BAKIŞ AÇISI TARAFGİR VE SİYASİ... BİR BARDAK SUDA FIRTINA KOPARILIYOR

1. Mesele esasında nettir. Soruşturma ve davanın dayanağı, Almanya'da mukim Deniz Feneri e.V'ye ait paraların usulsüz kullanılıp kullanılmadığıdır. Bu açıdan meselenin, Dernekle hukuki ve fiili bağı olmayan temsilcisi olduğum Zekeriya Karaman ve ortakları ile bir ilgisi bulunmadığını ifade etmek isteriz. Deyim yerinde ise, bir bardak suda fırtına koparılmaya çalışılmıştır.

2. Maalesef Türkiye'de sosyal yardım ve dayanışma örgütlerine bakış açısı hep tarafgir ve siyasi olmuştur. Büyümeleri pek istenilmez. O sebepledir ki, Devlet destekli Türk Kızılayı dışında ülkemiz bu konuda geri kalmıştır. Birbirimizle barışık yaşamayı beceremediğimizden, kendimizi, vatandaşlarımızı ve menfaatlerimizi korumayıp, çözümü ve yardımı dışarıda aradığımızdan başımız beladan kurtulmaz. Ya yabancılar bizi yönlendirir veya yabancıların söylediklerini, ulusal ve uluslararası menfaatlerimizi gözardı etmek pahasına mutlak doğru kabul ederiz. Kendi kendimize zarar vermeyi ve bir Amerikalı veya Avrupalının söylediğini de doğru saymayı tercih ederiz.

3. Bu meselenin Türkiye ile ve temsilcisi olduğum kişilerle bir ilgisi bulunmamaktadır.

ALMAN ADLİ MAKAMLARININ DOĞRULADIĞI BİLGİLER

4. Viyana'daki Wonder Derneği'nin öğrenci yurdu olarak kullandığı bina ile Ferdinand Porsche'deki arsa Deniz Feneri e.V'ye ait. Almanya'daki soruşturma aşamasında bu durum anlaşılmış ve bu taşınmazlar derneğin kayyumuna bırakılmıştır.

Adam Opel Strasse'de ve Russelsheim'da bulunan daireler Weiss Şirketi'ne aittir.

Weiss Şirketi'nin, Assplan Şirketi'ne %50 ortaklığı ve Assplan Şirketi'nden de 90.000,00 Euro alacağı bulunmakta idi. Bir süre sonra bu Şirketten ayrılma kararı verilince, ortaklığın hisse devri ve alacak karşılığı olarak Assplan'dan altı daire alınmıştır (Russelsheim).

Adam Opel Strasse'deki bina ise, 06.05.2004 tarihinde 200.000,00 Euro peşin ve kalan kısmı da taksitle ödenmek suretiyle toplam 600.000,00 Euro'ya satın alınmış. Bina bedeli, Weiss Şirketi'nin sermayesinden karşılanmıştır.

Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik ve İsmail Karahan ile Mehmet Gürhan, Weiss ve Euro 7 Şirketleri'nde ortak iken, Mehmet Gürhan'ın Almanya'da mahkum olması nedeniyle Mehmet Gürhan'ın ile ortaklıktan ayrılma kararı almışlar. Ayrılma kararı, Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik ve İsmail Karahan'ın bilgileri dışında Weiss'a kaydedilen taşınmazların Deniz Feneri e.V kayyumuna devri şartı ile yerine getirilmiştir.

Bu anlaşma ile Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik ve İsmail Karahan Weiss'ta bulunan hisseleri Mehmet Gürhan'a devretmişler ve karşılığında da Mehmet Gürhan'ın Euro 7'de bulunan hissesini (hisse oranı %25) devralmışlardır. Mehmet Gürhan ise, dört gayrimenkulün de sahibi olan Weiss'ın hisselerinin tümünü Deniz Feneri e.V kayyumuna devretmiştir.

Alman adli makamları da bu bilgileri doğruluyor. Tüm bu işlemler 2008 yılının sonu ve 2009 yılının ilk ayında tamamlanmıştır.

FERİBOT DENİZ FENERİ e. V İLE İLGİSİ YOK

550 sahifelik iddianamenin 361. sahifesindeki tespit, somut olay ve delillerle bağdaşmamaktadır. Russelsheim'da bulunan dairelerin de Adam Opel'de bulunan Deniz Feneri e.V ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

5. Feribot alımında bir usulsüzlük bulunmayıp, feribotun bedeli banka kredisi ve ortaklarca ödenmiştir. Bu feribotun Deniz Feneri e.V ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu konudaki iddialar soyut ve güveni kötüye kullanma suçunun maddi ve manevi unsurlarının somut olayda gerçekleştiğini kanıtlamaktan uzaktır.

