gelmesi için bir referandum gerekli mi?
Referanduma falan gerek yok, partilerin anlaşması yeterlidir. Bu esasta tüm İslam aleminin konusudur. Onların alacakları kararlara bakılarak başka yollar da bulunur.



"ATATÜRK'ÜN VASİYETİNİ KİMLER GÖRDÜ?"


Atatürk’ün vasiyetini kimler gördü bugüne kadar?
Evren, Özal, Menderes, Bayar gibi üst düzey politikacılar ya okumuş ya da görmüşlerdir. Ancak Ecevit'in 2005'den sonra haberi oldu sanıyorum. Ben bir dönem Sayın Ecevitler’in danışmanlarından biriydim. Aramızda bazı ilginç konuşmalar geçmişti. Onlara özellikle ekümenizm ve devlet laisizmi konularındaki görüşlerimi iletmiştim.

Atatürk, bugün İslam devletlerinin böylesine sayısının artacağını o zamandan öngörmüştü değil mi?
Aynen öngörmüştü. Bu da onun ne denli bilgili bir stratejist olduğunun kanıtıdır. İslam alemi yeniden kendine bir çeki düzen vermeli. Bakın bugün BM’de Müslüman ülkelerin esamesi bile okunmuyor.

Birleşmiş milletlerde çok sayıda Müslüman ülke yok mu ki?
Tam 71 ülke var ama bunların tamamı havagazı. Tek bir karar bile çıkartamıyorlar. Düşünsene, tüm Arap alemi, onca parasına rağmen minicik bir bağımsız Filistin Devleti'ni bile kurduramadı. İşte bu yüzden sadece son 3 ay içinde dünyanın çeşitli ülkelerinde en az 400.000 Müslüman Hilafet çağrısı yaptı. Bu sayı birkaç ay sonra milyonlara ulaşacak.


"MECLİS KATİPLERİNDEN BİRİ VEHBİ KOÇ'TU"

Hilafetin kaldırılması için 1924 yılının 3 Mart günü Ankara’da mecliste yapılan yedi saatlik gizli celsenin zabıt katibi 23 yaşındaki gencin adı Ahmet Vehbi Efendiymiş... Yani Vehbi Koç...
Vehbi Bey ile tanışmıştım ama bu konular hiç açılmadı. Zaten Vehbi Bey bunları konuşmazdı. Ama kod adı Anjelik olan bir TBMM katibesi de gizli oturumlarda bu konuların içinde bulunmuştu.

Madem adını söylemiyorsunuz biraz ipucu verseniz...
Sonradan bir Başbakanın metresi demeyeyim ama ‘Harem-i İsmet’i olmuştu. Ben bu Hilafet meselesini hem ondan, hem de Celal Bayar'dan dinlemiştim.

İslam ülkelerinin kuracağı bir hilafet sistemi, dünyadaki terörizmi önleyebilir mi?
Terörizmi değil ama sapık akımların eylemlerini yavaşlatabilir. Çünkü terörizm dini değil, ideolojik bir akımdır. Al Kaide, Taliban veya Hizbullah İslami değil ideolojik örgütlerdir.

Hilafetin İslam ülkeleri arasında rotasyonla degˆis¸ecek bir kurum olarak canlandırılabilecegˆini söylüyorsunuz. İslam ülkeleri acaba bu ‘olgunluğu’ kaldırabilecek güçte mi? Yoksa bu makamı ele geçirmek için başımıza yeni belalar açılabilir mi?
Güzel ve cevabı güç bir soru... Konumuz ve tartışmamız da zaten ‘Nasıl bir hilafet olmalı’ üzerindedir. Yoksa Hilafet gelir mi gelmez mi martavalı bu çağda çoktan bitmiştir.

Menderes'in "Eğer isterseniz hilafeti de getirebiliriz" sözünün 27 Mayıs darbesinin en büyük etkeni olduğunu söylüyorsunuz. Madem Mustafa Kemal’in böyle bir düşüncesi vardı, Atatürkçü olduğunu düşündüğümüz askerler neden darbe yaptı?
Ben başta Numan Esin olmak üzere pek çok Milli Birlik Komitesi üyesiyle bu konuyu konuştum. TSK’nın, CIA’nın ve MI6’in, Menderes’in mevcut ‘Laiklik’ yasalarını değiştireceği yönünde endişeleri vardı. Hatta Menderes’in uçak kazasını bile buna bağlayanlar oldu.

MENDERES VASİYETİ NERDEN BİLİYORDU?

Atatürk, ölümünden iki ay önce bu vasiyeti yazmış, elli yıl sonra açılmasını istemiş. 1988 yılında açılacak olan vasiyetnameyi 1958’de Adnan Menderes nereden biliyordu?
Menderes güçlü bir liderdi. Ve CHP’nin içinden geliyordu. Celal Bayar’dan veya eski istihbaratçı olan Refik Koraltan’dan dinlemiş olabilir.

