Yurdakul'un cenazesinde yaşanan ring aracı tartışmasına ise Ergin, bu konunun tamamen jandarmanın mevzuatı çerçevesinde gerçekleştiğini vurguladı.

Kanal 24'e katılan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Doğan Yurdakul'un eşi hayattayken görememesi ve cenazeye ring aracı ile getirilmesine yapılan eleştiriler hakkında, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, hadiseyi iki aşamada değerlendirmenin doğru olacağını belirterek, 2002'den 2011'e kadar geçen süreç içerisinde sürekli insan hakları yönünde, hükümlü ve tutukluların lehine düzenlemeler yapılageldiğini söyledi. Yurdakul'un bir tutuklu olduğunu ve yargılanmasının devam ettiğini dile getiren Ergin, çok yakın bir tarihe kadar tutukluların, 'bırakınız hastasını ziyaret etmesini, cenazesine gidip defnetme imk'nının dahi olmadığını' ifade etti.

Bunun yasak olup olmadığının sorulması üzerine Ergin, bunun mevzuattan kaynaklandığını aktararak, "Sadece mevzuatımızda hükümlüler için birinci derece yakınlarının vefat etmesi halinde onları ziyaret etme düzenlemesi vardı. Fakat biz birtakım düzenlemeler yaptık, bayram öncesinde KHK ile yaptık. Mart ayında yaptığımız bir başka düzenleme vardı bu yıl içerisinde. Bununla, hükümlüler için var olan ölüm izni tutuklular için de sağlanmış oldu. Hükümlünün bulunduğu ilde yaşıyor ise veya cenaze o ilde defnedilecekse, o ilde cenaze iznine çıkma imk'nı var idi. Bütün bunlar değiştirildi. Hükümlülere olan imk'n tutuklulara da getirildi. Birinci derecede kan hısımları için olan imkan ikinci derece kayın hısımlarına kadar genişletildi. Ve aynı ilde olma şartı kaldırıldı." dedi.

"DOĞAN YURDAKUL'U EŞİYLE GÖRÜŞTÜRMEK İÇİN FORMÜL BULMUŞTUK"
Doğan Yurdakul'un, eşinin vefatından önce eşini görme isteğinin, medyada yer aldığı üzere, bir diğer tutuklu tarafından mektupla gazetelere bildirildiğini kaydeden Ergin, Ankara temsilcisi bir gazetecinin, kendisini aradığını ve bu görüşmenin imkanının olup olmadığını sorduğunu hatırlattı. Ergin, kendisinin de yasal olarak böyle bir şeyin mümkün olmadığını, fakat uygulamada onların biraraya getirebileceği bir formül üzerinde çalıştıklarını ve bir formül de bulduklarını dile getirdi.

"DOĞAN YURDAKUL VE AVUKATLARI 'KİMSEDEN MERHAMET İSTEMİYORUZ' DİYEREK GÖRÜŞMEK İSTEMEDİLER"
Bu formülü o gazeteciye aktardığını bildiren Ergin, "Vefattan önce Doğan Yurdakul'u eşiyle görüştürme noktasında ama aynı gün bizim bu haberimizin çıkması üzerine hem Doğan Yurdakul hem de avukatı "Bizim böyle bir talebimiz yok. Görüşmek gibi bir arzumuz yok. Kimseden de merhamet istemiyoruz" gibi bir açıklama yaptılar. Dolayısıyla ölümden önce belki bu görüşme bir şekilde sağlanabilecekti ama bunu kendileri arzu etmediler. Zaten kısa bir süre sonra vefat gerçekleşti. Bu defa yasada yaptığımız değişiklikten kaynaklı olarak yol hariç 2 gün ölüm izni verildi." şeklinde konuştu.