6. Savcılık Makamı; emniyeti suistimal, sahtecilik ve bir de Haliç Şirketi'nin hisse devrinde resmi belgede sahtecilik iddiasında bulunmuştur. Kanaatimizce, güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli hali de şikayete bağlıdır, TCK m.155 ve gerekçesinde bunun aksini gösteren bir ibare bulunmamaktadır. TCK'da, bu suçun şikayete tabi olmadığına dair hüküm bulunmamaktadır. Ayrıca, bu suç mahsus, yani özgü bir suç tipi olup, Dernekle hukuki bağı olmayanların bu suçun faili veya müşterek faili olabilmeleri mümkün değildir. Bu açıdan iddianamenin bazı sanıklar yönünden TCK m.37 uyarınca yaptığı "fail" atfı son derece hatalı ve dayanaksızdır.

7. Güveni kötüye kullanma suçuna katılmadık. Alındı belgelerinde sahtecilik yapmadık ve yaptırmadık. Noter onayı şeklinde verilen vekaletname de sahte değil. Ayrıca, Mehmet Gürhan'ın bu vekaletnameyi nasıl verdiğini ve gönderdiğini bilmek durumunda ve zorunda da değiliz. Ortada şikayetçi ve zarara uğradığını söyleyen de yok. Vekaletnamenin doğru ve Mehmet Gürhan'a ait olduğu, hem grafolog ve hem de Mehmet Gürhan'ın beyanları ile sabittir. Vekaletnamenin düzenlenme şeklinden, vekaletle satış yapan Zekeriya Karaman'ın ve İsmail Karahan'ın haberi, ilgisi ve sorumluluğu olamaz. Vekaletname, vekalet verenin tek taraflı düzenlediği bir hukuki işlemdir. Vekaletnameyi Mehmet Gürhan düzenlemiş ve Türkiye'ye gönderilmek üzere Almanya'daki Avukatı Ünal Kaymakçı'ya vermiştir. Ünal Kaymakçı da bu vekaletnameyi, gereğinin yapılması ve işlemlerin takibi amacıyla 17.05.2007 günü UPS ile Metin Elitok'a göndermiştir.

SUÇLAMALAR TAHMİNDEN İBARET

8. İddianame sahife 287: Şirketlerin unvan değiştirmesinde ne sakınca ve yasak olduğunu anlamak mümkün değil. Savcının bu husus aleyhe bir maddi vakıa tespiti olarak göstermek anlamak mümkün olamamıştır. Sırf iddiada bulunmak amacıyla bu tür bir beyana tuhaf bir şekilde iddianamede yer verilmesini anlayamamak mümkün değildir.

9. İddianame sahife 105: Yardım makbuzlarının canlı yayın aracıyla Almanya'ya gönderildiği, tümü ile farazi zan ve tahminden ibarettir. Bizi ilgilendirmemekle birlikte, suçlamanın ne derece dayanaksız ve somut delilden yoksun olduğunu ortaya koymak amacıyla bu konuya değinmek istedik. Bu konuda Mehmet Taşkan'ın tahmine dayalı, baskı altında verdiği ve görgüden uzak Almanya'daki beyanına itibar edilemez. Almanya'ya götürüldüğü söylenen çantada ne olduğunu kimse görmemiştir. Bu durum, sanık aleyhine değerlendirilemez.

10. İddianamede, temsilcisi olduğum sanıklarla ilgili basmakalıp sözlerin, ortak ifadelerin kullanıldığı görülmektedir. Örneğin, İsmail Karahan hakkında Almanya'dan Türkiye'ye para getirip kuryelik yaptığına dair somut suçlama olmadığı halde, iddianamenin 537. sahifesinde bu yönde suçlama ve nitelendirmede bulunduğu görülmektedir.

11. İddianame sahife 85: Zekeriya Karaman para teslim almamıştır. Kuryelik iddiası doğru değildir. Zekeriya Karaman'ın bu şekilde para aldığına dair imza ve belgenin olmadığı Savcılık Makamı tarafından da kabul edilmiştir.

12. İddianame sahife 535'de yer alan Zekeriya Karaman tarafından Hakkı Sadal'a aylık düzenli ödeme yapıldığına dair iddia doğru değildir. Zekeriya Karaman ödeme yapmamıştır. Ödemeleri Nurgül Gürhan yapmıştır.

13. İddianame sahife 330: Wonder Derneği'nin yardım yaptığına dair öğrenci imza listesinde bulunan imzaların iğfal kabiliyetlerinin olmadığı ve ilk bakışta sahteliklerinin anlaşıldığına dair tespit. Bu konuda şikayetçi yok, muhtemelen öğrenciler almış, ancak bir veya ikisi diğer öğrenciler yerine imza atmış olabilir. Kaldı ki bu konunun Deniz Feneri e.V ile bir ilgisi de yok. Bu husus, Savcılık iddianamesinin 33. sahifesinde belirtilmiştir. Sorumluluk Wonder Derneği'ndedir.

