Aysel ALP
 
Bu tespitler, CHP Milletvekilleri Nurettin Demir, Veli Ağbaba ve Özgür Özel tarafından hazırlanan ‘Hasta Mahpuslar Raporunda’ yer alıyor. 26 Aralık 2011 - 9 Temmuz 2012 tarihleri arasında hem hasta mahpuslar hem de  işkence, ölüm, yangın, tecavüz gibi iddiaları yerinde incelemek amacıyla 28 cezaevinde 96 mahpusla yapılan görüşmeler sonucu hazırlanan rapor, kamuoyunun bilgisine sunuldu.
Yüz yüze görüşmelerden elde edilen bilgilerle hazırlanan raporda, sıcak su, görüş, havalandırma, sohbet sürelerine ilişkin hapishaneler arasındaki farklılıklara dikkat çekildi. Cezaevine ilk girişte yapılan aramaların, insan bedeninin dokunulmazlığını ihlal ettiği vurgulandı.

KAPASİTEYİ 17 BİN AŞTI

Adalet Bakanlığı’nın 31 Ocak 2012 verilerine göre Türkiye cezaevlerinde yaklaşık 76 bin hükümlü; 55 bin tutuklu olmak üzere toplam 131 bin 317 mahpus bulunuyor. Raporda, Türkiye’de toplam 114 bin kapasiteli 384 cezaevi olduğu ve tutuklu ve hükümlü sayısının son yıllardaki artışı göz önüne alındığında mevcut alt yapı yetersizliği, beslenme, barınma ve cezaevlerinde sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda yaşanan zorlukların giderek arttığı vurgulanıyor. Tespit ve çözüm önerileri ile Hastaneler ve İnsan Hakları, BM Standartları, Avrupa Standartları, Türk Tabipleri Birliği’nin Tespit ve Önerileri ayrı başlıklar altında toplanırken, sorunlara ilişkin dikkat çekici tespitler ve öneriler şöyle sıralanıyor:
-Ziyaret edilen bütün hapishanelerde, hapishaneye ilk girişte çıplak arama yapılmaktadır. Bazı hapishanelerde ise kadınların cinsel organlarına ve erkekler makatlarına kadar aranmaktadır. Teknolojik araç ve altyapıya sahip hapishanelerde dahi bu uygulamaların sürdürülüyor olması kabul edilebilir bir durum değildir ve açıkça insan bedeninin dokunulmazlığının ihlalidir.

-Bazı hapishanelerde kanunlara göre gün ışığı süresiyle paralel olması gereken havalandırma süresi keyfi olarak kısıtlanmaktadır.

-Bazı hapishanelerde uzun süreli su kesintileri uygulanmakta veya günün sadece belli saatlerinde su verilmektedir. Mahpusların tuvalet ihtiyaçlarını dahi su saatine göre ayarlamak zorunda bırakan bu uygulama oldukça yaygındır. Sıcak su verilmesi ile ilgili süreler ise hapishaneden hapishaneye değişmektedir. Bazı hapishanelerde haftada 1 saat sıcak su verilirken, bazılarında ise haftada 3 kez 1’er saat sıcak su verilmektedir.

-10 saat olması gereken sohbet hakkı bazı hapishanelerde yer ve personel eksikliği gibi gerekçelerle 1 saate kadar indirilmektedir. Silivri Hapishanelerinde ise siyasi mahpuslara sohbet hakkı tanınmamaktadır.

-Hapishaneleri insan öğüten makineler olmaktan çıkarıp insana öğreten mekânlara dönüştürmek sağlıklı bir demokrasinin gereğidir.

-Beslenme, barınma, ısınma gibi temel ihtiyaçların kalitesiz olması ve zaman zaman bu ihtiyaçların hiç karşılanmaması hastalıkların bizzat ana nedenidir. Fiziksel koşulların yanı sıra bireyler üzerindeki stresi artıran onlarca kural ve yasak da hapishane koşullarının bir parçası ve hastalıkları artırıcı bir diğer etken olarak karşımıza çıkmaktadır.

-Her yıl onlarca insanın hayatını kaybettiği hapishanelerde, Adalet Bakanlığı’nın açıklamasına göre; 500’den fazla hasta bulunmaktadır. İnsan Hakları Derneği’nin açıklamasına göre ise bu hastalardan 100 kadarı ölümcül noktadır. Hapishanelerde cezai ehliyeti olmayan mahpuslar olduğu gibi bazı hastalar ise yatalak durumdadır. Yeme, içme, nefes alma ve dışkılama dışında hiçbir yaşamsal aktivitesi olmayan bu insanların tahliye edilmemesi hukuki bağlamdaki sorunlarla birlikte hapishaneler konusundaki mevcut iktidarın hapishaneler politikasını ortaya koyan çarpıcı bir sonuçtur.