"CENAZENİN TAŞINMASI JANDARMANIN MEVZUATLARI DOĞRULTUSUNDA OLDU"
Cenazede yaşanan ring aracı sorusuna da Ergin, cezaevlerinde iç güvenliğin Adalet Bakanlığı'nın kontrolünde, iç kapıdan dışarıya çıkıldığı zaman da dış güvenliğin jandarmanın kontrolünde olduğunun altını çizdi ve onların kendi mevzuatlarının, kanunlarının, yönetmelikleri olduğunu vurguladı. Bu uygulayıcıları da çok fazla bu noktada suçlamanın doğru olmayacağını kaydeden Ergin, kuralın uygulandığını ama uygulamada kötü uygulama örneklerinin de olabileceğini, kamuoyunu rencide ettiğini ve kendisinin de o resmi tasvip etmesinin mümkün olamayacağını belirtti. Oraya getirilinceye kadar, Jandarma'nın birtakım inisiyatifler aldığını niteleyen Ergin, şöyle devam etti: "Yani sivil görevlilerle eşlik edilmesi, kelepçesiz getirilmesi, taziyeleri aldığı süre içinde evinde konaklaması gibi uygulamalar aslında inisiyatifle yapılan uygulamalar orada. Ancak cami ve mezarlık atmosferi kalabalık olacağı için o kalabalıkta cezaevi ring aracının güvenlik açısından gerekli olabileceği düşüncesiyle ring aracıyla taşıdıklarını ifade ettiler. Aslında orada bunu farklı araçla götürme imk'nınız varsa onla götürün gibi birtakım görüşmeler de yapıldı Jandarma'yla. Ancak onlar güvenlik açısından ihtiyaç olabileceğini söylediler."

Ergin, hükümete gelmelerinden sonra gayri insanî şartlarda bulunduğu için 202 cezaevini kapattıklarını hatırlatarak, önlerindeki süreçte 194 cezaevini daha kapatma planları olduğunu söyledi. Daha fazla infaz kurumlarının kurulmadığını vurgulayan Ergin, gayri insanî şartlarda olanları yenilediklerini belirterek, insan hakları alanındaki anlayışın değiştiğine vurgu yaptı.

"CEZAEVLERİNİN DIŞ GÜVENLİĞİ DE ADALET BAKANLIĞI'NDA OLACAK"
Cezaevlerinin dış güvenliğinin Jandarma'dan alınmasının söz konusu olduğunu söyleyen Ergin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şimdi bu anlamda biz bugün itibariyle ceza infaz kurumlarının güvenliğine ilişkin yasada değişiklik yapıyoruz, yeni bir yasa gönderiyoruz ve kademeli bir şekilde, pl'nladığımız yapı 5 yıl içerisinde, 370 cezaevimizin dış güvenliğini ve cezaevlerinden nakilleri ve her türlü sevkleri tamamen Jandarma'dan alıp Adalet Bakanlığı'na bağlı birimlere devretmeyi öngörüyoruz. Bu yasamız bugün itibarıyla Başbakanlığa gönderildi. Ve Bakanlar Kurulu'ndan geçtikten sonra da parlamentoya tasarı olacak gidecek." ifadelerini kullandı.

"DIŞ GÜVENLİĞİN JANDARMADAN ALINMASIYLA BİRLİKTE 25-30 BİN SİVİL PERSONEL ÇALIŞACAK"
Bu değişiklikle birlikte ne kadar personel gerekiyor? Sorusuna Ergin, 17 bin civarında personelle şu anda Jandarmanın hizmet verdiğini, ancak Jandarma'nın çalışma şartlarıyla sivil personelin çalışma şartlarının farklı olduğunu, onun için 25 ile 30 bin arasında bir personelle bunu yapabileceklerini dile getirdi.

Bundan sonra neler olacak? sorusuna da Bakan Ergin, "2009'da Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin hazırlanması esnasında yargının paydaşlarıyla beraber, yüksek yargının temsilcileri, askerî yargının temsilcileri, Barolar Birliği, Noterler Birliği, beraberce, Adalet Bakanlığı'nın mensupları önemli çalışmalar yaptılar ve bir Yargı Reformu Strateji Belgesi hazırladılar. Bununla kalınmadı. Bu strateji belgesi bir eylem planına bağlandı. Yani yürütme, kendi kendini zamanla sınırladı." şeklinde cevap verdi.
"Yargının sorunlarına baktığınız zaman birkaç başlık altında toplanması gerektiğini, bunun ilkinin fiziki, ikincisinin personelden kaynaklı sorunlar, mevzuattan kaynaklı sorunlar ve uygulamadan kaynaklı sorunlar." şeklinde başlıklara ayıran Ergin, hepsinde çalışmaların sürdüğünü, fiziki alt yapı sorununun önemli ölçüde çözüldüğünü belirtti. Ergin, Türkiye'de adliyelerin geldiği noktada son derece önemli gelişme kaydedildiğini ifade etti. Ergin, adliyelerin teknolojik bakımdan Avrupa Konseyi ülkeleri arasında ilk sıralarda yer aldığına dikkat çekti.