İLİŞKİLERİN TÜMÜ HUKUKA UYGUN

14. İddianame sahife 41: Önemli. Sanıklar ile Türk Deniz Feneri'nin arasında kaynak aktarımı olmadığı ve Türk Deniz Feneri ile Deniz Feneri e.V arasında gerçekleşen ilişkilerin tümünün hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir.

15. Savcılık Makamı neye göre suçlamaktadır? Gayriresmi muhasebe kaydını gösterdiği söylenen ve elde aslı olmayan hard disk (hem Almanya'da ve hem de Türkiye'de) + Firdevsi Ermiş ve Mehmet Taşkan'ın sırf suçlamaya ve kendilerini kurtarmaya yönelik ifadeleri + Şahin Küsmüş'ten elde edildiği ve temsilcisi olduğum bazı sanıklarca verildiği söylenen, aslında Alman adli makamlarından alındığı sabit Alman polisinin raporları + 2007 yılında devredilen Atlas Şirketi'nin herkesin kullanımındaki bilgisayarından elde edildiği söylenen birkaç sahifeden ibaret kopya belge + Elde aslı olmayan yardım belgeleri.

16. İddianame sahife 13: Deliller gösterilmiş. Aleyhe olarak gösterilenler; Almanya'dan getirilen alındı belgeleri asılları ve ekleri, Almanya'dan getirilen fotokopi evrak, kopya cd, Firdevsi Ermiş'in hard disk kopyası, belge örnekleri, delil değerlendirme vasıtası olarak PWC raporu, şüpheli ve tanık ifadeleri, sahte vekaletname örneği, şirketlere ait kayıtlar, Almanya'da yapılan soruşturma ve dava dosyaları örnektir.

ALMANYA'DAKİ OPERASYON OLDUKÇA MANİDAR

17. Hard diskin aslı yok, elde olan kopyasıdır. Ayrıca, Almanya'daki Derneğe 25.04.2007 tarihinde yapılan operasyondan önce Alman polisine gönderilen 29.01.2007 tarihli isimsiz mektup son derece manidar olup, operasyonun nasıl ve hangi maksatla yapıldığını da ortaya koymaktadır. Alman Polisinin 25.04.2007 tarihli aramada bu hard diski bulamaması, ancak aramadan iki ay sonra, 25.06.2007 tarihinde bu hard diskin Firdevsi Ermiş'in Alman vatandaşı olan ve Almanya'daki hakimle pazarlık görüşmelerini yürüten yeni avukatı tarafından Alman Polisine teslim edilmesi ise oldukça manidardır. Avukat İlknur Baysu'nun yerine, Av.Dr.Hanno Durth gelmiştir.

18. Gayri resmi muhasebe kayıtları, 01.01.2004 ila 13.09.2005 tarihlerini kapsamaktadır. Oysa Dernek, 27.02.1999 tarihinde kurulmuş ve 25.04.2007 tarihine kadar faaliyetlerini sürdürmüştür.

19. Firdevsi Ermiş'in ve Mehmet Taşkan'ın hangi şartlarda Almanya'da ifade verdiğini görmek, dikkate almak ve bunların, Anayasaya ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'na uygun olup olmadığını dikkatlice incelemek gerekir. Bu konuda çokça yazdık ve bilimsel mütalaalar da sunduk. Bu beyanların aleyhimize kabulü mümkün değildir. Firdevsi Ermiş'in Almanya'daki yargılama sürecinde 22 kez yazılı ve 2 kez yazılı olmak üzere toplam 24 kez ifade alındığı ve hakimin dava sırasında Firdevsi Ermiş'in şu an huzurda bulunan sanıklar aleyhine vereceği ifadesini kafa sallamak suretiyle onaylamasının dahi kovuşturmada sorgu ve savunma yerine kabul edileceğini ifade etmiştir. Almanya'da hukuka aykırı şekilde cereyan eden yargılama sürecinin hiçbir aşaması ve belgesi buradaki sanıklar aleyhine delil olarak kullanılamaz. Almanya'daki yargılamada, açık bir şekilde Firdevsi Ermiş'in verdiği ifadeler ve teslim ettiği kopya hard diskle cezadan kurtulduğu belirtilmiştir. Bunun kabulü mümkün değildir.