Türk halkı olarak bizim haberimiz yok ama İngiliz istihbaratçılar Atatürk’ün vasiyetini biliyor. Sizce kim sızdırmış olabilir bu bilgileri?
Türk halkı denen amorf yapı, zaten bir çok tarihi olayın iç yüzünü bilmez. Ben “1980’lerde CIA, Ankara’dan İran ve Irak’daki darbeleri düzenledi ve Başkan Roosevelt’in oğlu Kermit Roosevelt Türkiye’den bu gizli işleri yönetiyordu” diye yazdığım zaman; Türk halkı ‘Olmaz öyle şey’ dedi ama o zamanlar MİT’deki maaşların bile CIA tarafından ödendiğini bilmiyorlardı.

Gerçekten CIA tarafından mı ödeniyordu?
Tabii ama boşverin bunları... Dünyada hiç bir halk olayların içyüzünü bilmez. Zaten bilmesi de gerekmez, halkın ilgisini çeken ya futbolcudur ya da sinema oyuncusu bilmem kimdir. Onun don giyip giymediği, kimlerle yatıp kalktığı daha önemlidir.

İki önemli bilim adamı Dr. Mehmet Saray ve Prof. Dr. Salahi Sonyel, bütün araştırmalarına rağmen, arşivlerde Atatürk’e ait gizli bir belge ya da vasiyet bulamadıklarını iddia ediyorlar. Hatta Sonyel, “Atatürk'ün siyasi gizli vasiyeti olsa İngilizler bunu mutlaka bir şekilde kullanırdı" demiş....
Saray da, Sonyel de değerli araştırmacılardır. Ama onlar belge arıyorlar. Ben belgelerden değil notlardan bahsediyorum. İngilizlere gelince Mustafa Kemal’in sözde ‘vasiyetini’ zaten kullanıyorlar. Ben bunları tarihleriyle açıkladım.



"HALİDE EDİP'İN AĞZI ÇOK BOZUKTU"

Bu konuda ‘Atatürk’e çok yakın olan Halide Edip Adıvar ile Latife Hanım'dan öğrendiğim şeyler var’ diyorsunuz.
Laika Manyas hanımefendi aracılığıyla Latife Hanımı da, Halide Edip’i de tanıdım. Onlardan çok şey öğrendim ama bunları henüz yazmadım, yazacağım. Yalnız şu kadarını şimdiden söyleyebilirim. Halide Edip tanıdığım en ağzı bozuk kadındı. Elia Kazan’ın karısı Frances Kazan, Halide Edip'in hayatıyla ilgili kitabını yazarken New York’ta benimle uzun uzun konuşmuştu.

Yine vasiyete dönersek.... Bu vasiyette, önceleri Misak-ı Milli sınırları içinde görülen Musul ve Kerkük’le ilgili bir bölüm de olabilir mi?
Elbette vardır. Musul ve Kerkük’ün Misak-ı Milli içinde olduğunu tüm tarihçiler kabul ediyor. Bu hilafet meselesi özellikle İsrail’in işine gelmiyor. Daha geçen hafta İsrailli bir Askeri Yetkili, “Mısır’da Mursi’nin devrilmesinin nedeni Hilafet meselesini geri getirmektir” dedi.



HALİFE BAŞBAKAN MI OLUR?

Varsayalım Hilafet müessesesi geri geldi. Bu durumda TC Başbakanı mı halife olacak?
Başbakan Halife falan olmayacak, kimse heveslenmesin. Çünkü Hilafet kurumu TBMM’nin manevi şahsiyetindedir. Hilafeti meclis temsil eder, şahıs değil. Başbakan’a gelince, zaten benim açıklamalarımdan önce bu işlerin içindeydi.

"Türkiye’de özellikle 20. yüzyılın başından bu yana Batı işbirlikçisi olan kişilerin neredeyse tamamına yakını masondur" diyorsunuz. Sizce bu vasiyetnamenin açıklanmamasında masonların parmağı var mıdır? Hatta Atatürk'ün ‘zehirlenerek öldürüldüğü‘, doktorun da mason olduğu söyleniyor.
Ben Türkiye’yi yönetmiş olan tüm Masonlar’ın listesini ‘Gül ve Haç Kardeşliği’ kitabında verdim... Bu olayda onların parmağı olup olmadığını bilemem. Ama Atatürk’ün doktoru benim çok iyi tanıdığım bir ailenin mensubuydu. O sadece raporu imzalamıştı, o kadar.

Kenan Evren'in bu yasağına karşı, bunca yıldır bir oyunbozanın çıkmaması enteresan değil mi?
İşte 1980’den beri ben karşı çıkıyorum. Daha ne istiyorsunuz? Başkası atmıyor, bari ben kendime çiçek atayım, İzzet Paşa. Bu konuda hiç bu kadar derinlemesine sorguya çekilmemiştim, iyi oldu.. Hiç değilse birazcık ayrıntıya girebildim.