-Adalet Bakanlığı’na bağlı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün resmi verilerine göre, 2000-2011 yılları arasında hapishanelerde 2024 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu mahpuslardan 1000’e yakını, yeterli ve gerekli sağlık hizmeti alamadığı için hayatını kaybetmiştir. Aynı yıllar arasında intihar eden mahpus sayısı 432’dir. 2012 yılı içerisinde gerçekleşen ölüm sayısı ise 16 Haziran 2012 tarihi itibariyle 50’ye yaklaşmıştır. Yukarıdaki rakamlar durumun ciddiyetini gözler önüne sererken sorunun siyaset kurumu tarafından da ciddiyetle ve bir an önce ele alınması gerektiğini göstermektedir.

3 ÖĞÜN YEMEK 4 LİRA!

-Özellikle F tipi cezaevlerindeki ağır tecrit şartları, günlük 4 TL’lik ücretle üç öğün yemeğin çıkartılmaya çalışılması nedeniyle yemeklerdeki kalitesizlik, her türlü rahatsızlık için verilen tek tip diyet yemeği sindirim sistemi hastalıklarına neden olmaktadır. Hasta mahpusların yüzde 30’u sindirim rahatsızlığı sorunuyla karşı karşıyadır.

-Haftada 10 saat olması gerekirken hemen hiçbir cezaevinde ya hiç uygulanmayan ya da çok az uygulanan sohbet hakkının yeterli bir şekilde uygulanmamasından doğan mağduriyet, doktora acil durumlarda saatler sonra ve normal taleplerde haftalar sonra ulaşım, eksik ya da tamamen yanlış ilaç kullanımı, havalandırma ve iklimlendirme eksiklikleri, nem kontrol eksiklikleri, su sorunu, düzenli sıcak ve soğuk suyun sağlanamaması, sadece günün belli saatlerinde temiz suya erişim vb. gibi tüm hijyenik, çevresel ve bedensel etkiler düşünüldüğünde mahpusların sağlıklarının bozulduğu, hatta cezaevlerinin hastalık üreten, mahpusları hastalıkla cezalandıran birer makine haline geldiği gerçeği ortaya çıkmaktadır.

YATALAKLAR VE ŞİZOFRENLER

-Hapishanede kalan bazı mahpuslar hastalıklarından dolayı öz bakım ihtiyaçlarını gidermemektedirler. Hatta bazıları ise yatalak durumdadır. Grafik 7’de yer alan %5,62’lik yatalak mahpus oranı aslında hapishanede kalmaması gereken insanlardan oluşmaktadır. Hapishanede kalmaması gereken şizofreni gibi hastalık gruplarına sahip insanları da eklediğimizde bu oran çok daha yükselmektedir. R Tipi hapishane modeli olarak sunulan ve hasta hapishaneleri işlevini gören hapishanelerde kalan insanların içinde bulunduğu durum aslında hapishanelerde kalmamaları gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Hastaneye yatırılması gereken insanları hapishanede tutmanın bir yolu olarak icat edilmiş R Tipi hapishane modelinin bizzat kendisi, kendi varlığının gereksizliğini ortaya koymaktadır.

ÖLÜM ORUÇLARI

-Hapishanelerde hastalık nedenlerinden biri de ölüm orucu eylemleridir. 19-22 Aralık 2000 tarihlerinde gerçekleştirilen ve “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilen 19-22 Aralık Katliamı öncesi ve sonrasında devam ettirilen ölüm orucu  eylemler sonucu beslenme yetersizliğine bağlı olarak pek çok insan Wernicke-Korsokoff hastalığına yakalanmıştır. Grafik 9’da yer verildiği gibi Wernicke-Korsokoff hastalığına sahip olan mahpusların oranı % 8,9’dur. Korsokoff hastası olan bazı mahpuslar, cezai ehliyeti olmadığına dair rapora sahip olmalarına rağmen halen hapishanede tutulmaktadır.

-Kalp hastalıkları ve kanser gibi ölümcül hastalıklara sahip olanların oranı ise %15 civarıdır. Halen hapishanelerde onlarca ölümcül hasta bulunmaktadır. Bu hastaların pek çoğunun hastalığının tedavisi hapishane koşullarında mümkün değildir ve bu yüzden pek çok insan ölümün kıyısında bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı ise hastalık sonucu hayatını kaybedenleri “eceliyle ölenler” başlığı altında değerlendirerek üzerinden sorumluluğu atmaya çalışmaktadır.