Tebliğler, onlarca kitaptan çıkarılmış özet gibiydi. Bir başka ifadeyle belki de son zamanların en büyük beyin jimnastiği yapıldı burada. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, toplantıyı organize etmekle kalmıyor, 'söz uçar yazı kalır' düşüncesiyle sunulan tebliğleri de kitaplaştırıyor.

Konu 'vesayetçi anlayış' olunca otomatik olarak iki kurum öne çıkıyor: Yargı ve ordu. Soru basit: Türkiye'nin çağdaş dünyadaki yerini alması için gerekli olan demokratik hukuk devletine neden karşı çıkılıyor? Özellikle yargı ve asker içinde görev yapmış olanların anlattıkları dinlemeye değer. Emekli askeri yargıç Faik Tarımcıoğlu, sıkıntıların boyutunu anlatmak için şu cümleyi kullanıyor: "Herkes o kadar dertli ki; bir dokun bin ah işit." Tarımcıoğlu, 12 Eylül'de sıkıyönetim mahkemelerinde görev yapmış bir isim. Günümüzde yaşanan hukuk skandallarını anlatırken, 'hukuk öldü' diye tepki gösteriyor. Tarımcıoğlu'nun tebliğ sunduğu oturumda, müzakereciler arasında, 12 Eylül'de yargılanmış, işkence görmüş isimlerin olması da bir başka ayrıntıydı. Alevi araştırmacı-yazar Cafer Solgun'un darbe döneminde yaşadıklarını birkaç cümle ile anlatması, vahameti göstermeye yetti.

Farklı meslek gruplarından çağrılan isimlerin toplantıya katkısı dikkat çekiciydi. Psikiyatr Erol Göka, bunlardan biri. Yargı ile ilgili tebliğleri dinleyen Göka, aynı zamanda doktor olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: "Halkın bizim meslekle ilgili duası iki yönlüdür. Bir yandan Allah doktorların eline düşürmesin derler; diğer yandan da eksikliklerini de göstermesin. Fakat yargı konusunda dua tek yönlü: Allah kimseyi mahkemeye düşürmesin."

İki günlük konuşmada altı çizilecek o kadar söz sarf edildi ki... Naci Bostancı'nın, 'Türkiye parantez içinde bir yer değildir.' cümlesi ile Ayhan Aktar'ın 'Kurulu düzen, panikatak geçirdi.' ifadesi gibi. İlginç teklifler de gündeme geldi tabii. Mümtaz'er Türköne'nin tebliği epey öğreticiydi mesela. Bir nöbet yerini korumak için 5 askerin görevlendirildiğini belirten Türköne, Batılı ülkelerin bunu kamerayla hallettiğini belirterek, 'Bunu biz neden yapamıyoruz?' diye sordu. Yargı ile ilgili oturumun bittiği sırada söz alan Süleyman Soylu'nun, 'Korkuyorum' diyerek başladığı konuşma da kayda değerdi. Yüksek Seçim Kurulu ile ilgili düzenleme yapılmasını isteyen Soylu, "HSYK'daki sıkıntı neyse YSK'daki de o. Her türlü saikle her türlü kararı verebiliyorlar. Burada da bir itiraz mekanizması olmalı." görüşünü dillendirdi.

Günün sonunda, sözün bittiği yerde, akşam saz devreye giriyor. Saz, sanki Milli Birlik Projesi'nin en önemli unsuru gibi. Türk, Kürt, Alevi, Sünni ayrımı yapmadan Bayram Bilge Toker'in sazı eşliğinde Kerkük'ten Diyarbakır'a, Azerbaycan'dan Çorum'a kadar geniş bir coğrafyada türkü seyahati yapılıyor. Avukat Muhammet Aktar'ın üç dilde söylediği türküler dinlemeye değer. Kurtlar Vadisi dizisinden 'Deli Hüsnü' karakteriyle tanıdığımız Adnan Erdoğan mesela. Herkes 'Deli Hüsnü'nün ne işi var burada?' derken onun sesinden naat dinlemek anlatılır gibi değil.




Zaman