25 Mart 2010, Perşembe günü saat 12.00’da İstanbul Barosu Merkez Bina 7. Katta yapılan basın toplantısında Başkan yardımcısı Prof. Dr. Dr. Selçuk Demirbulak, Genel Sekreter Av. Hüseyin Özbek, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Ufuk Özkap ve Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Handan Doğan, Av. Berrin Adıyaman ve Doç. Dr. Ümit Kocasakal da hazır bulundu.

İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın’ın Yönetim Kurulu adına basına yaptığı açıklama şöyle:

Bilindiği üzere siyasi İktidar tarafından KENDİ ANLAYIŞINA UYGUN köklü bir anayasa değişikliği önerisi taslak halinde kamuoyuna yansıtılmıştır. Yapılmak istenen bu anayasa değişikliği; KUVVETLER AYRILIĞI’ndan KUVVETLER BİRLİĞİNE’e gidişi sonuçlayacak, bağımsız olması gereken yargıyı, yasamanın ve yürütmenin, dolayısıyla siyasal iktidarların denetimine ve güdümüne sokacak, bu açıdan da HUKUK DEVLETİ olma niteliğini ortadan kaldıracak bir yöntem ve içerik taşımaktadır. Bu yönüyle iktidar partisinin bu anayasa değişikliği önerisinin ülkemizi YARGI BAĞIMSIZLIĞI ve HUKUK DEVLETİ olma niteliği açısından daha da geriye götüreceği açıktır. Şöyle ki:

1)Özellikle son iki yıldır yaşatılan süreçte Türkiye’de toplumun kaygı verici ölçüde kutuplaşmaya sürüklendiği gerçeği karşısında, BİR TOPLUM SÖZLEŞMESİ olan anayasa değişikliği için gereken asgari uzlaşma ortamı dahi bulunmamaktadır.

2)Türkiye’de çok partili siyasal hayata geçildiğinden bu yana, olağanüstü dönemler hariç, yapılan anayasa değişikliklerinde öneriler, olması gerektiği gibi partiler arası uzlaşma ile ortak teklif olarak verilmiş ve gene mecliste partilerin ortak desteği ile kabul edilmiştir. Oysa şimdi yapılmak istenen anayasa değişikliğine ilişkin öneri, ANAYASAL GELENEKLERİMİZE ve anayasanın TOPLUMSAL SÖZLEŞME olma niteliğine aykırı olarak sadece iktidar partisi tarafından hazırlanmıştır.

3)Bu şekilde başlatılan sürecin, KATILIMCILIK ve ÇOĞULCULUKTAN uzak olmasının yanında, diğer siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerine ve giderek ULUSUMUZA dayatmaya dönüştüğü açıktır.

4)Bu girişimin, Türkiye’de olağanüstü dönemler dışında İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ, ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ ve ADİL YARGILANMA HAKKI gibi en temel hak ve güvencelerin en ağır ve sistematik biçimde ihlal edildiği bir iktidar döneminde ve bu iktidar partisi tarafından başlatılmış olması kaygıları daha da artırmaktadır. Yapılmak istenen Anayasa değişikliğinin asıl amacının iktidar partisinin geçmişteki anayasa ve hukuk dışı davranışlarından dolayı hesap vermekten kurtulmak ve gelecekte de bu tür davranışlara zemin hazırlamak olduğu ortadadır.

5)Türkiye’de yargıya ilişkin; yurttaşların adalete kolay ve çabuk ulaşmasını sağlamak ve YARGI BAĞIMSIZLIĞINI daha da güçlendirmek yönünde öncelikli ve zorunlu olarak yapılması gereken köklü reformlara GEREKSİNİM varken,  bunun görmezden gelinip, sadece HSYK ve ANAYASA MAHKEMESİ gibi yargının üst kurumlarında yapısal değişikliğe gitmenin bir yargı reformu değil, yargıyı denetim altına almaya yönelik bir aldatmaca olduğu açıkça görülmektedir.

6)Siyasi iktidarın özellikle son yıllarda yüksek yargı organlarına karşı YARGI BAĞIMSIZLIĞI, KUVVETLER AYRILIĞI ve HUKUK DEVLETİ ilkeleri ile bağdaşmayan bir tavır içinde olduğu, yargıyı hedef gösterdiği ve bunun zaman zaman adeta saldırıya dönüştüğü, buna maruz kalan yüksek yargı organlarının sık sık iktidar partisince kuşatıldıklarından yakındıkları ve Adalet Bakanlığı’nın HSYK’nın çalışmalarını engellediği kamuoyunca endişeyle izlenmektedir.

7)Bu ortam ve koşullar altında, iktidar partisince dayatılan anayasa değişikliğinin amacının, özü itibariyle, sık sık kendisine ayak bağı olarak gördüğünü ifade ettiği yüksek yargı organlarının tasfiye edilerek, iktidara tabi bir yargı yaratmak olduğu ortadadır.

8)Bu yöntemle ve bu amaca yönelik olarak yapılmak istenen anayasa değişikliği, KUVVETLER AYRILIĞI, YARGI BAĞIMSIZLIĞI ve Anayasanın 2. maddesindeki Cumhuriyetin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez niteliklerinden olan HUKUK DEVLETİ İLKESİ ile bağdaşmamaktadır. Bu durumda bilinmelidir ki; yapılmak istenen bir anayasa değişikliğinden çok, Cumhuriyetin temel niteliklerini ortadan kaldıracak ve ülkeyi otoriter bir yönetim biçimine götürecek olan bir rejim değişikliğidir.

SONUÇ OLARAK;

KATILIMCI ve ÇOĞULCU BİR SÜREÇ İÇİNDE GELİŞMEYEN, temel bir UZLAŞMAYA DAYANMAYAN ve bu nedenle MİLLİ İRADEYİ YANSITMAYAN böyle bir anayasa değişikliğinin ve bunun halkoylamasına sunulmasının, özünde yöntem olarak 12 Eylül Anayasasının hazırlanma ve kabul sürecinden hiçbir farkı yoktur.  Bu şekilde yapılmak istenen bir halkoylaması süreci; gerçek anlamda halkın görüşünün sorulması değil, tıpkı 12 Eylül Anayasası gibi bir dayatma ve aldatmaca olacaktır.  Kısaca siyasi iktidar ÖZGÜRLÜKLER VE HAKLAR ÜLKESİ YARATMAK İÇİN DEĞİL iktidarını daha da güçlendirmek, YARGI ERKİNİ VESAYET ALTINA ALMAK, ANTİDEMOKRATİK VE BASKICI BİR DÜZEN KURMAK İSTEDİĞİ İÇİN bu yönde değişiklik yapmak istemektedir.  Bu değişikliğin gerçekleşmesi durumunda ne ANAYASANIN RUHU ve ne de DEMOKRASİNİN adı kalacaktır. Bu tehlikeli gidişe “dur” demek ve yapılmak istenenlerin karşısında olmak sağduyulu ve ülkesini seven her vatandaşın görevidir.   

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

istanbulbarosu.org.tr