Firdevsi Ermiş, kopya hard diski ilk gözaltına alındığı anda verememiş, hiçbir yerde ve bilgisayarda kaydının olmadığını ve nasıl-nereden elde edildiğini de Almanya ve Türkiye'deki ifadelerde tümü ile farklı şekilde beyan etmiştir. Kopya hard diskin, kopya olması, elde edilme zamanı, şekli, Firdevsi Ermiş'in baskı altında verdiği çelişkili beyanları, bir seferde yüklenmesi, gerek Almanya'da ve gerekse Türkiye'de yapılan aramalarda bulunamaması, hiçbir yerde iz ve eserine rastlanılmaması, aslının da olmaması, BU KOPYA HARD DİSKİN SAHTE OLARAK HAZIRLANDIĞINI VE HİÇBİR ŞEKİLDE DELİL OLARAK KABUL EDİLEMEYECEĞİNİ GÖSTERMEKTEDİR.

20. İddianamenin 513 ve 514. sahifelerinde Mehmet Gürhan'ın, Almanya'da kendisine nasıl baskı yapıldığını ve tüm hukuka aykırılıkları ortaya koyan yazılı beyanını soruşturma aşamasında dosyaya sunduğu anlaşılmaktadır.

MEHMET GÜRHAN BEKLENEN İFADEYİ VERMEDİĞİ İÇİN CEZALANDIRILMIŞTIR

21. Firdevsi Ermiş doğruyu söyleyememiştir. Özgür iradesi yok, 25.04.2007 tarihinde yapılan baskınla gözaltına alınan Firdevsi Ermiş, çok sonra baskı ile ve yanına hukuka aykırı şekilde (CMK m.148) muhbir konularak, kandırılarak ve avukatı değiştirilerek, korku ve baskı ile hukuka aykırı anlaşma ile ifade vermek zorunda bırakılmıştır. Firdevsi Ermiş'in korkusu, üzerindeki baskı devam etmiştir. Firdevsi Ermiş'den ceza pazarlığı ile alınan ve özgür irade ürünü olmayan ifadeler, maalesef her aşamada devam etmiştir. Firdevsi Ermiş, hangi şartlarda ifade verip ceza pazarlığı yaptığını huzurdaki dava dosyasına sunduğu dilekçelerde ortaya koymuştur. Mehmet Gürhan, ceza pazarlığı yapmadığı ve kendisinden beklenen ifadeyi vermediği için cezalandırılmıştır.

Almanya'daki yargılama, temsilcisi olduğum sanıkların yokluklarında, CMK m.175 ve devamı hükümlerinde gösterilen usule uygun yargılama yapılmaksızın, yeminsiz alınan sanık ifadeleri, yanlı beyanlar, ortada aslı olmayan bir defada üretilmiş kopya hard disk, polise gönderilen gizli mektup ve operasyondan çok sonra birden bire ortaya çıkan bu hard diskle tamamlanmıştır.

22. Şahin Küsmüş, kendisinde bulunan belgelerin bir kısmını Türkiye'den aldığını söylese de bu iddianın kabulü mümkün değildir, çünkü kendisine hiçbir zaman böyle bir belge vermedik. İddianamede bu belgeler, tarafımızdan Şahin Küsmüş'e verilen şirketlerle ilgili gayri resmi kayıtlar gibi gösterilmiştir.

Şahin Küsmüş'den elde edildiği ileri sürülen evrak, Alman Polisi ile Savcılığının raporunun ekidir, yani yeni bir delil niteliğini haiz değildir. Ayrıca, bu evrakın Şahin Küsmüş'de bulunması normaldir. Çünkü Şahin Küsmüş'ün, yöneticisi olduğu şirketlerle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında Almanya'daki avukatı vasıtasıyla bu belgeleri alıp incelemesi hayatın olağan akışına da uygundur.

23. İddianame sahife 495-497: Tüm bilgisayar imajlarının alındığı ve sadece Atlas'ın bir umumi bilgisayarından elde edilen bir sahifelik kayıt dışında herhangi bir bulguya ulaşılamadığı, bu bulgunun da şüpheli olduğu, iddianamenin 389. sahifesinde de belirtildiği üzere Atlas'ın bilgisayarlarında Deniz Feneri e.V'ye ait kayıtların bulunmadığı tespit edilmiştir. Aynı şekilde, tüm bilgisayar kayıtları incelendiğinde resmi veya gayriresmi muhasebe adı altında Deniz Feneri e.V ile ilgili bulguya rastlanmadığı, Almanya'daki şirketlerin gayriresmi muhasebe kayıtları iddiasını doğrulayan herhangi bir belgenin de elde edilemediği (aramalardan nettir) görülmektedir.

İDDİA EDİLEN BULGULARA ULAŞILAMAMIŞTIR

24. İddianame sahife 389: Atlas Pazarlama Şirketi'nin serverlerinde, Deniz Feneri e.V'ye ait muhasebe kayıtlarına ulaşılamadığı kabul edilmiştir. Aynı şekilde, Deniz Feneri e.V ve şirketlere ait gayriresmi muhasebe kayıtlarının Almanya'da ve İstanbul'da yapılan aramalarda bulunamadığı, bilgisayarlardan elde edilemediği ve bilgisayarlar üzerinde uygulanan geri getirme yöntemi ile dahi bu tür bir kayda ulaşılamadığı tartışmasız ortadadır.

