Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci yazar Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay'ın basın açıklaması şöyle:

Önceki gün medyada,  yürütülmekte olan Ergenekon soruşturmasındaki son tutuklamalar ile ilgili olarak kamuoyuna yönelik bir açıklama yaptığıma dair haberler yer almıştır.

Öncelikle tarafımdan kamuoyu hedef alınarak ya da kamuoyuna ulaştırılması amacı ve hedefiyle doğrudan ya da dolayı bir şekilde açıklama yapılmadığını belirtmek isterim. Olayın esası ve gelişimi şu şekildedir:

Soruşturma sırasında gözaltına alınanlar arasında bulunan gazeteci Ahmet Şık' ın İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifade verme işlemi sırasında ve devamındaki tutuklama duruşmasında avukatlarından birisi olarak ben de bulundum. Bilindiği gibi, birçok yayın organında özellikle Ahmet Şık ve şüphelilerden Nedim Şener' in gözaltına alınma ve tutuklanma işlemlerine yönelik eleştirel nitelikte haber ve yorumlar yer almıştır. Tutuklama kararının verilmesinin ardından basında yer alan eleştiri ve yorumların yoğunluğu nedeniyle soruşturmayı yürüten sayın savcı tarafından da yazılı bir basın açıklaması yapılmıştır.

Bu yazılı açıklamayı okumamın ardından, müvekkilim Ahmet Şık'la ilgili hukuki durum ve süreç hakkında bilgilenme ihtiyacı duyan, çoğunluğu Ahmet Şık' ın ve benim yakın arkadaşım olan avukat, öğretim üyesi ve yazar 21 arkadaşıma, tek tek telefonla bilgi vermek yerine, bu süreci aktaran ve süreçte yaşananlarla ilgili kişisel değerlendirmelerimi içeren özel bir e-posta gönderdim.

E- postayı göndermemin üzerinden saatler sonra bu açıklamanın t24 adlı internet sitesinde, sanki ben kendilerine böyle bir açıklama göndermişim şeklinde algılanabilecek bir tarzda yayınlanmış olduğunu öğrendim. Sanıyor ve tahmin ediyorum ki, benim kişisel düşüncelerimi ve değerlendirmelerimi paylaştığım arkadaşlardan bazıları, bu değerlendirmelerimin bilinmesinin yararlı olacağından hareketle, başka arkadaşlarına da iletmişler ve benim değerlendirmelerim bu şekilde bir zincirleme iletişimle nihai olarak basının bilgisine ulaşmış. İletişim çağında, böyle iletişim kazalarının olabileceğinin ve hiçbir şeyin özel olarak kalamayacağının farkındayım. Ve iradem dışında da olsa bir şekilde basına yansıyan değerlendirmeler tümüyle bana aittir.

Bu değerlendirmelerin, yukarıda aktardığım şekilde basında yer almasının ardından, çoğu basın organında, soruşturmayı fiilen emniyet mensuplarının yürüttüğüne, taleplerin oradan geldiğine dair sayın savcı ile ifade işlemi esnasında aramızda geçen diyalog öne çıkarılmış; sayın savcının yazılı basın açıklamasındaki beyanının benim aktardığım diyalogla çeliştiği gündeme taşınmıştır. Konunun tekrar tekrar gündeme getirilerek soruşturma savcısı ile benim aramda polemik haline dönüştürülmesine ve böylelikle, bir nevi medya sahnesinde horoz dövüşüne çevrilmesiyle sınırlandırılmasına neden olmak istemem. Bunu doğru da bulmam.

