Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminin ardından tutuklanan ve meslekten çıkarılan eski Anayasa Mahkemesi Başkanvekili ve üyesi Alparslan Altan'ın bireysel başvurusunu kabul edilemez buldu.

Darbe girişiminin ardından FETÖ üyesi olmak suçundan tutuklanan Altan, Anayasa Mahkmesine bireysel başvuruda bulunmuştu.

Başvuruda, Altan hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ile tutuklamaya doğal hakim, bağımsız ve tarafsız hakim ilkelerine aykırı olan sulh ceza hakimliklerince karar verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, hukuka aykırı bir şekilde meslekten çıkarma kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma ve özel hayata saygı haklarının ihlal edildiği öne sürüldü.

Altan'ın gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının, hukuka aykırı olarak verilen kararlarla eşyalarına ve mal varlığına el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği de öne sürülen başvuru dilekçesinde, arama kararları nedeniyle adil yargılanma, özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı hakları ile yapılan bazı uygulamalar nedeniyle ayrımcılık ve temel hak ve özgürlüklerin öngörüldükleri amaç dışında sınırlandırılması yasaklarının ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddia edilmişti.

Bugünkü gündem toplantısında eski üye Altan'ın başvurusunu ele alan Anayasa Mahkemesi, başvuruyu kabul edilemez buldu.

Örgüt içinde "Selahattin" kod adını kullandığı belirlendi

Alparslan Altan, Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yaparken, 2010'da yürürlükteki mevzuat elvermediği için önce Denizcilik Müsteşarlığında Müsteşar Yardımcısı görevine getirildi, ardından da 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından üst düzey yönetici kontenjanından Anayasa Mahkemesi üyesi olarak atandı.

FETÖ'nün darbe girişiminin ardından 16 Temmuz 2016'da gözaltına alınan Alparslan Altan, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun 4 Ağustos 2016 tarihli kararıyla meslekten çıkarıldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve dava açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen fezlekede, Altan'ın Yüksek Mahkemede örgütün talimatları doğrultusunda karar verdiği, örgütün gizli haberleşme programı ByLock kullandığı, örgütteki kod isminin "Selahattin" olduğu tespitleri yer aldı.

Alparslan Altan'ın yargılaması, Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılacak.(AA)

ANAYASA MAHKEMESİ ESKİ ÜYESİ OLAN BAŞVURUCU HAKKINDA UYGULANAN TUTUKLAMA TEDBİRİNE İLİŞKİN KARARIN BASIN DUYURUSU

(Karara ulaşmak için tıklayınız)

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 11/1/2018 tarihinde, Alparslan Altan (B. No: 2016/15586) tarafından yapılan bireysel başvuruda aşağıda özetle belirtilen gerekçelerle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Başvurucunun FETÖ/PDY mensubu olduğu ve “Selahattin” kod adıyla anıldığı, yapılanmanın Anayasa Mahkemesi sorumlusu Raportör S.E.nin yapılanmanın yargı mensuplarından sorumlu sivil imamı olan Ö.İ.den Anayasa Mahkemesi ile bağlantılı konularda aldığı talimatları başvurucuya ilettiği soruşturma makamlarınca ileri sürülmüştür.

Soruşturma makamları bu değerlendirmeyi yaparken; Anayasa Mahkemesi raportörü olduğu anlaşılan iki gizli tanığın beyanı ve raportör olan başka bir şüphelinin beyanı, ikisi raportör olan diğer bazı kişiler arasında -FETÖ/PDY’nin haberleşme programı olduğu belirtilen- “ByLock” üzerinden yapılan haberleşmenin içeriği ve başvurucunun cep telefonlarına ilişkin sinyal bilgilerine dayanmıştır.

Bu itibarla suçun işlendiğine dair kuvvetli bir belirtinin varlığının soruşturma mercilerince kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.

Açıklanan nedenlerle “tutuklamanın hukuki olmadığı” iddiası açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.

Olaylar

Başvurucu, Anayasa Mahkemesi üyesi olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünün savuşturulduğu sırada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli kararı ile silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 25/10/2017 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle başvurucu hakkında kamu davasının açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben fezleke düzenlemiştir.

Başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.

Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 4/8/2016 tarihinde başvurucunun meslekten çıkarılmasına karar vermiştir.

İddialar

Başvurucu; suç şüphesi olmaksızın ve görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin keyfî olarak tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını ve tutuklamanın ölçüsüz bir tedbir olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Başvurucu ayrıca yakalama ve gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olduğunu, hukuka aykırı bir şekilde meslekten çıkarılmasına karar verildiğini, gözaltı sürecinde kötü muameleye maruz kaldığını, eşyalarına ve mal varlığına el konulmasının kanuni dayanağının olmadığını ve yapılan bazı diğer uygulamaların temel hak ve özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia Yönünden

Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir.

Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak “suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler” bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Dolayısıyla tutuklamanın diğer koşullarından önce bu ön koşulun bulunup bulunmadığı her somut olayda değerlendirilmelidir. Suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğunun kabulü için suçlama, kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmelidir.

Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır.