25. 2007 yılında başkalarına devredilen Türkiye'de mukim Atlas Şirketi'nde 2009 yılında umumi bilgisayara yapılan elkoyma sonucunda elde edilen dijital verinin delil olarak kabulü mümkün değildir. Dijital veri üzerinde 2011 yılında kullanıcı isminde değişiklik yapılmış ve "son kaydedici" sıfatıyla bu değişiklik kaydedilmiştir. Dosyaya sunulan delillerden birisi olarak kabul edilen hard diskin elde edilme ve incelenme şekli nasıl olmuş, bu kayıt üzerinde değişiklik yapılmış mıdır ve değişiklik yapılmaya elverişli midir? Ayrıca, bu verinin elde edildiği öne sürülen bilgisayar umuma açık, herkesin kullanabileceği, yükleme ve değişiklik yapabileceği, kopya alabileceği bir bilgisayardır. Bu konuda Yıldız Üniversitesi'nden alınmış bilimsel mütalaa vardır.

KILIÇDAROĞLU'NDAKİ BELGELER DELİL SAYILAMAZ

26. İddianame sahife 99: Fatih Uçkun'un kuryelik belgelerini hukuka aykırı şekilde elde edip Kemal Kılıçdaroğlu'na verdiği, gerek bu belgelerin kaynağı ve gerekse elde ediliş şekli hukuka aykırıdır, delil olarak kullanılamaz.

27. İddianame sahife 512: Savcılık Makamı, bizi ilgilendirmemekle birlikte soruşturma ve iddianamenin somut delil ve dayanaktan yoksun olduğunu ortaya koyan bir suçlamaya yer vererek, Hakkı Sadal tarafından Firdevsi Ermiş'e teslim edilen bavulda 4 zarf bulunduğunu ve içi görülmeyen zarflarda alındı belgesi bulunabileceğini, bu durumu bavulu Türkiye'den götürmek için teslim alan Mehmet Taşkan'ın tahmin ettiğini ifade etmiştir. Tüm bunlar, somut tespit ve suçüstü ile elde edilen bilgi ve belgeler değildir, sadece tahmindir.

28. Soruşturma aşamasında hazırlatılan bilirkişi raporları uzun süre tarafımıza verilmedi (CMK m.63/3, 66/1-2, 153/3). 2008 yılında başlayan soruşturmada hiçbir yere gitmeyen, adaletten kaçmayan ve delil karartmayan müvekkiller, haksız şekilde tutuklandı. Yıllardır yapılan soruşturmadan çıkan, huzurdaki iddianamede ile yapılan dayanaksız ve somut delil olmaksızın yapılan suçlamalardan ibarettir. Bilip bilmeden, okumadan, aslını öğrenmeden, Kanal 7 Televizyonu yöneticilerinin suçlanması, masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırı bir önyargıya dayandırılmıştır. Sayın Mahkemenin ve Sayın Savcılık Makamının, dayanaklı savunmalarımızın haklılığını göreceğine olan inancımız tamdır. Biz, savunmalarımızı Türkiye'de Savcılığa ve dava açılırsa Mahkemeye yapacağımızı söylemiştik. Temsilcisi olduğumuz insanlar ve avukatları olarak bizler, şu an duruşmada, yani deyim yerinde ise ermeydanında savunmalarımız yapıyoruz. Müvekkillerim hiçbir zaman için adaletten kaçmamışlardır.

29. Altı yıldır temsilcisi olduğum sanıklar dışında herkes konuştu. Siyasete çekti, başka yerlere çekti, yetim hakkı yenildi, kul hakkı yenildi denildi, içeriği bilinmeden denildi. Dosya savcılarından niye alındı? HSYK kararına ve hatta Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin gerekçeli kararına bakmak gerekir.

BİLİRKİŞİ RAPORLARI LEHEDİR

30. Davaya konu soruşturma kapsamında alınan 23 ayrı bilirkişi raporu lehedir. Şirketlerin hesaplarında, sermayelerinde ve ticari faaliyetlerinde bir hukuka aykırılık ve usulsüzlüğün olmadığı nettir.

31. 22 gerçek ve 29 tüzel kişiyi inceleyen, şirketleri, şahıs hesaplarını ve para hareketlerini araştırıp inceleyen BDDK raporu lehedir. Bu rapor, iddiaya konu suç tarihlerini kapsayacak ve hatta aşacak şekilde geniş bir zaman dilimini kapsamaktadır.

