İstanbul Barosu Başkanlığı, başvurusunun başlangıç bölümünde, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü anlayışı hakkından geniş bir açıklamaya yer verilerek, bir dinin yayılması ve devletin resmi dinine dönüşme tehlikesi ciddi olduğu takdirde AİHS'de sayılan bu özgürlüğün sınırlanmasından söz edilebileceğini, ancak İsviçre'de minare talep edenlerin sayısı ve niteliğinin böyle bir sınırlamayı gerektiren boyutlarda olmadığı belirtildi.

Başvuruda, “Minare sayısı ve İslam dinini uygulamak isteyenlerin yönetime gelme, yayılma ve baskıcı bir düzen kurma tehlikesi yoktur. O halde aynı zamanda temel ve anayasal bir hak olan düşünce din ve vicdan özgürlüğünü etkileyen kısıtlamalar almak bunları aynı düşünce ve inancı paylaşmadığı bilinen bir ülkede halkoylaması konusu yapmak AİHS 9. MADDEYİ VE BAĞLI OLARAK 10. MADDEYİ İHLAL ETMEK DEMEKTİR” denildi.

AİHS’nin 9. ve 10. maddelerine yer verilen başvuruda, olayın genel değerlendirmesi yapılarak sonuç olarak şu istemde bulunuldu: “AİHS 9.ve 10. Maddelerine aykırılığın tespitine karar verilmesini salt sözleşmeye aykırılığın tespitinin BAROMUZ adına yeterli ve tatmin edici sonuç sayılacağından tazminat talebinde bulunmadığımızı bildirir Sözleşmeci Devlet İsviçre'nin Sözleşmenin 10. ve 9. Maddelerine aykırı davrandığının tespitine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz...”