Ancak, şunu da belirtmeden geçemem.  Soruşturmanın fiilen emniyet tarafından yürütüldüğü ve bu soruşturma nedeniyle hakim kararına gerek duyulan durumlarda (örneğin yakalama, gözaltı, arama, elkoyma, iletişimin tespiti gibi), bunun emniyet tarafından savcılığa iletildiği ve savcılıkça da bu talebin hakimliğe gönderildiği şeklinde tecelli eden uygulamadaki işleyişin basın-yayın organlarında sanki bu uygulama ülkemizde ilk kez yapılıyormuş gibi büyük bir hayretle karşılanmasını da ben hayretle karşıladım. Çünkü, adli soruşturmalarda yer alan hemen her hukukçunun ve konuyla ilgili öğretim üyelerinin de bildiği gibi, kanunda tersi yazmasına karşın, uygulamada soruşturmaların %99'u eskiden de olduğu gibi zaten belirttiğim şekilde yürütülmektedir. Kaldı ki, soruşturmanın savcı tarafından değil, emniyet tarafından yürütüldüğü gerçeğini illa birilerinin ikrar etmesine gerek de yoktur. Şüpheliye emniyette yöneltilen sorular ile savcılık da yöneltilen soruların karşılaştırılması bile durumu tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer. Elbette bu eleştirilmesi gereken, benim de yıllardır eleştirdiğim ve  artık yürütme gücünden tümüyle bağımsız ve adli makamlara bağlı bir “adli kolluk” kurulmasının gerektiğini gözler önüne seren bir olgudur. Ayrıca, ülkemiz uygulamasının ve pratiğinin eskiden beri böyle oluşu da, bugün bir çok soruşturmanın aynı şekilde yürütülüyor oluşu da, kamuoyunda neredeyse “hayat memat” sorunu derecesinde yakından takip edilmekte olan ve üzerinden toplumun kamplara ayrıldığı çok önemli bir soruşturmanın bu şekilde yürütülmesini mazur ve haklı göstermez. Özellikle bu soruşturmada, kanunun açık hükümlerine daha dikkatli ve özenli bir uyum ve yaklaşım gereklidir.

Ergenekon soruşturması başladığından bu yana, bu soruşturma sürecinde adil yargılanma ilkesine ve kanunun açık hükümlerine uygun olmayan ve bazıları temel hak ihlali niteliğinde birçok usulsüzlük ve aykırılıklar olduğu kanısındayım. Bununla birlikte, bu kanaatim hiçbir zaman yürütülen soruşturmayı önemsizleştirmek, çürütmek, yok etmek, soruşturmayı yürütenleri psikolojik olarak yıpratmak  noktasına asla taşınmadı. Böyle bir amacım ve niyetim olmadı ve olmayacaktır.

Yaşanan usulsüzlükleri, yapılan hataları ve yanlışları, hak ihlallerini görmezden gelmeden bir yandan bunları eleştirirken; öte yandan bu soruşturmanın ülkemizin geçmişindeki bazı karanlık olaylarla, askeri vesayet sistemi ile, darbeler ve bilinen/bilinmeyen darbe teşebbüsleri ile hukuk önünde de hesaplaşılması için tarihi bir fırsat olarak anlamlı ve önemli olduğunu düşündüm. Umut kırıcı önemli gelişmelere karşın halen daha bu umudumu korumak istiyorum.

Soruşturmanın amacının ve hedefinin günlük dar siyasi çıkarlar uğruna heba edilmemesinin, düzgün, dürüst ve adil bir şekilde yürütülmesinin, demokrasimizin yerleşmesine önemli bir katkısı olacağı kanısından hareketle, yapılan yanlışları eleştirmeye devam edeceğim. Bu benim hem hakkım, hem ödevimdir. Savcılık, soruşturmasını birileri ya da bazı siyasal odaklar adına değil kamu adına, hepimiz adına yürütmektedir. Soruşturma ile ülkemizin geçmişindeki bazı karanlık olayların açığa çıkarılması da, darbe teşebbüslerinin ve bunların faillerinin yargılanması ve suçluların tespit edilerek cezalandırılması da bütün toplumun, hepimizin yararınadır. Aynı şekilde, suç işlediği iddia edilen, bu suçun faili olduğu düşünülen ve bu nedenle soruşturulan ya da yargılanan kişilerin  temel haklarına saygı gösterilmesi, adil bir şekilde yargılanmalarının sağlanması da bütün toplumun, hepimizin yararınadır. Bu iki değer ve yarar birbiriyle çelişmeden, biri için diğerini feda etmeden, birlikte bir soruşturma ve yargılama yürütmek, ülkemiz ve geleceğimiz açısından hayati önemdedir. Bir şekilde basına yansıyan soruşturma sürecine yönelik değerlendirmelerimin, bu ilkesel yaklaşımım bağlamında görülmesini isterim.

Saygılarımla,

Ahmet Şık müdafi
Av. Akın Atalay



Cumhuriyet