32. Kara para aklamayı ve yasal olmayan para aktarımının olup olmadığını inceleyen MASAK raporu lehedir. Bu rapor, iddiaya konu suç tarihlerini kapsayacak ve hatta aşacak şekilde geniş bir zaman dilimini kapsamaktadır.

33. İddianame sahife 418: MASAK raporunun sonuç bölümü, net bir şekilde ortada hukuka aykırı bir uygulama ve kara para aklamanın olmadığını ortaya koymuştur.

34. Hisse yapılarını ve şirketlerde izinsiz halka arzın olmadığını göstermesi bakımından 1999 yılı öncesine ait olsa da SPK raporu lehedir.

35. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı ile İstanbul Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü'nün 2000-2010 yıllarını kapsayan, Türk Deniz Feneri ile ilgili ve Türk Deniz Feneri'nin sanıklar, şirketler ve Alman Deniz Feneri ile olan ilişkilerini inceleyip denetleyen tüm raporları lehedir.

36. İddianame sahife 490: Sayıştay Emekli Denetçileri tarafından 16.03.2012 havale tarihli ek raporda, Deniz Feneri e.V'nin kısmi bir dönemine ait olduğu iddia edilen ve bir disiplini bulunmayan gayriresmi muhasebeden gidilerek yapılan tespitlerin tek başına delil olarak kabul edilemeyeceği net biçimde ortaya konulmuştur.

ALMANYA DURUMDAN RAHATSIZDI

37. Maalesef yurtdışında, Türk Müslüman Dernekleri'ne, bunların para toplamalarına, vergiden indirmelerine, vergi muafiyetlerine, yurtdışına yapılan yardımlara sıcak bakmıyorlar. Bu dernekler, Almanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde bulunan kilise ve yabancı sosyal yardım kuruluşları ile irtibat edip, yardımda bulunmadıklarından, Almanya'nın durumdan rahatsız olduğu aşikardır. Ayrıca, Almanya'da yapılan soruşturma ve görülen dava sırasında Türk siyasetine ve Ülkemizin iç ilişkilerine müdahaleye yönelik bir üslubun izlendiği de ortadadır. Biz burada, Alman dernek ve vakıflarına muhtemel iddia ve şüpheler durumunda müdahalede ve incitici mahiyette veya uluslararası nezaket kurallarına aykırı denetiminde bulunamaz iken, Almanya orada bir derneğin kapılarını kırarak operasyon ve bir Türk bankasında "operasyon" adı altında aramalar yapmaktan çekinmemiştir. Ama hiçbir şey bulamamış, operasyonun yapıldığı Nisan ayından iki ay sonra Haziran 2007'de birden bire ortaya kopya hard disk çıkmıştır. Sonrasında ceza pazarlığı ile bazı sanıklardan Almanya'daki yargılama kapsamında alınarak, dava spnuçlandırılmış ve Türkiye'de bulunan müvekkillerimin yokluklarında asılsız suçlamalar yapılmıştır.

Soruşturmayı 2007 yılında Alman makamları başlattı, asrın soygunu, ardında derin güçler ve yapılanma var dediler, ne var, ne bulundu ve neye ulaşıldı? Almanya'daki yargılanma nasıl yapıldı, deliller nedir, sanıklar beyanları nasıl alındı ve dava nasıl bitirildi, hiç kimse bunu önemsemedi. Net bir şekilde hukuka aykırı bir yargılanma süreci izlendi. Bu aykırılık, tarafımızdan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne taşındı. Şirketlerin kaynağı veya temsilcisi olduğum kişiler aydan mı geldi? Önyargılı olmamak lazım, meseleye siyaseten değil, tarafsız bakmak ve kalmak gerekir. Zorla ve zorlayarak bir şey bulunamaz. Hukuk devleti ve dürüst yargılanma hakkı var.

38. Almanya'da 2007 yılındaki operasyon niye yapılmıştır? Bunun tespit edilmesi için maksatlı karalama kampanyasına bakmak yeterli. Tuhaf bir şekilde Almanya'daki yargılama ve sonrasında başlayan Türkiye'deki süreç siyasete malzeme yapılmaya çalışılmıştır. Dul, yetim, gariban hakkı da hangi hak yenilmiştir? Türk Deniz Feneri'nin, gerek Türkiye'de ve gerekse uluslararası alanda yaptığı sosyal yardımlar. Ve destan yaptıkları iddianamede ortaya konuldu. Alman Deniz Feneri'nin faaliyetlerini de kendi yetkilileri anlatacaktır. Bilmeden konuşmak, soyut, kalıplaşmış sözlerle insanları suçlamak çok yanlıştır. Temsilcisi olduğum sanıklar, hiçbir şekilde Deniz Feneri e.V'nin paralarını kullanmamışlar ve suistimali iddiasına katılmamıştır. Bu çirkin ithamı reddediyoruz. Temsilcisi olduğum sanıklar, Türk Deniz Feneri Derneği'ne verdikleri 600 programlık değeri, her bir programı 30.000,00-TL'den olmak üzere toplam 18.000.000,00-TL bedeli Kanal 7 olarak almayıp, bir anlamda bağışlayarak, iddiaların gerçekdışı ve dayanaksız olduğunu net bir şekilde ortaya koymuşlardır. Her iyiliğin altında bir kötülük veya artniyet aramamalıyız.