Mevzuattan kaynaklı sorunların da önemli ölçüde aşıldığının altını çizen Ergin, insan kaynaklarına dayalı sorunlar olduğunu, bunun da hakim, savcı dışındaki bölümün de aşıldığını aktardı. Ergin, hakim ve savcıların yüzde 10'undan fazlasının, bu yıl içerisinde alınarak büyük oranda açığın kapanacağını dile getirdi.

"YENİ ADLİ YIL İLE BİRLİKTE YARGILAMALARIN HIZLANACAĞINI GÖRECEĞİZ"
Uzun tutukluluk süreleri ve kuvvetli şüphe muamelesi konusunda, Adalet Bakanlığı'nın bir şey yapıp yapamayacağı sorusuna ise Ergin, "Şu anda yargılamaların hızlandırılması için insan kaynaklarının eksikliğini tamamlayacak çalışmaları yaptık. En fazla gecikme yüksek yargıdaydı. Yargıtay ve Danıştay'da dosyaların bekleme süresi çok fazlaydı. Oralarda daire sayıları artırılmak suretiyle, üyelerin sayısı artırılmak suretiyle süreci hızlandıracak adımlar atıldı. Şimdi eylül ayında adli yıl başlaması ile beraber, inanıyorum çok hızlı bir süreç işleyecek ve yargıda vatandaşın beklediği hızlanmayı göreceğiz." diye ifade etti.

"GÖZALTINA ALMA, YAKALAMA, TUTUKLAMA ŞEKİLLERİYLE ALAKALI ÇALIŞTAYLAR DEVAM EDECEK"
Bu konuda, mevzuatla ilgili olarak ceza mevzuatının 6 yıllık uygulama sonucunda ortaya çıkan bir takım sonuçları değerlendirdiklerini ifade eden Ergin, şöyle devam etti:

"Parlamento açıldığında, parlamentoya bir paketle geleceğiz. Mesela biz 10 gün önce Ankara'da tüm ağır ceza merkezlerindeki başsavcılarımızı toplantıya almıştık. HSYK ve Adalet Akademisi'nin birlikte organize ettiği bir eğitim çalışmasıydı. Buraya AİHM'den hukukçular katıldı, Avrupa'dan ceza hukukçuları katıldı ve Türkiye'deki yüksek yargıçlardan oluşan bir heyet başsavcılarımızla 3 günlük bir çalışma yaptılar.
Temel konu; gözaltına alma, yakalama, tutuklama hadiseleriyle ilgili olarak yasanın öngördüğü çerçeve, yasanın maksadı, yasa koyucunun maksadı ve uygulamalarda ortaya çıkan tablolar. Toplantının açış konuşmasında ben kendim de ifade ettim. Yakalama ve gözaltına almada maksadı aşan uygulamalar olduğunu, sabahın 5'inde insanların evlerinden, otel odalarından alınmasının doğru olmadığını, gözaltı esnasında kola girmeler, baştan bastırmalar gibi kötü uygulama örneklerinin toplumu rahatsız ettiğini, kolluğun yapmış olduğu bu uygulamaların savcılar tarafından yakından takip edilerek bunlara meydan verilmemesi gerektiğini söyledim. Bu konuyla ilgili 3 gün içinde bu çalışmalar yapıldı ve aynı zamanda bu başsavcıların sürece ilişkin değerlendirmeleri ve önerileri de alındı. Bu öneriler kurul tarafından, akademi tarafından özetleştirilip bakanlığa bir takım önerilerle gelindi. Şu mevzuatta şu değişiklikler yapılırsa uygulamada daha iyi sonuç verecek diye. Bununla ilgili çalıştaylar daha önce yapıldı. Şimdi 3-4-5 ekim tarihlerinde Ankara'da yine, bu defa hakimlerimizin katıldığı çalışmayı aynı ekip tekrarlayacak. Ve yasaların amacını, yasa koyucunun amacını ve uygulamadan kaynaklanan sorunları, insan hakları ihlallerini değerlendirecekler." diye konuştu.

Cihan