Bu genel ilkeler doğrultusunda ilk olarak somut olayda başvurucunun suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında dosyada mevcut tutanaklar, arama ve el koyma tutanakları ve tüm dosya kapsamına atıf yapılarak başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu belirtilmiştir. Fezlekede ise başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine dair delil olarak gizli tanık ve şüpheli beyanlarına, diğer kişiler arasında “ByLock” üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğine ve cep telefonlarına ilişkin sinyal bilgilerine dayanılmıştır.

Başvurucu dışındaki bazı kişiler (Ö.İ. ile S.E. ve B.Y.) arasında “ByLock” programı üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğinde başvurucuyla ilgili bazı olguların bulunduğu belirtilmiştir. Soruşturma mercilerine göre, öğretmen olan Ö.İ. FETÖ/PDY’nin yargı mensuplarından sorumlu sivil imamı, raportör olan S.E. yapılanmanın Anayasa Mahkemesi sorumlusu, raportör olan B.Y. yapılanmaya mensup bir kişidir. Bu kapsamda Ö.İ. ile S.E. arasındaki görüşmelerde başvurucunun “Selahattin” kod adı ile anıldığı, Ö.İ.nin başvurucuya iletilmek üzere bir talepte bulunduğu ve haberleşmenin S.E. üzerinden yapılmasını istediği, yine Ö.İ.nin S.E.den başvurucunun kullandığı telefon hattının kullanım kodunu (başvurucudan) öğrenerek kendisine bildirmesini talep ettiği, S.E.nin de Ö.İ. tarafından başvurucuya gönderildiği belirtilen telefon hattının kullanım durumuna ilişkin Ö.İ.ye bilgiler verdiği, Ö.İ. ve S.E arasında -FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlamalardan dolayı tutuklanan bir gazetecinin yaptığı bireysel başvuruya ilişkin- Anayasa Mahkemesinin bir kararındaki başvurucunun karşıoyuna yönelik değerlendirmeler yapıldığı anlaşılmıştır. Ö.İ ile B.Y. arasındaki görüşmelerde ise Ö.İ.nin başvurucunun geleceği gün ve saati belirterek (onu) kendisinin karşılayacağı bilgisinin iletilmesini istediği, yine Anayasa Mahkemesi başkanvekilliği için yapılacak seçimde kime/kimlere destek verileceği hususundaki düşüncesinin Anayasa Mahkemesi üyelerinden birine başvurucu tarafından söylenmesini talep ettiği görülmektedir.

Ayrıca Ö.İ. ile S.E. arasında “ByLock” üzerinden yapılan görüşmelerde ifade edilen ve soruşturma mercilerince Ö.İ. tarafından başvurucuya gönderildiği değerlendirilen telefon hattının başvurucunun ikamet ettiği Anayasa Mahkemesi üye lojmanlarının bulunduğu yerden sinyal verdiği, ayrıca bu hattın başvurucunun kullandığı cep telefonu hattı ile aynı zaman aralıklarında aynı yerde bulunan baz istasyonlarından sinyal verdiği tespit edilmiştir.

Öte yandan Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapmış olan R.Ü. soruşturma mercilerince şüpheli sıfatıyla alınan ifadelerinde; FETÖ/PDY mensuplarının taraf olduğu bireysel başvurulardaki tutumundan ve bu yapılanmaya mensup raportörlerle olan ilişkisinden başvurucunun da FETÖ/PDY mensubu olduğu sonucuna ulaştığı, başvurucunun nasıl hareket edeceği konusunda -FETÖ/PDY’nin Anayasa Mahkemesi sorumlusu olduğu belirtilen- Raportör S.E. ile konuştuğu, S.E.nin de (kendi söylediğine göre) Anayasa Mahkemesi veya yüksek yargı imamı olan sivil kişi ile irtibata geçtiği ve başvurucunun gelen talimat doğrultusunda hareket ettiği, FETÖ/PDY içinde başvurucu için “Selahattin” kod adının kullanıldığı yönünde beyanda bulunmuştur. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapmış oldukları anlaşılan ve soruşturma mercilerince kimlikleri gizlenerek dinlenen tanıklardan biri, başvurucunun FETÖ/PDY mensubu olduğunu ve Anayasa Mahkemesine yapılan bazı başvuruları takip ettiğini, diğeri ise başvurucunun sosyal ilişkilerinden FETÖ/PDY mensubu olduğu kanaatine ulaştığını ifade etmiştir.

Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin soruşturma dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.

Somut olayda soruşturma makamlarının tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklamanın ölçülü olduğu yönündeki değerlendirmeleri de temelsiz değildir.

Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.                                            

Diğer İddialar Yönünden

Başvurucunun yakalama ve gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu, hukuka aykırı bir şekilde meslekten çıkarılmasına karar verildiği, gözaltı sürecinde kötü muameleye maruz kaldığı, eşyalarına ve mal varlığına el konulmasının kanuni dayanağının olmadığı yönündeki iddialarının başvuru yollarının tüketilmemiş olması; sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olduğu iddiasının bir ihlalin bulunmaması, diğer iddiaların ise temellendirilmemesi gerekçelerine dayanılarak açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.