DAVADAN SİYASİ KAZANÇ ELDE EDİLMEK İSTENİYOR


39. Birileri, bu meseleyi asrın soygunu, yüzyılın vurgunu, Almanlar şöyle diyor, Almanlar böyle diyor, Almanlar asıl failler burada diyor, konu iktidar partisi ile ilgili, bir anlamda Almanlar yargılamada en iyisini bilir, en iyisini yapar diyerek konunun aslını bilmeden, isteyerek veya istemeyerek yüzeysel bir yaklaşımla davaya konu olay yönünden medyatiklik elde edip, siyaseten kazanca çevirmek amacıyla soruşturmayı ve davayı sürekli gündemde tutmaya çalışmaktadır. Oysa temsilcisi olduğum sanıklar, 2007 yılında bu tarafa hiç yargılanamamışlar, kendilerine aleni ortamda söz hakkı verilmemiş ve suçlu gösterilmeye çalışılmışlardır. Bu durum, düpedüz bir önyargı ve masumiyet/suçsuzluk karinesinin ağır bir şekilde ihlalidir. Almanya'daki yargılamada yapılan budur. Demokrasi ve hukuk havarisi kesilenler, nedense bazı yargılamalarda  önyargılarını, alçaltıcı, hukuka, hukukun evrensel ilke ve esaslarına yakışmayan davranışlarını ortaya koymaktan çekinmemektedirler. Eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine aykırı bu yargılamayı İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne taşıdık. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin, dürüst yargılanma hakkını, masumiyet/suçsuzluk karinesini ve ayırımcılık yasağı ile eşitlik ilkesini ihlal eden bu uygulamayı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ni ihlali olarak göreceğine inanıyoruz.

Bilirkişi raporları, CMK m.66/1-2'ye aykırı şekilde süresinde tarafımıza verilmedi. Ayrıntılı olarak yapılan, dayanağını Almanya'daki soruşturmanın amaç ve kapsamı da aşılmak suretiyle yapılan inceleme ve toplanan delillerden, temsilcisi olduğum kişilerin aleyhine elde edilen somut delil yoktur. Sadece soyut iddia, sübjektif zan ve tahmin ve bunun yanında da Almanya'dan gönderilen hukuka aykırı, aslı elde olmayan ve kabul etmediğimiz sözde deliller vardır.

1998 yılının hesapları bile incelendi. Bu incelemeler sonucunda, konusu suç teşkil edebilecek hiçbir şey bulunamamıştır. Konu, tümü ile Alman Deniz Feneri e.V ile ilgili ve bu Derneğin paralarının suiistimal edilip edilmediğine ilişkindir. Zekeriya Karaman, Kanal 7'nin diğer ortak ve çalışanları, Deniz Feneri e.V Derneği'nin paralarını kullanmamışlar ve suistimal etmemişlerse.

Benim temsil ettiğim sanıklar ile suçlamaya konu fiilin hukuki bir ilişkisi yoktur. Bu sebeple, mahsus/özgü bir suç tipi Dernekler Kanunu'nun 32. maddesine muhalefet iddiasının faili olamazlar.

TÜRKİYE'DEKİ DENİZ FENERİ FAALİYETLERİ DESTANSI VE İLHAM KAYNAĞIDIR

2007 yılından bu tarafa konuşuluyor. Ortada ne var? Kamu denetçilerinin raporları, bilirkişi raporları ve özellikle karalanmaya çalışılan Türk Deniz Feneri Derneği'nin 2000 ila 2010 yıllarına ait destansı faaliyet, çalışma ve sosyal sorumluluk projeleri ortadadır. Bu Dernek, ulusal ve uluslararası çapta çalışmak isteyen tüm Türk derneklerinin ilham ve cesaret kaynağı olmuştur. Bu Dernek, sosyal yardımlaşmanın yanında Türkiye'nin uluslararası alana bir sivil toplum örgütü olarak uzanan kolu olmuştur. Bunu desteklemek gerekir, köstek olmak değil. Bilinçsizce yapılan karalama kampanyaları sadece bize zarar vermektedir. Küçük olsun benim olsun veya ben yapmıyorsam başkası yapmasın gibi tutucu zihniyet Ülkemizi geriletmiş, içine kapatmış ve uluslararası alana açılmasının da önünü kesmiştir. Bu tip sivil toplum örgütleri, bir toplumun özgüven kazanmasının ve uluslararası alanda biz de varız anlayışının yolunu açmıştır. Ancak 2007 ve 2008 yıllarında bir bardak suda kopartılan fırtınanın sonucu, hem uluslararası sivil toplum örgütlerimiz ve hem de siyasete kurban edilmeye çalışılan temsilcisi olduğum kişiler mağdur edilmişlerdir. Bu yargısız infazdır ve şimdi söz savunmanındır. Herkes iddiasını ispat etmek zorundadır. Temsilcisi olduğum sanıklar, iddiaya konu suçları işlemediklerini söylemektedirler. Bu savunmanın aksi, şüpheyi yüzde yüz yenen, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş somut delillerle ispat edilmedikçe sanıkların suçsuzlukları esastır.

