ABANT - Demokrasi ve Dış Güvenlik konularının akademik düzeyde tartışıldığı Abant Platformuna bugün de iki Star Gazetesi yazarının yaptığı konuşma damga vurdu. Prof. Mümzater Türköne "Askeri vesayet istemiyorsanız, askeri vesayet altına almalısınız" derken, Eser Karakaş da askeri harcamaların denetim altına alınmasını istedi.

Türköne, Abant Platformu'nun, ''Demokrasi ve Dış Güvenlik'' konularının tartışıldığı üçüncü oturumunda ''Dış Güvenlik Reformu'' konusunda konuştu.

SAVAŞ ASKERE BIRAKILMAYACAK KADAR CİDDİ İŞTİR

Savaş işlerinin askere bırakılamayacak kadar ciddi işler olduğunu ifade eden Türköne, askeri konuları sivillerin askerler kadar iyi bilmesi gerektiğini söyledi. Batıya göre Türkiye'de askeri konuları bilen insan sayısının çok az olduğunu belirten Türköne, askeri konuları iyi bilmeden askeri vesayet altına almanın çok zor olduğunu kaydetti.

Orduların savaşmak için değil ''caydırıcı güç'' olarak kurulup beslendiğine dikkati çeken Türköne, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Askeri literatürlerde bir kavram vardır. En iyi general, savaşmadan zafere ulaşan komutandır. Bizde karşı çıkılıyor, aslında askerlerin temel görevi tören yapmaktır.

Askeri vesayet denilen sorun aslında bir bürokrasi sorunudur. Parkinson hastalığına adını veren Parkinson'un Amerikan deniz kuvvetlerini anlatan bir kitabı var. Orada ironi ile tespitler yapar. En güçlü bürokrasinin olduğu yerlerin askerlik olduğunu söyler. Bunun için askerin reform yapamayacağını ve bunun mutlaka siyasi otoritenin yapması gerektiğini dile getirir.

Bizde askerin en önemli görevi nöbet tutmaktır. Bir nöbet yerine 5 askere ihtiyaç var. Güneydoğu'da nöbet tutturuyoruz. Ama keklik gibi avlıyorlar. Batıda nöbet diye bir şey yok, onun yerine kamera sistemi var.''

Türköne, savaşların kazanılmasında artık askerin değil, bilginin öne çıktığını, asker sayısının çokluğunun cephede bir şey kazandırmadığını, bunun için çok ciddi reforma ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

ASKERİ VESAYET İSTEMİYORSANIZ

Türkiye'nin sorununun askerin siyaset üzerindeki vesayetinin yanında ülke güvenliğini sağlamada gereken reformlara direnmesi olduğunu kaydeden Türköne, ''Askeri vesayet istemiyorsanız, askeri vesayet altına almak zorundasınız'' dedi.

Türköne, Türkiye'nin dış politika reformunu yeniden yaparak, orduyu buna göre tanzim edebilmek için güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç duyulduğunu ifade ederek, dünyanın hiçbir ordusunun reformu kendisinin istemediğini kaydetti.

''HESAP SORMAMAK, ORDUYA KÖTÜLÜK YAPMAKTIR''

Gazeteci Lale Kemal ise ''Silahlı Gücün Demokratik Denetimi'' konusunda yaptığı konuşmada, başarısızlıklarda hesap sormamanın orduya kötülük etmek olduğunu söyledi. Türkiye'de siyasi iradenin hesap soramadığını ileri süren Kemal, yasal değişimlerin yapıldığını ancak zihinsel değişimin gerçekleştirilemediğini kaydetti.

''Ben bunu içselleştirilmiş korkuya bağlıyorum'' diyen Kemal, Ahmet İnsel'in bunu peygamber ocağı kutsaması ve Kurtuluş Savaşı psikolojisinin mobilize edilmesine bağladığını ve kendisinin de bu düşünceye katıldığını ifade etti.

Kemal, askerin ülkenin sahibi olarak yetiştirilmesi yerine, yurt savunması ile görevli yetiştirilmesi gerektiğini söyledi. Geçtiğimiz günlerde, Güney Kore'de yanlış yapan 25 komutanın ordudan uzaklaştırıldığını belirterek, ''Güney Kore ordusu zaafa mı uğradı, tam tersine güven sağlamış oldular. Hesap sormamak, korkmak orduya kötülük yapmaktır. Terörle mücadelede zafiyet gösterenlerin Yüksek Askeri Şura toplantısında terfi ettirilmemesi gerekir'' dedi.

Kemal Türkiye'de eğitim harcamalarının öne geçtiği söylemlerine karşı, askeri harcamaların hala eğitim harcamalarının üzerinde olduğunu kaydetti.

Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi eski Dekanı Prof. Dr. Eser Karakaş da ''Ordunun ekonomik Denetimi'' konusunda yaptığı konuşmada, Türkiye'de askeri vesayet kavramlarının, 2002 sonundan itibaren değişmeye başladığını söyledi. Önümüzdeki yıllarda bu sorununun yoluna gireceğini ifade eden Karakaş, Türkiye'de sivillerin savunma konularını da bilmediğini ifade etti.

Her bilgi asimetrisinin, vesayetin ana kaynağı olduğunu belirten Karakaş, bu konunun doktor için de askerlik içinde geçerli olduğunu kaydetti. Karakaş, Ordunun mali denetiminin sayıştay tarafından yapıldığına dikkati çekerek, ''Türkiye'de askeri harcamaların rakamı net değil. Boyutu belli olmayan harcamanın denetimi de yapılamaz'' dedi.

VALİ: YANLIŞ ANLAŞILDIM

Gerçekleştirilen son oturumda ''Gündelik Hayatta Siyasal ve Toplumsal Sorunlar Karşısında Vesayet'' konusu tartışıldı.

Oturum Başkanlığını gazeteci Orhan Miroğlu'nun yaptığı toplantıda ''başörtüsü'' konusunda değerlendirmelerde bulunan Yazar Yıldız Ramazanoğlu, bu konunun hala ülkenin en önemli sorunlarından birisi olduğunu söyledi.

''Türkiye'de başörtüsü sorununu en fazla kadın yazarların gündeme getirdiği yönünde bir söylem var'' diyen Ramazanoğlu, ancak son bir yılda yazdığı yazılara baktığı zaman başörtüsü ile ilgili iki yazı bulabildiğine dikkati çekti.

Yazar Orhan Kemal Cengiz de Türkiye'de ''iç düşman'' algısının dönem dönem değiştiğini söyleyerek, ''Kimi zaman komünistler, kimi zaman İslamcılar, kimi zaman Kürtler... Ama değişmeyen bir iç düşman var o da azınlıklardır. Ellerinde hiç bir şey kalmamış hala sayıları bitme noktasına gelmiş ama hala en büyük tehlike olarak gösteriliyorlar'' dedi.

Gazi Üniversitesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Necdet Subaşı da ''Alevilik''le ilgili değerlendirmelerde bulundu. Subaşı, şunları kaydetti:

''Alevilerin temel sorunu, dışlanmışlık ve kimliklerinin bastırılmış olmasıdır. Devletle Aleviler, Alevilerle Sünniler ve bir de Alevilerle Aleviler arasında sorun var. Bazı dönemlerde Aleviler Türkiye'de en çok güvenlik sorunu olarak algılandı. Ancak, 28 Şubat gibi dönemlerde ise arka bahçe olarak görüldü.''

KIRKLARELİ VALİSİNİN AÇIKLAMALARI-   

Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu da toplantıda dün yaptığı konuşmayla ilgili gazetecilerin sorularını yanıtladı.

''DP'nin 1950'de iktidara geldiğinde CHP'yi kapatıp, İnönü'yü de tarihteki huzurlu yere göndermemiş olması en büyük talihsizliktir'' şeklindeki sözlerinin siyasi değil akademik bir değerlendirme olduğunu belirten Aydoğdu,yanlış anlaşıldığını söyledi.

Aydoğdu, konuşmasıyla ilgili CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun eleştirisine yönelik de ''Valilerin işi siyaset değildir. Benim de böyle bir maksadım yoktu. Çok üzüldüm, sözlerim hiç kastetmediğim bir şekilde anlaşıldı. CHP ile ilgili söz söylemek ne haddimdir ne de yetkimdir'' dedi. Vali Aydoğdu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Ben, 1950 sürecinde bütün Türkiye ile birlikte siyasi unsurların da kendilerini yenilemeleri hususunda bir söz söyledim. Yoksa kapatılma sözü kesinlikle benim niyetimi ifade etmiyor. Sayın Genel Başkan'ın 'valilerin işlerini yapmaları' gerektiği sözüne de katılıyorum.

Esasen valilik müessesesinin geleneği ve halkımızın bu müesseseye bakışı bizi siyasetin dışında tutar. Biz orada devletin ve hükümetin temsilcisiyiz. Bütün partilere eşit mesafedeyiz. Sayın Genel Başkan'ın bu kanaatine katılıyorum, valiler siyaset dışı bir pozisyonda hizmetlerine devam ediyorlar. Çok üzüldüm, sözlerim hiç kastetmediğim bir şekilde anlaşıldı.''

(A.A)