40. Suçların Unsurları

Güveni Kötüye Kullanmak (TCK m.155): Suç işleme kastı yok, ispat yok, başkasına ait olanı kötüye kullanma olmalı, bu yok, iddialar soyut, kamu denetçilerinin ve bilirkişilerin incelemeleri sonucunda, güveni kötüye kullanma suçuna iştirak edildiğine dair herhangi bir bulgu yok. Temsilcisi olduğumuz sanıklar bu suçu işleyemezler (çünkü mahsus/özgü suç, Dernekler Kanun m.32/f).

Özel Belgede Sahtecilik (TCK m.207): İlgimiz yok, sahtecilik yapmamış ve yaptırılmamış, ortada örgüt yok.

Vekaletname Sahteciliği (TCK m.204/2): Bu da bir mahsus/özgü suçtur (TCK m.40/2). Burada sahte olan vekaletname yok, şikayetçi yok, zarar yok, iddia konusu olan belge, noterin düzenleme şeklinde hazırladığı bir belge olmayıp, sadece vekaletnamedeki imzanın gerçekliğinin tasdikinden ibarettir. Mehmet Gürhan, bu imzanın kendisine ait olduğunu ve vekaletname ile yapılan tasarrufu kabul etmektedir. Haliç Şirketi'nin Mehmet Gürhan'ın ait hissesinin devrinde vekil olarak hareket eden Zekeriya Karaman'ın ve hisseyi bedeli karşılığında devralan İsmail Karahan'ın, tek taraflı bir hukuki işlem olan vekaletnamenin ne şekilde nerede düzenlendiğini bilmesi gibi bir yükümlülüğü olamaz. Kaldı ki, iddianamenin 492. sahifesinde belirtilen grafolog raporuna göre imzanın Mehmet Gürhan'a ait olduğu tartışmasız ortadadır. Bundan başka, bir an için sahtecilik olsa bile, bunun faydasız ve zararsız olduğu ortadadır. Çünkü vekaletnameyi verenin ve hissesi devredilenin devir iradesi nettir, şikayeti yoktur ve hisse devir bedelini eşi Nurgül Gürhan aracılığıyla da tahsil etmiştir. Mehmet Gürhan, devir tasarrufuna konu vekaletnamenin ve altındaki imzanın kendisine ait olduğunu kabul etmektedir.

41. Muzaffer Şafak ve Harun Kapıyoldaş: Dosyada mevcut ve iddianamede özetine yer verilen SPK raporundan da anlaşılacağı üzere, hisse toplama ile ilgili meselenin Yeni Dünya İletişim A.Ş.'nin ortakları ile bir ilgisi olamaz. Bir an için bir sorun varsa, bu Şirketin Yönetim Kurulu'nu ilgilendirir. Şirket ortaklarının ise sorumluluğu olamaz. Kaldı ki, Muzaffer Şafak ve Harun Kapıyoldaş'ın ortaklıkları ile Deniz Feneri e.V'nin bir ilgisi yoktur.

42. Sonuç olarak; delil olarak sunulan sadece aslı elde olmayan kopya hard disk, Firdevsi Ermiş ve Mehmet Taşkan'dan özgür iradeleri olmaksızın alınan ifadelerdir. Bunun dışında, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen delil yoktur. Telefonlar dinlenmiş, teknik taip yapılmış, birçok arama ve elkoymaya başvurulmuş, ifadeler alınmış, bilirkişilerden, SPK, BDDK, MASAK ve derneklerle ilgili kamu otoritesinden raporlar alınmış ve tüm bunlar incelendiğinde, herhangi bir suç örgütüne, dolandırıcılık ve sair suç unsuruna ve deliline rastlamadığı görülecektir. Çamur at izi kalsın anlayışının kabulü mümkün değildir. Ceza Yargılaması Hukuku, somut delile, ispata ve suç unsurlarına bakar. Ancak müvekkillerimin de söylediği üzere, kendileri vicdanen de rahattırlar, çünkü suç işlememişlerdir.



Kaynak: Haber7